Paylaş
Fakat demokrasi, temel hak ve hürriyetler, adil yargılanma hakkı, kuvvetler ayrılığı gibi konularda ne yapacağız?
- Bu konularda evrensel değerleri esas alacaksak bunun referans metinleri bellidir: BM Evrensel İnsan Hakları Bildirisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yargı alanında AİHM kararları...
Bunlara vücut veren büyük felsefi düşünceler.
- Yok, bu konularda da ‘millî ve yerli’ olacaksak demokrasi, temel hak ve hürriyetler, adil yargılanma hakkı, kuvvetler ayrılığı gibi kavramları hangi ana hukuk metinlerine göre tanımlayacağız?
Nasıl bir belirsizliğe, keyfiliğe sürükleniriz, çok açık değil mi?
EVRENSEL HUKUK
Türkiye aslında tercihini yapmıştır; tarihi gelişiminden başka, bağlayıcı hukuki metinler olan çeşitli insan hakları belgelerini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamıştır.
Dahası, AK Parti’nin reformist olduğu dönemde, 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesine bir bent eklenerek “temel hak ve özgürlükler” alanında bu evrensel hukuki metinlerin üstünlüğü kabul edilmiştir.
İktidar o dönemde evrensel hukuki değerlere bol referans yapardı. Vesayet yargısı karşısında kendisini Venedik Komisyonu raporlarıyla savunurdu.
Fakat kabaca 2011’den itibaren bu referanslar terk edildi, artık referanslar otoriteye yapılıyor.
Bu bir konjonktür değil de ‘dünya görüşü’ değişikliği ise, Türkiye’nin önünde bugünkünden daha sıkıntılı yıllar var demektir.
HUKUK VE OTORİTE
Türkiye’nin AİHM’deki tablosu da buna göre iyileşme ve kötüleşme grafiğini yansıtıyor. Çok simgesel bir veri: AİHM bizim Anayasa Mahkememizi muteber bir iç yargı yolu sayıyordu. Ama OHAL döneminde AYM’nin ‘yürütmeyle uyumlu’ davranmasına bakarak, emsal niteliğinde belirli başvuruları kabul etti!
Sorunlara hukuka değer vererek bakmakla, bizde iktidarların öteden beri davranışı olan otoriteyi pekiştirme duygusuyla bakmak farklı davranışlara yol açar. İşte, AİHM içtihatlarına aykırı olarak masumiyet karinesine uymayan tek tip kıyafet getirildi.
KHK’larda terör ve darbeyle ilgisiz şeker şirketi, varlık fonu, ihale yasası falan düzenlendi.
Bu uygulamaların ülkede yarattığı huzursuzluk ve uluslararası ilişkilerde yarattığı sorunlar meydanda. Ekonomiyi de olumsuz etkilediğini iş dünyası söylüyor.
‘AŞIRI DOZ’
Büyük tartışmalara yol açan 696 sayılı KHK’da “15 ve 16 Temmuz günlerinde” denilseydi hiçbir gerilim olmayacaktı. Böyle düzeltilseydi hiçbir gerilim kalmayacaktı; ama düzeltme yapılmadı.
Kanun gibi bağlayıcı olan İçtüzük KHK’ların 30 gün içinde Meclis’te görüşülüp karara bağlanmasını emrediyor; ama dosyalar İsmail Kahraman’ın masasında bekleyip duruyor!
Örnekleri sıralamak bu sayfaya sığmaz.
Böyle bir tablo “hukuk devleti” güveni yaratabilir mi?
İş dünyası niye OHAL’in kaldırılmasını istiyor?
Değerli yazar Kemal Öztürk çok doğru bir teşhiste bulundu: “OHAL ve KHK artık hukuk sistemimizi zehirleyecek aşırı doz antibiyotik gibi geliyor bünyeye. Kanunları Meclis yapmalı ve orada sağlıklı şekilde hepsi tartışılmalı.”
(Yeni Şafak, 27 Aralık)
Dahası, böyle bir ‘zehir’ kültürel ve manevi alandaki millî ve yerli değerlerin de içini boşaltır.
Hukuk, hukuk; ille de hukuk!
Bu akşam CNN Türk’te saat 20.30’da Eğrisi Doğrusu programında Cumhurbaşkanı hukuk başdanışmanlarından Özlem Zengin’le hukuk sorunlarını konuşacağız.
Paylaş