Paylaş
Pardon da her kuşağın bir kahramanı yok muydu? Peki öyleyse Sam Raimi’nin serisinin ilk filmi baz alındığında, 2002’den bu yana izlediğimiz altıncı ‘Örümcek Adam’ filmine ve üçüncü seriye ne demeli? 15 yıl ve dön dolaş aynı dert: Peter Parker denilen Queens’li genç, nasıl oldu da ‘ağ işi’ne girdi?
Evet, Stan Lee’nin, Steve Ditko’yla birlikte 1962’de yarattığı karakter Raimi’nin üç, daha sonra da Marc Webb’in iki (pardon onunki farklıydı, ‘İnanılmaz Örümcek Adam’dı!) filmlik serilerinin ardından şimdi ‘2017 model’ versiyonuyla huzurlarımızda. Bu kez kamera arkasına kimi TV dizilerini yönetmiş, uzun metrajda da ‘Clown’ ve ‘Cop Car’ adlı iki filme imza atmış Jon Watts geçmiş.
‘Örümcek Adam: Eve Dönüş’ (‘Spider-Man: Homecoming’) adını taşıyan bu son hamlede Peter Parker’ın bir ‘ergen’ olarak yaşadıklarını izliyoruz. Watts’ın filmi aynı zamanda ‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’ndaki (‘Captain America: Civil War’) bir parantezin açılımı sanki. ‘Marvel şürekâsı’nın kutuplaşmasını ve eski dostların düşmana dönüşmesini anlatan yapımda ‘Örümcek Adam’ genç bir yetenek olarak şöyle bir görünüyor ama (o zaman da yazmıştım) ergen esprileri bir noktadan sonra sıkıyordu. ‘Eve Dönüş’, işte o genç delikanlının ev ve okul yaşantısından kesitler eşliğinde nasıl bir hayatı olduğuna ve küçük çaplı işlerden şehri kurtaran kahraman vasfına hangi hamlelerle yükseldiğine, en önemlisi de arkasındaki gücün (yani ‘Iron Man’) kanatları altından kurtulup ‘kendi ağları’yla uçmayı öğrendiğine odaklanıyor.
133 dakikalık süreyi böyle özetlemek mümkün. Biraz daha açarsak ‘Eve Dönüş’te sınıfın zeki öğrencisi Parker’ın, yer aldığı ‘Akademik Dekatlon’ ekibinden Liz’e duyduğu aşka, okuldaki en yakın arkadaşı Ned’in ‘Örümcek Adam’ sırrına vâkıf oluşunu, Tony Stark, namıdiğer ‘Iron Man’in ondaki cevheri işleme çabalarına, hamisi konumundaki Happy Hogan’la atışmalarına ve de en önemlisi öykünün kötü karakteri Adrian Toomes’la (ya da ‘iş hayatı’ndaki adıyla ‘Vulture’/‘Akbaba’) mücadelesine tanıklık ediyoruz.
Filmin ‘kötü adam’ında Michael Keaton’ı izliyoruz.
Peki Ben Amca ve ‘Büyük güç’ nerde?
Film tüm bu ara güzergâhlarda turunu tamamladıktan sonra ‘Dünyanın en yüksek dikilitaşı’ (169.35 m) unvanlı Washington Anıtı’ndaki kurtarma sahnesi ve Stark Şirketi’nin nakil uçağındaki aksiyon en akılda kalıcı bölümler olarak göze (ve zihne) çarpıyor (filmdeki bir başka aksiyon cephesi olan feribot sahnelerinden pek etkilendiğimi söyleyemem).
Performanslara gelince: Tom Holland, Tobey Maguire ve Andrew Garfield’ın ardından ‘Örümcek Adam’lar sınıfına dahil olurken sırıtmıyor. Eski ‘Batman’ ve ‘Birdman’ Michael Keaton, kötü adam ‘Akbaba’da aslında ‘Birdman’liğe devam ediyor gibi. Keaton’ın karakteri laf arasında sınıfsal dokundurmalara soyunsa ve meseleyi nerdeyse ‘Marksist bir perspektif’le doğru noktalardan ele alsa da gücün karanlık tarafında kalmayı sürdürüyor. (Yoksa film ‘emekçi’leri kötü gösteriyordu da biz mi farkına varamadık!) Zendaya’nın canlandırdığı, sınıfın ‘arıza’sı Michelle de geleceğin ‘Mary Jane’i olacak gibi... Marisa Tomei ise Rosemary Harris ve Sally Field’ın ardından bayrağı devralırken ‘En genç May Hala’ unvanıyla da buluşuyor. Stark/Iron Man’de Robert Downey Jr. klasik, gösterişli performansını sürdürüyor.
Sonuç? Marvel bulmuş tarlayı, yok ‘Yenilmezler’ (‘The Avengers’), yok ayrı ayrı; defalarca sürecek elbet. Lakin ‘Örümcek Adam’ın amcası Ben’i ve kendisine bıraktığı en büyük miras olan “Büyük güç, büyük sorumluluklar getirir” mottosunu bile anmadığı bu filmin, genel klasmandaki yerinin ön sıralar olmadığını söyleyebilirim.
ÖRÜMCEK ADAM: EVE DÖNÜŞ (5 üzerinden 2,5 yıldız)
Yönetmen: Jon Watts
Oyuncular: Tom Holland, Michael Keaton, Robert Downey Jr., Jacop Batalon, Jon Favreau, Marisa Tomei, Laura Harrier, Zendaya, Donald Glover-
ABD yapımı
Siyah gölge...
Kuşkusuz sinema tarihinde miladı başka yerlerde bulmak mümkündür ama bu topraklar için, sorunlu öğrenciler ve onlara doğru yolu, ayakta durabilme gücünü ve dayanışma ruhunu aşılayan öğretmen motifi hep aynı adresi gösterir: ‘Beyaz Gölge’ (‘The White Shadow’). Carver Lisesi’ne gelen bir koçun problemli öğrencilerden bir basketbol takımı kurmasını ve hayata tutunmalarını anlatan bu dizi, 70’lerde TRT Televizyonu’nda gösterildi ve sadece çok sevilmedi, basketbolun ülke sathına yayılmasına da yardımcı oldu. Sonrasında benzer sularda yüzen filmlere rastladığımızda da (‘Dangerous Minds’, ‘Les choristes’, ‘Entre Les Murs’ gibi) aklımıza hep Koç Reeves ve öğrencileri geldi.
Bu haftanın yenilerinden ‘Heliopolis: Keman Öğretmeni’ (‘Tudo Que Aprendemos Juntos’), meseleye Brezilya dolaylarından dahil oluyor. Bir yanıyla Meryl Streep’li ‘Music of the Heart’ı hatırlatan yapım, Sao Paulo Senfoni Orkestrası’nda çalmayı hayal eden ama bu düşünü ertelemek zorunda kalan genç bir kemancının, Laerte’nin geçici olarak bir lisede müzik öğretmenliği yapmasını anlatıyor. Ne var ki lisenin, şiddet yüklü hayatların hüküm sürdüğü gecekondu mahallesi Heliopolis’te olması işin rengini değiştiriyor.
Sergio Machado imzalı film, derdini sakince aktarırken meselenin sınıfsal yanına doğru bakışlarla vurgu yapıyor. Gençlerin silahlarla müzik aletleri arasındaki seçimleri, ailelerin durumları, sistemin kendilerine biçtiği roller, polis şiddeti vs. derken ‘Heliopolis: Müzik Öğretmeni’, istediği etkiyi
sağlayan bir yapım olmuş.
HELIOPOLIS: KEMAN ÖĞRETMENİ
Yönetmen: Sergio Machado
Oyuncular: Lazaro Ramos, Kaique de Jesus, Elzio Vieira, Sandra Corveloni
Brezilya yapımı
Süperlik’ başa bela...
‘Süper kahramanlar’ haftasındayız. Bir tarafta ‘Örümcek Adam’, öte tarafta ‘İlk Kürt süper kahraman Gênco’... Ali Kemal Çınar’ın yazıp yönettiği ve başrolünde karşımıza çıktığı ‘Gênco’, kendisine ‘Bağzı güçler’ bahşedilmiş, Diyarbakır’ın tek vejetaryen kafesinin ortaklarından 35 yaşındaki bir karakteri anlatıyor. Gittikçe daha da kötüleşen bir dünyayı kurtarma niyetinde olan Gênco, güçlerinin sınırları olmasından mustariptir. Bir gece ona bu imkânları sağlayan kişiyle yüzleşir ve hayatında yeni bir sayfa açılır. Ne var ki yapılan bir hata, işleri sarpa sarar. Güç, onun yerine apartmanın kapıcısına geçmiştir ve Gênco, ikna yoluyla dengeleri yerine oturtmak zorundadır.
Ali Kemal Çınar’ın hınzır, sinik mizahı ‘Gênco’da bir kez daha karşımıza çıkıyor. Gündelik hayatın ayrıntıları ve çelişkileri üzerinden yürüyen ve sağlam bir bakış açısı içeren bu mizah, yönetmenin sakin anlatımı ve üslubuyla kıvamını buluyor. Emekli olunca evden dışarı çıkmayan baba, her şeyi 180 derece ters gören bir genç kız, elde ettiği güçle ne yapacağını bilmeyen kapıcı derken ‘Süper’lik, sıradan hayatların taşımakta zorlandığı felsefi bir meseleye dönüşüyor.
Diyalogların Kürtçe olduğu yapım, sinema için paradan ziyade yaratıcılığın ne kadar önemli olduğunun kanıtı. Bence haftanın en kayda değer seçeneği; mutlaka izleyin derim. Not: ‘Gênco’, bu yıl ‘Ankara Film Festivali’nde ‘En iyi Film Ödülü’nü almıştı...
GÊNCO (5 üzerinden 3,5 yıldız)
Yönetmen: Ali Kemal Çınar
Oyuncular: Ali Kemal Çınar, Salih Demir, İhsan Şakar, Teymur Evdike
Türkiye yapımı
Mayınlı çölde dış politika!
‘Sniper: Duvar’ın ardından yeniden Ortadoğu cangılında boy gösteren Amerikan askerlerine göz atıyoruz. ‘Mine’, kendilerine verilen suikast görevini ‘duygusalca’ davranarak gerçekleştirmeyen ama buna mukabil varlıklarını karşı tarafa belli eden iki askerin makûs talihini anlatıyor. Mike ve Tommy, çölde kaçarken kara mayınlarının yoğun olduğu bir bölgeye giriyor. Uyarılara aldırış etmeden ilerleyen Tommy hayatını kaybederken Mike da bir mayına bastığını fark ediyor. Bağlı bulunduğu birlikten destek isterken karşı taraftan hava koşulları yüzünden kendisine ancak 52 saat sonra ulaşılabileceği bilgisi geliyor.
‘Mine’, yanlış bir hareketle havaya uçacak bir askerin çöl sıcağı ve özel koşulları altındaki insanüstü bir çabayla vereceği dayanma mücadelesine odaklanıyor. Atmosfer ve yöreye ilişkin kültürel kodlar üzerinden geliştirilen bakış açısından film, nerdeyse ‘Sniper: Duvar’la aynı sularda yüzüyor.
Öte yandan Mike’ın ayakta (ve hayatta) kalma çabası bakımından da akla ‘127 Hours’, ‘Gravity’, hatta ‘Cast Away’ geliyor. Çöl güneşi altında serap mı gerçek mi olduğu belli olmayan kişiler ve gelişmeler de (bu arada Mike’ın çocukluğu ve bilinçaltı da devreye giriyor) filmin gerilim dozuna yön veriyor.
‘Adaş’ iki İtalyan yönetmenin (Fabio Resinaro ve Fabio Guaglione) imzasını taşıyan yapım, klişe ve istediği etkiyi yaratmaktan uzak. Tıpkı ‘Sniper: Duvar’da olduğu gibi artık karşı tarafa bakma ve az biraz empatiye soyunma, kulak kabartma ise derinlikten ve samimiyetten uzak bir çaba geliyor bana.
MAYIN (5 üzerinden 2 yıldız)
Yönetmen: Fabio Resinaro-Fabio Guaglione
Oyuncular: Armie Hammer, Tom Cullen, Annabelle Wallis, Clint Dyer, Geoff Bell
ABD-İspanya-İtalya ortak yapımı
Diğer seçenekler
Haftanın yenilerinden ‘Üç Nesil’in (‘3 Generations’) başrollerinde Naomi Watts, Elle Fanning, Susan Sarandon, Linda Emond, Andrew Polk ve Tessa Albertson gibi oyuncular yer alıyor, kamera arkasındaki isimse Gaby Dellal. Yerli animasyon ‘Doru’yu Can Soysal yönetmiş, seslendirenler Esra Erol, Murat Dalkılıç, Bensu Soral ve Ahmet Taşar. Yabancı animasyon ‘Spark: Bir Uzay Macerası’ (‘Spark: A Space Tail’) ise Aaron Woodley imzasını taşıyor. ‘The Bye Bye Man’in kadrosunda Douglas Smith, Lucien Laviscount, Cressida Bonas, Doug Jones , Faye Dunaway, Erica Tremblay, Keelin Woodell ve Carrie-Anne Moss var, yönetmen Stacy Title.
Paylaş