Türkiye- Rusya ilişkilerinin önlenebilir tırmanışı...

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde son haftalarda kaydedilen gelişmeler dikkatle incelendiğinde dış politika ve uluslararası ilişkiler açısından ilginç bir görünüm ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

24 Kasım 2016 tarihinde Fırat Kalkanı harekatına katılan birliğimize yapılan  hava saldırısıyla dört askerimiz şehit oldu. Bu saldırı Türkiye’nin bir Rus askeri uçağını düşürmesi sonucu iki Rus subayının ölümüyle neticelenen olayın birinci yıldönümünde gerçekleşmişti.

29 Kasım tarihinde Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatının hedefinin Esad’ı devirmek olduğu belirtildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı ve Kremlin bu konuda bir açıklama beklediklerini dile getirdiler. 30 Kasım tarihinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Ortak Stratejik Planlama Grubu’nun beşinci toplantısı için Antalya’ya geldi.

Lavrov 1 Aralık tarihinde yapılan basın toplantısında yöneltilen bir soru üzerine Suriye’de askerlerimizin ölümüne yol açan saldırı hakkında Rusya’nın bilgisi olmadığını, bu saldırıyı Suriye rejiminin gerçekleştirdiğini söyledi. Dışişleri Bakanlığımız tarafından yapılan bir açıklama ile, bu ifadenin bir çeviri hatası olduğu, Lavrov’un “saldırıyı ne Rusya ne Suriye yapmıştır” dediği belirtildi.

Haberin Devamı

Aynı basın toplantısında ve daha sonra başka vesilelerle Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekatının “herhangi bir şahsa yönelik olmadığı” açıklandı.

6-8 Aralık tarihlerinde Türkiye’den Rusya’ya Başbakan düzeyinde resmi ziyaret yapılırken, Ankara’da iki ülke arasında daha önce imzalanmış olan Türk Akım boru hattı anlaşması onaylanıyordu.

Aynı günlerde Suriye’de askerlerimizin ölümüne yol açan saldırıya İran yapımı bir insansız hava aracının karıştığı konuşuluyor, 8 Aralık tarihinde ise Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri’nin basın toplantısında saldırıyı Suriye rejiminin gerçekleştirdiği resmi olarak bir kez daha teyit ediliyordu.

Fırat Kalkanı harekatının El Bab istikametindeki ilerleyişi yavaşlarken Suriye rejiminin Halep kuşatması yoğunluk kazandı. Rusya ile Türkiye arasındaki telefon görüşmeleri sıklaştı. 13-14 Aralık tarihlerinde ise iki ülke Halep’in  kuşatılmasının yarattığı insani trajediye son vermek ve sıkışıp kalan sivillerin bir koridordan tahliyesine imkan tanımak için ateşkes sağlanması üzerinde çalışmaya başlamışlardı.

Haberin Devamı

Ateşkes sağlandı. Suriye rejimi, Özgür Suriye Ordusu, El Nusra ve İran destekli milisler tarafından farklı zamanlarda defalarca bozulduğu iddia edilen, sonra yeniden kurulan ateşkes uygulaması sayesinde Halep’ten sivillerin tahliyesi gerçekleştirildi. Halep Suriye rejiminin kontrolüne geçti.

19 Aralık tarihinde Ankara’daki Rusya Büyükelçisi bir terör saldırısı sonucu katledildi. Bunu izleyen gün Moskova’da Rusya, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanları Suriye’nin geleceğine ilişkin bir toplantı yaptılar ve rejim ile muhalefet güçleri arasında ateşkesin sağlanması için birlikte garantör olmaya karar verdiklerini açıkladılar.

Bu sırada Fırat Kalkanı harekatında El Bab kuşatması yoğunluk kazanmaya başlamıştı. 22 Aralık tarihinde 16 askerimiz daha şehit düştü.

Haberin Devamı

Putin Halep’teki tahliyenin gerçekleşmesinde Rusya, Türkiye, İran ve Suriye rejiminin birlikte gösterdikleri gayretlerden övgüyle söz etti. Halep rejimin kontrolüne geçerken Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun da içinde olduğu muhalefet kuvvetleri El Bab’ı ele geçirmek üzere harekatı daha da yoğunlaştırdılar.

23 Aralık tarihinde Putin gelecek ayın ortalarında Rusya, Türkiye ve İran liderlerinin Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir araya gelerek Suriye’de barışın tesisi için görüşmeler yapacaklarını, Esad’ın da bu görüşmelerin yapılmasına muvafakat verdiğini açıkladı. Putin aynı zamanda barış görüşmelerine Suudi Arabistan dahil diğer bölgesel aktörlerin de katkıda bulunabileceklerini, katılmak isterse ABD’ye de kapıların açık olduğunu ekledi.

Haberin Devamı

Birleşmiş Milletler Suriye müzakerecisi Staffan de Mistura ise 8 Şubat tarihinde Cenevre’de ayrı barış görüşmeleri düzenlemeyi planladığını açıkladı.

Görünürde Rusya ve Türkiye’nin başını çektikleri, İran ve Suriye rejiminin de destekledikleri ve içinde yer aldıkları bir süreç işliyor. Bu sürecin temel hedefi Suriye’de rejim ile muhalefet temsilcilerini bir masa etrafında toplayabilmek.

Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin Suriye politikasında önemli bir dönüşüm sonucu gerçekleştiğini kabul etmek gerekiyor. Beş yıl boyunca Esad’dan başka düşman tanımayan Türkiye artık bu katı tutumunu yumuşatmış görünüyor.

Bununla beraber, Türkiye bu garip ittifak sürecinin içinde yer alırken önceliği  Rusya ile birlikte hareket etmeye veriyor. İran ile görüş farklılıkları olduğunu vurgulamaktan geri kalmıyor. Örneğin, sahada İran’ın desteklediği milislerin bulunmasının Suriye’de barışı ciddi biçimde tehlikeye soktuğunu düşünüyor ve bu görüşlerini açıklıkla dile getiriyor.

Haberin Devamı

Öte yandan Türkiye, her ne kadar Rusya ve İran’la birlikte Suriye rejiminin de onayladığı bir süreç içinde yer alıyor olsa da, Suriye rejimiyle doğrudan temas kurmuyor.

Bu sürecin iki önde gelen aktörünün Rusya ile Türkiye olduğu görülüyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov kısa süre önce ABD ile sonuç alınamayan bir müzakere sürdürmek yerine Türkiye ile çalışmayı yeğlediklerini ifade etmişti. Bu da, Türkiye ile Rusya’nın birlikte çaba göstermelerini engelleyici bir çok gelişmeye rağmen, barış için uğraşmaya devam ettiklerine işaret ediyor.

Türkiye ve Rusya başından beri Suriye sorununun çözümü konusunda farklı görüşlere sahiptiler. Bugün barışın sağlanması için birlikte çaba göstermeleri bu farklılıklarının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Kazakistan’da yapılacak olan temasların gayrı resmi bir ön mutabakat arayışı olduğunu, bu mutabakat sağlanırsa bunun Cenevre’de daha sonra yapılacak olan resmi müzakereler için bir temel oluşturacağını tüm aktörler kabul ediyor.

Görünen o ki, rejimin ve Rusya’nın, en azından kısa vadede, Halep’in doğusuna yönelik bir hamle yapmaları beklenmiyor. Bu durum Türkiye destekli muhalefete El Bab’a yönelik harekatta biraz daha rahat hareket etme fırsatı verecek. Ancak Rusya’nın, rejimin ve İran’ın El Bab’da Türkiye’nin IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyi destekleyeceği de beklenmemeli. Suriye’de “teröre karşı ortak mücadele”yi Türkiye ayrı, Rusya, rejim ve İran ayrı sahalarda sürdürecekler.

Şam rejiminin Halep’ten sonra önündeki yeni hedefin İdlib olması halinde, Halep’te yaşananların tekrarlanması kaçınılmaz. Bunu engellemek ve olası krizi yönetmek için ise Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakatın süreceği anlaşılıyor.

Başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkeler ve Avrupa Birliği, müttefikleri olan  Türkiye’nin Rusya ile bu kadar iyi bir eşgüdüm yakalayabilmiş olmasını kah şaşkınlık, kah kızgınlık ile karşılıyorlar. Bu gelişmelerin Türkiye’yi Avrupa’dan ve Avrupa-Atlantik yapılanmalarından uzaklaştıracağından endişe duyuyorlar. Ara sıra adları anılan Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Topluluğu gibi kuruluşların Türkiye için bir cazibe merkezi haline gelmesinden korkuyorlar.

Bu korku haksız değil. Ancak Suriye sorunu ile ilgili olarak Türkiye batı ile yakalayamadığı dalga boyunu başka bir ülke grubuyla yakaladıysa bu gelişmenin sebeplerini düşünürken batının suçu biraz da kendinde aramasında yarar var. 

Bununla beraber, Türkiye’nin de, herşeye rağmen kendisiyle birlikte hareket etmekten vazgeçmeyen Rusya’nın küresel bir aktör olduğunu ve stratejik düşünme yeteneğinin sadece Suriye ile sınırlı olmayabileceğini hatırda tutmasında yarar var.

Suriye’de tüm olumsuzluklara rağmen Rusya, İran ve Şam rejimiyle oluşan “zoraki ittifak”ı realpolitik’in gereği olarak görmek ve enseyi karartmamak lazım.

Unutulmamalı ki, Türkiye ancak batı ile ilişkilerini güçlü tuttuğu sürece doğusundaki, güneyindeki ve kuzeyindeki komşuları için saygı duyulacak bir aktör olarak görülecektir.  

 

Yazarın Tüm Yazıları