Paylaş
Kitaplarından veya konuşmalarından etkilenmenin ötesinde, nasıl oluyor da körü körüne itaat ediyorlar.
Hepsi modern eğitim almış insanlar.
OHAL Kararnamesi’yle kapatıldığı belirtilen kuruluşlara ilişkin “Ek Liste”ye baktım. Toplam 934 adet çeşitli düzey ve alanlarda okul ve sağlık tesisi... Bir tane imam hatip okulu açmamışlar, hepsi Anadolu lisesi, fen lisesi, ilkokul veya teknik okul.
109 tane öğrenci yurdu... 104 tane vakıf...
1125 tane dernek... 13 üniversite ve 19 sendikal kuruluş.
Yurtdışındaki okullar bu sayılara dahil değil.
Nasıl bir toplumsal enerji görüyor musunuz?
Darbeyi soruştururken bir de bu boyuta bakmak lazım.
‘CEMAAT’ VE ‘ÖRGÜT’
Devlet bünyesinde, bilhassa polis, yargı ve orduda bu örgütlenme olmasaydı, toplumdaki İslami enerjiyi siyasi mücadeleye değil, eğitim ve sosyal hizmetlere kanalize etmesini birçok kimse olumlu buldu.
Toplumdaki İslami enerjinin “Radikal İslam”a veya “Siyasal İslam”a değil, eğitim ve sağlık alanlarına yönelmesi ben dahil birçok liberal ve muhafazakâr tarafından olumlu karşılanmıştı. Dışarıda John Esposito gibi bir saygın bilim adamı bu yönde kitap yazdı.
Fakat böyle sadece eğitim ve sosyal hizmetler sahasında kalmadı, başta emniyet, ordu ve yargı olmak üzere devlet kurumlarında siyasi amaçlı bir hiyerarşik örgütlenmeye gitmiş olduğu görüldü. Okullarıyla bilinen “Cemaat”in uzun süre karanlıkta tutabildiği öbür yüzü yani FETÖ tarafı 15 Temmuz’da ve izleyen soruşturmalarda açıkça ortaya çıktı.
GÜÇ HIRSI
Niye aslında en büyük sevap olan eğitim ve sosyal yardım hizmetleriyle yetinmeyip bir de yargıyı, emniyeti ve orduyu ele geçirmek için örgütlendi? Anlaşılan “sevap” yetmemiş! “Güç hırsı” egemen olmuş.
Bu noktada, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in vurguladığı “mistik hezeyan” kavramı üzerinde durmak gerekir. Kendisini mehdi veya benzeri hallerde sanmak, rüyasında Hz. Peygamber’den mesajlar aldığını sanmak... Samimi dindarlar bu konu üzerine çok düşünmeli.
Rüya ve keramet gibi hususlar, İslam’da sübjektif konulardır, objektif gerçekler ve deliller olarak kabul edilemez. Fakat, insanlarda körü körüne itaat duygusu yaratıyor. Darbe gecesi de Genelkurmay Başkanı’na “Seni kanaat önderimiz Gülen’le görüştürelim” diyorlar!
Darbeciler arasında “okunmuş 1 dolarlar” dolaşıyor.
BAĞIMSIZ BİREY OLMAK
Generaller, kurmay subaylar, hâkim ve savcılar, profesörler... Okullar, üniversiteler...
O çok bilinen “cahil halk” kavramıyla izah edilemeyecek bir tablo. Diyanet İşleri Başkanı’nın dediği gibi “bugüne kadar hangi saiklerle itibar gördüğü konusunda hepimizin soğukkanlı analizlere, tefekkür ve müzakereye ihtiyacımız” vardır.
Kanunlarımızın suç saydığı eylemleri bulunanlar elbette soruşturmaya tabi tutulurken bu sorunu da bilimsel olarak araştırmak lazımdır.
Mistik karizmaya tutularak veya yoksul aile çocuğu olup Cemaat sayesinde okuyarak yahut mehdi sanarak bağlanmış olanlara bu “mistik” problemin hem ilmi hem dini açıdan incelenerek topluma anlatılması mutlaka uyarıcı olacaktır.
Uzun vadede temeldeki sorun “bağımsız irade sahibi birey” kültürümüzün yeterince gelişmemiş olmasıdır.
Öncelikli sorun ise hukukun düzgün işlemesidir. Kanlı darbe girişiminin bu sıcak döneminde çok geniş gözaltılar yapılırken hukuk soğukkanlı olmalı, yaşla kuruyu karıştırmamalıdır, yargının güven kazanabilmesi için.
Bu satırlar yazılırken Cumhurbaşkanı’nın liderlerle görüşmesi devam ediyordu. Bu çok olumlu görüşmeyi yarın yorumlayacağım.
Paylaş