Paylaş
Mabel Matiz, bir süre önce yayımlanan son stüdyo albümü ‘Maya’ya kadar yaptığı üç albümü, içinde bulunduğu projeler ve genel olarak müziğe, hayata bakışıyla orijinal ve açık kalpli biri olduğunu çoktan göstermişti bize. Türk pop anaakım standartlarının dışında bir yaklaşımla ‘Mabel Matiz hiti’ne dair apayrı bir tanım yapmayı başardı ki, bu az şey değil. Kent ozanı yaklaşımı, bir yandan hüzünlü bir yandan eğlenceli halleri, hikâye anlatma ve melodi yazmaktaki ustalığı ve işine gösterdiği hassasiyetle iyi bir şarkı yazarının vokal duygusunu kitlelere geçirmek için ille de bilmem kaç oktav sese gereksinim duymadığını kanıtladı. Yani Mabel, kendi yolunu bizzat açtı.
Mabel Matiz’i bu konuma getiren şarkıları üzerinden değerlendirmek gerekirse iki ana kulvardan söz edebiliriz. Bunların ilkine ben ‘Mabel Matiz Diskosu’ diyorum. Bu kategorideki Mabel şarkıları, genellikle radyoların, yazlık mekânların, beach’lerin tercihi olan, belirli bir düzenleme matematiği üzerine kurulu, dans/elektronik altyapılarla folk öğelerin buluştuğu şarkılar oluyor. İyi diyebileceğimiz nakaratların tekrarına dayalı bu şarkılar, Mabel Matiz külliyatı içinde zaman zaman vasat örnekleriyle de karşılaşsak, genelde güçlü hit’lere işaret ediyorlar.
İkinci kulvardakilerse şahsen tercih ettiğim, Mabel’in renklerini, yaratıcılığını, iç dünyasını samimiyetle yansıtan şarkılar. Bu kategorinin ayırt edici özelliği, şarkı formu ve düzenleme açısından yarattığı fark, hatta Mabel’in önümüzdeki on yıllarda nasıl anılacağına dair temeli inşa ediyor oluşu.
Biraz daha açmak gerekirse, Mabel Matiz’in daha önce yayımladığı ve bu albümde yer alan iki tekliden ilki ‘Ya Bu İşler Ne’, ilk kategorinin; ‘Öyle Kolaysa’, ikinci kategorinin şarkısı.
Adını Mabel’in annesinden olduğu kadar bence Mabel’i Mabel yapan mayadan da alan son albüme gelecek olursak, altı çizilmesi gereken çok nokta var. Her şeyden önce müzik şirketlerinin tekli tekli gitmeyi öğütlediği, kimsenin pek hikâye ve şarkı biriktiremediği bir dönemde 2 CD’lik bir albüm yapmak kolay iş değil. İki yıllık özenli bir çalışmanın ürünü olan ‘Maya’, hem sound’u hem de sözleri itibariyle Mabel Matiz’in müzik yolculuğu ve Türk popu açısından yeni şeyler söyleyen bir albüm olmuş. Mabel, kendi üslubuyla ezber bozmuş.
Bir yandan Anadolu ezgileri, 90’lar ruhu taşıyan analog synth’ler, psikedelik tınılar; öte yandan retro disko gezmeleri ve modern dans altyapıları bir arada olan albümde daldan dala bir ruh hali; sık değişen bir müzik iklimi, bir bütünlük problemi, bir tutarsızlık da yok üstelik. Altını kıymet vererek çizmek isterim.
Albümün eşlik sanatçıları da laf olsun diye ya da salt ticari hedefler gözetilerek seçilmemiş. Örneğin ‘Kalbime Azap’ta Gülden Karaböcek damgasının olması; daha önce birlikte ‘Mavi’ gibi şahane bir işe imza attıkları Ah Kosmos!’un ‘Dualar Değişir’e dokunuşu ve Jakuzi’de yaptıklarıyla dikkat çeken Taner Yücel’in, İngiliz prodüktör Mark Dobson’ın katkıları; Sibel Gürsoy’un varlığı; ‘Muhbir’de yakaladıkları ortak enerjiyi ‘Sarmaşık’ta da sürdüren Sıla’nın şarkı yazarlığı ve Cenk Erdoğan’ın açılış taksimini topluca değerlendirmek gerekirse Tetris’te yerini bulan uzun çubuk hissiyatı yaratıyor diyebilirim.
Bu albümün iki ana kahramanı var. Şarkıların neredeyse tamamını ve düzenlemelerin belkemiği kimi melodileri yazan Mabel Matiz’in yanı sıra çok yetenekli olduğunu düşündüğüm Sabi Saltiel. Onca şarkı ve versiyonla neredeyse devre arası dahil bir futbol maçı uzunluğundaki ‘Maya’nın tutmasında en büyük pay kesinlikle müzikal direksiyonun başındaki bu ikilinin. Yaylı tamburu, bağlamayı, kopuzu, sitarı, cümbüşü, kemençeyi de yerli yerine koyan onlar çünkü.
Paylaş