Paylaş
15 Temmuz darbesine karşı verdiğimiz 240 şehidin, 173’ü sivil halktan insanlardı, darbeye karşı halk fiilen direnmişti. Aynı ruh dün Türkiye’de meydanları doldurdu.
Tarihimizde ilk defa darbeye karşı böylesi muazzam bir halk direnişi oldu. Bundan sonra darbeye yeltenenler olursa karşılarına milyonların dikileceğini bileceklerdir, akıbetlerine katlanacaklardır.
FETÖ FAKTÖRÜ
Tarihimizdeki diğer bir ilk, eski yeniçeri isyanlarından, 31 Mart’taki alaylı asker ayaklanmasından, Cumhuriyet devrindeki darbelerden farklı olarak, mistik duygulara dayalı bir örgütlenmenin ordudaki uzantılarıyla askeri darbe yapmaya kalkışmasıdır.
Kamu sınavlarında, askeri ve sivil bürokraside, yargıda yaptıkları “kumpaslar” artık bütün netliğiyle ortaya çıkıyor, bu yüzden de tepki çok büyük.
Artık “din istismarı” kavramını muhafazakârlar da kullanıyor. TV’lerde, gazete köşelerinde “cemaat, tarikat” gibi oluşumlar ve “şeyh, efendi hazretleri, rüya, seçilmişlik, okunmuşluk” gibi mistik kavramlar sorgulanıyor, İslami açıdan eleştiriliyor.
Laiklik anlayışımızın da yeni bir kapıdan girdiği; artık hem daha liberal hem daha rasyonel bir gelişme göstereceği söylenebilir.
ÇOĞULCU BİRLİK
En önemlisi, tarihi hastalığımız olan öfkeli siyasi kavgaları ve keskin kutuplaşmayı aşma ümidinin dün Yenikapı’da yeşermiş olmasıdır. İnşallah geçici bir ümit değildir.
Darbenin “AKP-cunta çatışması” gibi algılanması korkunç bir hata olurdu. Dünyada olaya böyle bakanlar var. Darbenin demokrasiye karşı bir kanlı saldırı olduğunu anlatmada muhalefetin desteği son derece önemlidir.
Darbeciler Meclis’i bombalarken, orada dört partinin milletvekilleri demokrasi nöbetindeydiler. Gülen’in iadesi için Amerika’ya giden heyette muhalefet de var.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı davaları geri çekmesi, CHP ve MHP liderlerini Saray’a ve mitinge davet etmesi, liderlerin de bunu kabul etmesi çok isabetli oldu.
Bu tablodan HDP dışlanmamalıydı, bunu belirtmek gerekir.
BUNDAN SONRA
Yeri geldiğinde iktidarla muhalefetin birlikte hareket etmesine ihtiyaç duymayan demokrasi yoktur.
Demokrasi tarihimizdeki bazı felaketlerin sebeplerinden biri, partiler arası kan davasına dönüşmüş uzlaşmaz çatışmalardı.
Böyle bir siyasi geleneği olan ülkemizde partilerin bir araya gelip birlik ve demokrasi için miting yapması artık bir “siyasi milat” olmalı, siyasette müzakere ve uzlaşma bilinci hâkim hale gelmelidir.
İKİ KUTUP
Siyasi tarihimizde inkılapçı-muhafazakâr kutuplaşması vardır. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun 12 madde halinde saydığı “dersler”den bilhassa “cami, kışla ve adliye”ye siyasetin girmemesi ile basın özgürlüğü ilkeleri son derece önemlidir. Siyaset öyle bir ortamda daha uzlaşmacı ve rasyonel olur.
Muhafazakâr Başbakan Binali Yıldırım’ın “bu birleştirici tabloyu ve uzlaşma siyasetini devam ettirme” sözünün de altını çiziyorum.
Nutuk’ta “hain dimağlar” olarak nitelenen Rauf Orbay ve Kazım Karabekir’i CHP liderinin “Cumhuriyet’i kuranlar” arasında onurla zikretmesi... AK Parti liderinin de Nâzım Hikmet ve Ahmet Ârif’ten dizeler okuması, aradaki duvarda iletişim kanallarının oluştuğunu gösterir.
Ortak bir siyaset dilini geliştirmemiz için sözlüğümüzde ortak kavramlar olmalı.
Yenikapı’daki bu birlik ve iletişim iklimi inşallah konjonktürel değildir. İnşallah bundan sonra siyasi hayatımızda artık husumet ve öfke değil, müzakere ve uzlaşma ruhu hâkim olur.
Paylaş