Paylaş
Aleksandr Sokurov’la birlikte günümüz Rus sinemasının en etkili yönetmeni olan Andrey Zvyagintsev, toplumsal hayata bakmayı, komünizm sonrası süreçte modernizmin tüm dünyadaki ‘hastalıklarının’ kendi coğrafyasındaki yansımalarını perdeye taşımayı sürdürüyor. Dert edindiği konular, yüzdüğü sular kendi içinde tutarlı ama asıl vurgu, sanırım ilk filmi (ki bence bir başyapıttır) ‘Dönüş’ten (‘Vozvrashcheniye’ / 2003) itibaren hiçbir zaman düşmeyen sinematografik kalitesi olsa gerek. En son bizde Ocak 2015’te vizyona giren ‘Leviathan’da sistemin doymak bilmez rant iştahına vurgu yaparken kuzeydeki küçük bir kasaba üzerinden “Putin Rusya’sı”nın genel tasvirine soyunan Zvyagintsev, son derece etkileyici bir filme imza atmıştı. Şimdi de yeni adımı ‘Sevgisiz’le (‘Nelyubov’)
huzurlarımızda...
Senaryosunu her zaman olduğu gibi Oleg Negin’le birlikte kaleme aldığı bu son çalışmasında Rus yönetmen, tıpkı Bergman gibi ‘Bir Evlilikten Manzaralar’ sunuyor. Önce kısaca öykü diyelim: Zhenya ve Boris, artık tükenmekte olan bir ilişkide uzatmaları oynamaktadır. Aslında ikisi de kendilerine yeni yol haritaları çizmiş, yeni sevgililer bulmuşlardır. Problem yaşayan, 12 yaşındaki oğulları Alyoşa’dır. Minik çocuk ebeveyninin ayrılma aşamasında güvensiz bir noktadadır. Boris, son derece tutucu bir patronun yanında çalıştığı için ayrılma konusunu nasıl halledeceğini düşünürken Zhenya’dan aldığı telefonla işler sarpa sarar. Alyoşa kaybolmuştur... Olay polise intikal eder ve çocuk için geniş bir soruşturma başlatılır...
Oscar adayı...
Bu yılki Oscar’larda ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ kategorisinin beş adayından biri olan ‘Sevgisiz’, son derece sağlam bir sinematografinin ifadesi... Zvyaginstev, genel olarak toplumsal bir çürümenin büyük resmine soyunduğu filminde ahlaki bir kıyametin izlerini sürüyor. Açılış sahnesinde ders bitimi okulundan mutlu ayrılan ve bir daha aynı resmi sunmayan Alyoşa, filme adını veren olgunun en temel simgesi adeta. Zhenya’nın, yıllar önce hamile kaldıktan sonra evlenmeye karar verdiği ama hiç de sevmediğini ve âşık olmadığını itiraf ettiği adamla (Boris elbette) birlikteliğinin bu zoraki meyvesi, artık oyunda kendisine hayat hakkı kalmadığını çok iyi biliyor. Ve ‘ayak bağı’ olmaktan vazgeçerek kendince sahneyi terk ediyor. Alyoşa’nın kaybolmasının ardından olaya devlet (polis) el koyarken görevlinin iki tarafa yönelttiği sorulara verile(meye)n cevaplar, aslında çürümenin ve ilişkideki uzak mesafelerin de itirafına dönüşüyor. Peşi sıra “Belki de oraya gitmiştir” denilerek Zhenya’nın annesinin evine yapılan ziyaret de genel çerçeveyi tamamlıyor.
Senaryo o kadar incelikli yazılmış ki, sanki her bir adımda öykünün kabukları yavaş yavaş soyuluyor ve bütün bu aşamalarda, seyirci olarak size sunulan bu sinemasal güzelliği adeta sindire sindire hissediyorsunuz. Zvyagintsev filmlerinde güzel kadrajlar, çerçeveler vardır elbette ama bu kez görüntü yönetmeni Mikhail Krichman, sanki daha özel kareler yakalamış gibi. Sinematografik açıdan da Alyoşa’nın aranma sahneleri mesela; çok iyi. Ben morg bölümünden de çok etkilendim; insanın yüreğini burkan bu denli güçlü bir sahne zor bulunur, zor çekilir. Keza Evgeni Galparin’in müziği de çok iyiydi.
Filmde anneyi Maryana Spivak, 12 yaşındaki Alyoşa’yı da Matvey Fateev canlandırıyor.
Doğurmak yetmiyor, sevmek de lazım
‘Sevgisiz’, belki ‘Leviathan’ gibi politik bir arkaplanı ilk elden sunmuyor, direkt konuşmuyor ama bu filmin de sosyolojik yanı, ahlaki kaygıları ve çöküşe, kokuşmuşluğa dair gözlemleri çok güçlü. Ve bence asıl önemlisi Rusya’dan hareketle günümüz ilişkileri, insan prototipleri, iş ahlakı, samimiyet göstergeleri, kitleleri avutucu ‘sosyal medya’ ve adında olduğu gibi ‘sevgisiz’lik üzerine çok şey söylüyor. Zvyagintsev külliyatı içinde de en çok ‘Elena’yla yakın akrabalık kuruyor.
Annede Maryana Spivak’ın, babada Aleksey Rozin’in, kaybolan çocukta Matvey Novikov’un gayet iyi oynadığı filmde soruşturmayı yürüten Ivan’da da Aleksey Fateev özellikle ses tonuyla etkileyici.
Enfes finalinin de çok şey ifade ettiği ‘Sevgisiz’, aslında özetle şimdiki zaman ailelerine, “Doğurmak yetmiyor, sevmek de lazım” demeye getiriyor. Adeta bir sosyolog hassasiyetiyle Rus toplumunu masaya yatıran yapıtlarıyla tanıdığımız Zvyagintsev, dışarıdaki kar yağışını bir anlamda ilişkilerin soğukluğuna yönelik bir metafor olarak da kullandığı bu filminde, yılın en iyi yapımlarından birine imza atmış, kesinlikle kaçırmayın derim...
SEVGİSİZ (5 üzerinden 4,5 yıldız)
Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Oyuncular: Maryana Spivak, Aleksey Rozin, Matvey Novikov, Marina Vasilyeva, Andris Keiss, Alexey Fateev
Rusya yapımı
Gençlik yine isyanlarda...
“Doğunun gerçeği, Batı’nın distopyasıdır”... Çoğu önce kitap olarak karşımıza gelen, sonra da sinemaya uyarlanan son dönem gençlik serileri bu türden bir hatırlatmayı da üstleniyor adeta... Bu toplamda ilk olarak ‘Açlık Oyunları’yla (‘The Hunger Games’) tanışmıştık, sonra sahne sırası ‘Uyumsuz’a (‘Divergent’) geldi ve nihayetinde ‘Labirent’ (‘The Maze Runner’) arz-ı endam etmişti. İlk iki seri sırasını savdı, artık meydan ‘Labirent’in!
James Dashner adlı Amerikalı yazarın kaleme aldığı serinin üçüncü adımı ‘Son İsyan’ (‘The Death Cure’) ismini taşıyor. İlk hamlesi ‘Ölümcül Kaçış’ (‘The Maze Runner’), ikincisi de ‘Alev Deneyleri’ (‘The Maze Runner: The Scorch Trials’) adlarıyla vizyona giren üçlemede hatırlandığı gibi bir grup gencin devasa duvarlarla örülü bir alandan kaçıp özgürlüklerine kavuşma ve ne türden bir düzenin parçası olduklarını anlama çabalarına şahitlik ediyorduk. Thomas öncülüğündeki başkaldırı hareketi kimi kayıplarla yoluna devam ederken üçüncü adımda sistemin halen elinde olan arkadaşları Minho’yu kurtarmak için bir trene operasyona soyunur. Daha sonraki hedef de sistemin yerleşim merkezi konumundaki ‘Son Şehir’e girerek karşı tarafı çökertmek için harekete geçmek olur. ‘Son İsyan’ın yan meselelerinden biri de Thomas’ın, yönetenlerin safında yer alan eski sevgilisi Teresa’yla yeniden yüzleşmesi...
İlk iki filmde olduğu gibi yine Wes Ball’un (zaten kariyerinde bu yapımların dışında uzun metraj yok) yönettiği ‘Son İsyan’, mantık sınırlarını zorlayan bir-iki sahne dışında iyi çekilmiş. Aksiyon dozajı yerinde, yer yer türün klişelerine sırtını dayıyor ve nihayetinde ‘İdare eder’ ya da ‘Fena değil’ yargılarını hak ediyor. Seriden üç kitap sinemaya uyarlandı, kalan iki kitabın (‘Ölüm Emri’ ve ‘Virüs Kodu’) sinemaya uyarlanacağına dair bir işaret yok, dolayısıyla bu yapımla seriye son nokta da konmuş oluyor...
LABİRENT: SON İSYAN (5 üzerinden 3 yıldız)
Yönetmen: Wes Ball
Oyuncular: Dylan O’Brien, Kaya Scodelario, Thomas Brodie Sangster, Giancarlo Espositio, Aidan Gillen, Ki Hong Lee, Barry Pepper, Will Poulter, Patricia Clarkson
ABD yapımı
Temizlik bizden sorulur...
Görünürdeki profesyonel iş sahası lokanta işletmek; düğün, davet, kokteyl gibi etkinliklerde yeme-içme hizmeti vermek olan Mermer Ailesi’nin aslında bambaşka bir etkinlik alanı ve dünyası vardır. Bu alan ve dünya, onlar için aslında bir tür ‘paralel evren’dir. Ve fakat günün birinde basit bir hata, işlerin raydan çıkmasına ve bir anlamda sistemle karşı karşıya gelmelerine neden olacaktır.
Oyuncu olarak yeteneklerine uzun süredir vâkıf olduğumuz Ali Atay, 2015’te kamera arkasına geçmiş ve ilk uzun metrajı ‘Limonata’yı çekmişti. Serkan Keskin ve Ertan Saban’ın ışıltılı performanslarıyla sürükledikleri yapım İstanbul’da başlayıp Makedonya’ya uzanan ve ‘Balkan ruhu’yla donatılmış bir komediydi. İkinci yarısı itibariyle ‘Yol filmi’ formatı çizgilerine oturan ‘Limonata’, Atay adına yönetmenlik uğraşına etkileyici bir girişti.
Yukarıda konusunu kısaca özetlediğimiz, Mermer Ailesi’nin öyküsünü anlatan ‘Ölümlü Dünya’ ise Atay’ın ikinci yönetmenlik hamlesi. Bu kez Balkanlar terk edilmiş, kamera Amerikan ve İngiliz sinemasının çok sevdiği bir tür olan ‘suç komedisi’nin sularına ulaşmış. Malum bu türün (sinema jargonuyla söylersek ‘janr’), yumuşak fırça darbeleri 90’larda Tarantino tarafından atılmış (belki de hatırlatılmış), sonrasında birçok yönetmenin uğrak yeri olmuştu, daha uçlara taşınmıştı. Ali Atay, meseleyi bizdenleştirmiş ve bir anlamda masayı, yerli unsurlar ve reflekslerle donatmış.
Feyyaz Yiğit’e dikkat!
Başlarda ritmini ve rotasını ararken ağır ilerleyen film (ya da öykü), hızını adeta kıyıdan uzaklaştıkça buluyor. ‘Kara mizah’la yüklü ‘Ölümlü Dünya’ çok karakterli yapısı içinde ‘kiralık katil’ mantığıyla klasik aile değerlerini harmanlıyor. Bu bileşim sonucunda da perdeye hem kelime oyunlarına dayalı espriler hem de durum komedileri yansıyor.
Kadro da elbette yetenekleri itibariyle tanıdık isimlerden oluşuyor. Ben doğrusu bu toplam içinde, senaryoya da katkıda bulunan Feyyaz Yiğit’i ‘biraz daha fazla’ beğendim. Hemen her hafta salonlarımıza uğrayan ve ‘Komedi’ adına yola çıkan ucubelerin yanında ‘Ölümlü Dünya’ takdiri hak ediyor.
ÖLÜMLÜ DÜNYA (5 üzerinden 3 yıldız)
Yönetmen: Ali Atay
Oyuncular: Ahmet Mümtaz Taylan, Sarp Apak, Alper Kul, Feyyaz Yiğit, İrem Sak, Doğu Demirkol, Mehmet Özgür, Meltem Kaptan, Özgür Emre Yıldırım
Türkiye yapımı
Diğer Seçenekler
Mark Palansky’nin yönettiği ‘Hafıza’da (‘Rememory’) başrolleri Peter Dinklage, Matt Ellis, ‘rahmetli’ Anton Yelchin ve Julia Ormond paylaşıyor. Eyüp Dirlik imzalı ‘Adı Aşk’ın kadrosunda ise şu isimler var: Mariam Hussein, Mustafa Yabaş, Fati Jamali ve Ümit Acar. ‘Ayı Kardeşler: Fantastik Dünyalar’ (‘Boonie Bears: Entangled World’) ise haftanın animasyon seçeneği. Filmin yönetmeni Liang Ding.
Buyurun sinemada terapiye...
Malum, sinema aynı zamanda terapi sanatıdır. Bu fikirden yola çıkan psikoterapist Şule Öncü, film izleme hazzıyla içgörü ve farkındalık kazandıran psikolojik yorumları bir araya getiren, iyileştirici bir öğrenme ve gelişim platformu oluşturmuş. ‘Sinematerapi Atölyesi’ adı altında hizmet veren bu platformun seminerleri her çarşamba 20.00-22.30 saatleri arasında Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleştiriliyor. Konuya ilişkin detaylı bilgi için internet adresi şöyle:
http://www.suleoncu.com/filmlerle-psikoloji/
Paylaş