Paylaş
G-20 şüphesiz küreselleşmenin en yüksek temsilcisi olan bir kuruluş... Küreselleşme bugünkü boyutlara ulaşmasaydı böyle platformlar ve toplantılar da olmazdı.
Fakat çağımızın bir gerçeği daha var; küreselleşme karşıtlığı... İşte bilhassa gelişmiş ülkelerde gittikçe güçlenen popülist milliyetçilikler...
SAÇMA BİR SORU
Küreselleşmeden mi, milliyetçilikten mi yanasınız?
Bu soru saçmadır çünkü zihnimizi böyle bir ikileme sokarak son derece karmaşık bu meseleyi anlayamayız.
Sanayi ve teknoloji üreticisi bir ülke olalım mı? İhracatımız daha da artsın mı? Uluslararası markalarımız olsun mu?
Hangi milliyetçi bu sorulara hayır diyebilir?
Ama bu hedeflere ulaşmanın yolu küreselleşme dinamiklerinden yararlanmayı bilmektir...
Sivri iki örnek: Kapalı ve totaliter Kuzey Kore gibi mi, açık ve demokratik Güney Kore gibi mi olmak?
Kuzey Kore füze yapıyor, dünyaya meydan okuyor fakat aç... Güney Kore ise teknoloji ihracat ihraç ediyor, demokratik ve zengin.
‘BİRBİRİNE BAĞLI DÜNYA’
Hamburg zirvesinin bildirisindeki “birbiriyle bağlantılı bir dünya”kavramına dikkat ettiniz mi?
Küreselleşme bu işte.
2017 yılının ilk çeyreğinde ekonomimiz yüzde 5 büyüdü diye sevindik değil mi? Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi haklı olarak “En hızlı büyüyen üçüncü G-20 ülkesi olduk” demişti.
Bunun bir sebebi referandum sürecinde kamu kaynakları kullanarak iç piyasanın beslenmesiydi. Daha güvenilir sebebi ise Avrupa ekonomisi toparlanmaya başladığı için ihracatımızın yüzde 10.6 artmış olmasıydı.
Ticaret ve turizm ilişkilerimiz bulunan hangi ülkede ekonomik kriz çıkmasını isteriz? Onlar bizde kriz olmasını niye istesin?
Ülkeler arasında ekonomik ilişkiler öylesine gelişti ki “birbirine bağlantılı bir dünya”da yaşıyoruz.
Batı’da popülist akımların yükselmesinin bir sebebi budur. “Korumacı” politikalar yani kapıları, kafaları, piyasaları ‘yabancılara kapatma’ düşüncesi popülist liderlere oy kazandırıyor.
Trump’tan Le Pen’e bütün popülistler korumacı ve popülist milliyetçi...
ZAMANIMIZDA KAVRAMLAR
Paul Kennedy’ye göre 1900 yılında dünya sanayi üretiminin yüzde 85.6’sı Amerika ve Avrupa’nın elindeydi. Emperyalizmin temelinde bu olgu vardır.
Fakat James F. Collins’in “2050 Yılında Dünya Düzeni” adlı araştırmasına göre “gelişmekte olan ülkeler”in toplam milli geliri 2050 yılında gelişmiş ülkelerin 1.3 katı olacak!
Batı’da popülizmin yükselmesinin sebebi, gelişmekte olan sanayilerin rekabetinden zarar gören kesimlerin tepkisidir.
Zamanımızda küreselleşmeyi Komünist Çin savunuyor!
Kavramların zihnimizdeki yerleriyle bugünkü dünyada yerleri ne kadar da farklı!
Küreselleşme, dinamikleri iyi bilinir ve rasyonel politikalar geliştirilirse, gelişmekte olan ülkeler lehine işliyor.
Sanayileşmenin yarattığı iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla da ancak küresel işbirliğiyle mücadele edilebilir.
Uluslararası ilişkiler her zamandan önemli bu çağda.
Tarihi gelişim bütün milletleri 21’inci yüzyılda sorunları ve çözümleri farklı bir dünyaya getirdi. Geçmişin dersleriyle birlikte bu çağın verileriyle düşünmeliyiz.
Milliyetçiliğimiz de fetihler çağının değil, bu çağın verilerine dayanmalıdır: Üniversiteye, bilime, teknolojiye, sanayi ve ihracata önem vermek, hukukun ve özgürlüğün değerini anlamak yani...
Paylaş