Paylaş
Akar ve Urfalılar, sohbeti zenginleştirmek için buluşmanın ilk bölümünde İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanvekili Tahsin Öztiryaki ile Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun konuştuğu bir platform oluşturdu.
Geçen yılki sahur buluşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı iken katılan Müezzinoğlu, bu yılki buluşmada Müslümanların, İslam dünyasının ihmal ettiği bir noktanın altını çizdi:
- Alın teri kutsaldır. Buna itirazımız yok. Ancak, “akıl teri”nin kutsallığının üzerinde hiç durmamışız. “Akıl teri” dökenler, alın terimizi sömürür hale gelmiş. Öyleyse sömürülmeyi hakediyoruz.
Bol bol başkasının “akıl teri”nin muhatabı olunduğunu kaydetti:
- “Akıl teri”nin Müslümanların yarası olduğunu yeni nesillere öğretmeliyiz.
Osmanlı dönmemine ilişkin şu soruyu ortaya attı:
- Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleme döneminde “akıl teri” mi ön plandaydı, alın teri mi?
Sorusuna İstanbul’un fethi ile yanıt verdi:
- Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinde “akıl teri”nin büyük rolü yok mu? “Akıl teri”, alın terinin önüne geçti. Fatih, İstanbul’u fethederken kimyayı, fiziği, matematiği kullandı. Ne zaman ki “akıl teri” alın terinin önüne geçti, o zaman medeniyet oluştu.
İslam dünyasının işin kolayına kaçtığını savundu:
- Allah bu kafayı bize “saksı” diye vermedi. Sorumluluğu hep başkasına havale etmiş, “Hoca bilir, patron bilir, siyasi liderimiz bilir” demişiz.
Çocukların şartlandırma refleksiyle büyütüldüğüne işaret etti:
- Çocuklara, “İyi karne getir, takdir al, mesele yok” diyoruz. Peki asıl başarı nerede? Bu bakış açısıyla dünya ile rekabet şansı yakalanamaz.
Bu konuda tüm sorumluluğu siyasetçilere bırakmayı doğru bulmadığını vurguladı:
- Siyasetçi de neticede bu toplumun bir parçası. Aynı kültürden geliyor. Toplumun içinden çıkıyor.
Ardından şu mesajın altını çizdi:
- Esas kutsal olan “akıl teri”dir...
“Akıl teri” üzerine ilk konferanslardan birini Haziran 2006’da Malatya’da gerçekleşen “TEB Akademi” organizasyonunda izledim. Prof. Tamer Müftüoğlu, can alıcı mesajı şöyle verdi:
- Alın teri yetmez, artık “akıl teri” dökmek gerek...
Müezzinoğlu, bu yaklaşımı benim de katıldığım mesajla güçlendirdi:
- “Akıl teri” esas kutsal olandır...
BENİ DEMİRÖREN ‘SOBA KRALI’ YAPTI
DEMİRÖREN Holding’in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören’in piston, sekman fabrikalarını kurup, oto yedek parça ithalatını sürdürdüğü dönemdi. O günlerde İngiliz “Crosley” sobalarının Türkiye distribütörlüğünü de yürütüyordu.
Başbakan Süleyman Demirel’in başkanlığındaki hükümet 1980 yılı başında “24 Ocak Kararları”nı devreye alınca, ithalatı frenleyip, sanayi mallarının Türkiye’de üretilmesini teşvik etmeye başladı. Demirören, o günlerde İsmail Amasyalı’yı aratıp, Bankalar Caddesi’ndeki Arşimidis binasına çağırdı:
- Crosley gaz sobalarını Türkiye’de yapmak istiyorum.
İki örnek model gösterip Amasyalı’ya sordu:
- Bunları bana üretir misin?
Anlaşma imzalandı, Amasyalı o günü şöyle not etti:
- İlk sezona yetiştirmek üzere 10 bin adet karbüratörsüz (damlama sistem), 5 bin adet de karbüratörlü soba üretimi için anlaştık. Demirören karbüratör ithalatı yapacak, sobaları biz üretecektik.
Amasyalı, bir dönem sonra Demirören’in beyaz eşya ve soba sektöründen çekileceğini öğrendi, talebini iletti:
- Soba üretimini sürdürmek istiyorum. Sizin için üretim yaptığım dönemde size ait olan kalıp ve demirbaşları bana satar mısınız? Ayrıca “Crosley” markasını kullanmama izin verir misiniz?
O günler için ödeme imkanı olmadığını belirtti:
- Makul bir vade yaparsanız, borcumu size öderim.
Demirören gülümsedi:
- Bana güvenenlerin desteği ile işlerimi büyüttüm. İstihdama, üretime katkı sağlamak isteyen, Almanya’da işçilik yapmış, 38 yaşında bir müteşebbissin. Kalıp ve demirbaşlar sana hediyemdir. Markayı da kullanabilirsin.
Amasyalı, o günleri şöyle anımsadı:
- 1980’li yıllarda Türkiye’nin en büyük soba üreticisiydim. Bana, “Soba imparatoru” diyorlardı. Bu unvanı Erdoğan Bey’e borçlu sayılırım.
Paylaş