Paylaş
Topraklarımız, evidir zeytin ağacının. Şanslıdır Türkiye coğrafyası, kutsanmıştır zeytin ağaçları ile.
Barıştır, tarihtir, mitolojidir, bolluktur, ölümsüzlüktür zeytin.
Sırtımı zeytine dayayıp, Deniz’i kucağıma alıp, gölgesinde oturmuştuk… O biberon keyfi yapmıştı, daha 6 aylıktı, Ege’de yollardaydık. Doğduğu ilk günden beri hep zeytinyağı var hayatında, benden sonra zeytini bu kadar seven bir onu biliyorum bidik yaşına rağmen. Ekmeğini tabaktaki zeytinyağına batırıp şapırdatarak yemesini seyretmek bana tarifsiz bir haz veriyor, doğduğu ilk günden beri Türkiye’nin dört bir köşesinden evimize gelen zeytinyağlarının değişik tatlarıyla büyüyor oğlan.
Şanslı bir çocuk o, zeytinden yana bu kadar bereketli topraklarda büyüyor.
Araba seyahatinin en sevdiğim yanı, rüzgar estikçe, hele de ilkbaharda o yağmurlarda hava karardıkça gümüşi renk alan zeytin yapraklarını seyrederken yollarda salınmaktır. Kah patikalarda ilerlerken, kah deniz kenarında, kah dağlarda… Etrafım hep zeytinliktir.
Birtek beni etkilememiştir o renk kırılmaları zeytinin yaprağındaki… Zeytinlikleri en güzel resmedenlerdendir Vincent van Gogh. “Günışığının ve gökyüzünün etkisi zeytin ağacından sınırsız konu çıkarmamı sağlıyor” diye yazmıştır bir mektubunda. Başka bir mektubunda ise karakteristik olmalarından bahsetmiş, “Gümüş rengindeler, bazen mavimsi, bazen yeşile çalıyor, bazen sarı üzerine düşen parlak bir ağartı, pembe, mor, yer turuncusu, demir kırmızısı.” diye betimlemiştir onların rengini.
Zeytin hayattır.
Edremit, Ayvalık, Kazdağları başta olmak üzere Türkiye’de binlerce aile zeytinden, zeytincilikten ekmek yer. En asilidir tarımın zeytincilik. Konu yatırımsa, zeytin geleceğe yatırımdır.
Ölmez ağaçtır, dünyanın meyve veren en yaşlı ağacı da ülkemiz topraklarında bulunmaktadır.
Medeniyettir, zeytin.
Zeytin, sanayiden büyüktür. Zeytin, hayatın kendisidir, sanayiler, işler, yatırımlar değişir, eskir, yiter gider, kalan zeytin olmalıdır. Geleceğe de, toprağa da borcumuzdur o.
Amaç zeytinin kökünü kurutmak olacağına, elimizdeki bu hazineye son damlasına kadar sahip çıkmalı ve onu gerçek değerinden dünya piyasasındaki yerine geri kazandırmalıyız. Zeytin çiftçilerimizi desteklemeli, ekmeğini topraktan kazanan her çiftçimiz gibi onların da yanında durmalı, bu emeğe saygı göstermeliyiz. Üzümü yiyip, bağa, bağcıya da iyi bakmalıyız yani.
“Kamu yararı kararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalar kullanılabilecek…” Zeytinden daha çok kamuya yararlı ne olur ki? Betonu ne yapayım ben?
Betona değil, zeytine, tarıma, çiftçiye yatırım yapılmalıdır, bizim geleceğimiz onlardır…
Yazımı bitirdiğim saatlerde hala yasa ile ilgili bir karar çıkmamıştı.
Dilerim ki, hep geçmişe bakan gözler bu sefer sağduyu ile geçmişle geleceği bağlayan bu yüce ağaca değerini geri versinler ve dilerim ki artık zeytinin geleceği ile ilgili korkulara ayırdığımız bu satırlar yerine, onu görkemiyle geleceğe nasıl taşıyabileceğimizi konuşalım…
Nazım Hikmet’i saygıyla anıyor ve Yaşamaya Dair şiirindeki çok sevdiğim bölümü paylaşıyorum…
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.”
Zeytin hayattır. Zeytinime kıymayın.
İLLA Kİ.
Zeytincilerimiz!
Evinizdeki bir kalıp zeytinyağı sabununa, bir zeytine, bir damla zeytinyağına selam edin, üreticilerinizi arayın, onlara iki çift güzel söz söyleyin, iyi ki varsınız deyin.
Hep olun deyin… Siz varsanız, biz de varız deyin…
Paylaş