Paylaş
İran diğer Ortadoğu ülkeleri gibi klasik diktatörlük değildir, özgürlükçü demokrasi de değildir.
Seçimler yapılır fakat ağır bir teokratik vesayet vardır.
İRAN NOTLARI
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Şubat 2011’de İran’a gitmiştik. Dini Lider Hamaney’le görüşen Gül “Bütün İslam dünyasında meşruiyetin temeli halk idaresi olmalıdır”diye vurgulamıştı. (Milliyet, 16 Şubat 2011)
Aynı günkü yazımda ben de “İran’da patlamaya hazır bir toplum görüntüsü yok” tespitini yapmış fakat özgürlük taleplerini yansıtan muhalefetin güçlendiğini ve baskı altında tutulduğunu anlatarak şöyle yazmıştım:
“İran demokratikleşerek muhalefete sistem içinde yer vermezse, gerilim zamanla çok artar ve nereye varır bilinmez.”
Altı yıl geçti, işte toplumsal patlamalar başladı. Bu defa protestolar 2009’dakilerden daha içerikli, hatta radikal!
Yine bastırabilirler ancak özgürlük taleplerinin giderek daha da güçlenmesini önleyemezler.
DEMOKRASİ VE TEOKRASİ
İran’da meşruiyetin iki temeli var; biri teokratik, öbürü demokratik.
Demokratik meşruiyet belli: İran anayasasında “kuvvetler ayrılığı” maddesi var, parlamento seçimlerle oluşuyor.
Tunus hariç hiçbir Arap ülkesinde yoktur bunlar.
Fakat İran’da demokrasi ağır bir teokratik vesayet altındadır. “Dini Lider” anayasal kurumlara ve yargıya yaptığı atamalarla demokrasiyi “teokrasi” yani Ayetullah’lar ve müçtehitler egemenliği altında tutuyor.
Bundan başka “Şuray-ı Nigâhban” adlı gözcüler ya da koruyucular kurulu seçimlere girecek adayları ayıklamaktadır. 2016 seçimlerinde adaylık başvurusu yapan 12 bin aday adayından sadece 4700’ü onay alarak aday olabilmişti.
Demokratik temsilin teokrasi tarafından nasıl kısıtlandığını görüyor musunuz?
SERT KUTUPLAŞMA
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani iktidara “itidal” sloganıyla geldi. Ahmedinejat’ın yolsuzluğa batmış demagog yönetiminden bıkan halk “itidal”e oy vermişti.
Ruhani, protestolar karşısında da şimdiye kadar “itidal” ile davrandı, “İranlılar İran hükümetini protesto etmekte ve eleştirmekte özgürdür” diye konuştu. Protestocuları İran ve Ortadoğu’da yaygın olan “hain, satılmış” falan gibi kışkırtıcı sözlerle suçlamadı, protestoları körüklemekten sakındı. “Vandallık yapan ve çevreye zarar veren gruplara tolerans gösterilmeyeceğini” de söyledi haklı olarak.
Fakat İran’ın sorunu derindir: İtikaden ve güç ilişkileriyle teokrasiye bağlı kurumlar ve kitleler olduğu gibi gelişmiş demokrasilerdeki özgürlükleri ve refahı talep eden kitleler de vardır ve hareketlenmiştir.
Çok tehlikeli bir kutuplaşma...
‘İtidal’ devam etmelidir; körüklemek büyük çatışmalara yol açabilir...
İran’ın etnik bir mozaik olduğunu da unutmamak lazım.
Ortadoğu kültüründe rasyonel düşünceyle sorunları görme ve çözüm için rasyonel programlar geliştirme zihniyeti çok zayıftır.
İdeolojik tutkular, komplo vehimleri, taşkın duygular güçlüdür.
İran bundan sıyrılıp rasyonel düşünerek temel sorunlarını görür ve demokratikleşme yolunda reformlara yönelebilirse ne âlâ...
Yoksa, İran’ın işi çok zordur, zaten sorunlar yumağı olan Ortadoğu’da mevcut vahim sorun yetmiyormuş gibi...
Paylaş