Paylaş
Ülkedeki fon arz ve talebine bakarsınız değil mi? “Kim ne kadar fon kullandı, bunun kaynağı nereden?” diye. Neden-sonuç ilişkisine bakarsınız. Hele ki bu sonucu yaratan neden, bizatihi sizin ‘düğmeye bastığınız’ iktisat politikası ise sonuçlarını da ta başından kestiriyor olmanız beklenir. İstanbul’da bankacıları toplayarak ‘faiz tembihi’ yapan bakanların, üç kamu bankası genel müdürü ve Hazine Müsteşarı ile toplanması ‘faiz sorununu’ çözerdi.
Ne olduğuna bakalım; en başta Hazine, yılın ilk altı ayında yurtiçi borçlanmasını geçen yılın aynı dönemine göre iki kat artırdı. Peki bankacılık sisteminde ne oldu? Bankacılık sisteminde de BDDK verilerine göre yılın ilk altı ayında, yılbaşına göre TL mevduat 42 milyar TL artarken, TL krediler 172 milyar TL artmış. Döviz mevduatının ise 26.7 milyar dolar arttığı, döviz kredilerinin ise sadece 4.2 milyar dolar arttığı görülüyor.
Sektör öz kaynakları 38.7 milyar TL artarken, yabancı bankalardan alınan borçlar ise sadece 11.7 milyar TL artabilmiş. Dış kaynak penceresinin ne kadar daraldığının da iyi bir göstergesi bu.
Bankacılıkta toplam mevduat 134.7 milyar TL artarken, toplam krediler ise 186.5 milyar TL artmış. Özeti şu; mevduat-kredi boşluğu büyümüş. Böyle bir duruma Hazine’nin de rakip olarak gelip ilave fon borçlandığı hesaba katılırsa “Faizler neden arttı?” diye sormak eşyanın tabiatına aykırı.
Bitmedi; asıl soru, “Mevduatı kim daha fazla topladı, kim krediyi daha fazla verdi?” açısından da sorulursa başka bir tablo daha ortaya çıkar. O da sermaye sahipliği açısından bakmak.
Kamu bankaları, yılın ilk altı ayındaki TL mevduat artışının yüzde 76’sını, toplam mevduatın ise yüzde 42’sini toplarken; TL kredilerdeki artışın yüzde 43’ünü, toplam kredilerdeki artışın da yüzde 42’sini veren taraf olmuş.
Bankacılık sisteminde 3 kamu sermayeli banka var; bu 3 bankanın, bankacılık sistemindeki bilanço payı, Türkiye Bankalar Birliği’nin 2016 sonu verileri itibariyle yüzde 30’da. Özel ve yabancı bankaların payı toplamda yüzde 60, katılım bankalarının da yüzde 5 civarında.
Veriler bize kamu bankalarının, kendi sektör paylarının ötesinde bir kredi ve mevduat artışı yaptığını söylüyor. Kamu bankaları kendi sektör paylarının üzerinde kabaca 23 milyar TL daha fazla kredi vermişler. Buna kaynak sağlamak için topladıkları ilave mevduat ise 16 milyar TL daha fazla olmuş.
Bankaların kredi büyümesini mevduat artışları karşılamayınca başta Merkez Bankası ve diğer bankalardan borçlanma yapılmış. Bankaların kendi aralarındaki borçlanma 53 milyar TL artmış. Bunun da yüzde 71’i kamu bankalarına ait.
Yılın ilk yarısının özeti şu; hem Hazine, hem de kamu bankaları finansal sistemden daha fazla fon çekmeye başlamış. Hazine, geçen yılın aynı dönemine göre bu yılın ilk altı ayında 13.7 milyar TL daha fazla borçlandı. Kamu bankaları ise ilk altı ayda; sistemdeki her 100 TL’lik mevduat artışının 42’sini, diğer bankalardan yapılan her 100 TL’lik borçlanmanın da 71’ini yaparak kayda değer bir baskınlık yaratmışlar.
Bunun çok doğal sonucu ki; faizler de yükseldi. Bu politikanın dümeninde olan siyasetçilerin “yahu bu faizleri kim yükseltiyor böyle? Faiz yarışı yapılmasın” diyerek “elinde sopayla” pazara dalması anlaşılır bir durum değil.
Hükümet bir iktisat politikası tercih etmiş; kredi genişlemesini teşvik edip, kamu bankaları kanalını daha fazla kullanmış. Hazine nakit durumu da geçen yıla göre daha fazla açık verip daha fazla borçlanma yapılmış. Sonucu da bu; faizlerin yükselmesi.
Paylaş