Paylaş
Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle; “Otur oturduğun yerde, paran pulun var, petrolün var, rahat dur”.
Fakat zaten bunlara sahip olduğundan durduğu yerde oturmuyor. Hatta kendi kamu kurumlarını Türkiye’nin de yardımıyla kurmuş olmasının özgüveniyle geri adım atmıyor ve işte kamu tesislerini Bağdat hükümetine devretmeyi dün reddetti, kriz tırmandı.
OSMANLI TECRÜBESİ
Osmanlı’da Rum, Bulgar ve Ermeniler Müslümanlardan daha eğitimli ve zengin olduğu için daha özgüvenli idiler. Makedonya’da 1900 yılında Rum okullarında öğrenci sayısı 57.602 iken, Müslüman okullarında öğrenci sayısı 29.851’di.
Ekonomik açıdan da tarihçi François Georgeon Abdülhamid dönemini “Hıristiyan azınlıkların altın çağı” olarak tanımlar.
Bu özgüven onların milliyetçiliklerini kabarttı.
Bugün Çeklerle Slovakların yaptığı gibi tokalaşıp ayrılmalar olmadı, olamazdı. Herkes çok büyük acılar çekti.
Değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun dediği gibi, Osmanlı artık 19. yüzyılda “anokronik bir eski tip imparatorluk” durumuna düşmüştü: Osmanlı’nın dini kimliklere dayalı eski “millet sistemi”, artık ayrılıkçı hareketlerin verimli bir zemini olmuştu.
Okuma-yazma geliştikçe Arnavut ve Arap milliyetçilikleri de gelişecekti.
HOMOJEN TOPLUM ÖZLEMİ
‘İslamcı’ Abdülhamid, çokuluslu bu yapıdan yakınır, homojen toplumlara gıpta ederdi; bağırıp çağırmadan ve adını koymadan Türk milliyetçiliği yapardı.
Cumhuriyet’i kuranların çok sert bir homojenleştirme siyaseti izlemeleri bu tarihi tecrübelerden kaynaklanır (keşke öyle sert olmasaydı).
İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın 1933 ve 1934 yıllarında Atatürk’e verdikleri raporlarda o politikaların ileride Kürt milliyetçiliğini körüklemesinden endişe ettikleri görülür.
Fakat Cumhuriyet’in fazileti, Tanzimat’tan beri evrimleşerek gelen “eşit vatandaşlık” ilkesidir: Irk ayırımı yapılmadı, işte bu sayede Türklerle Kürtler çok iç içe geçti.
İran ve Irak’ta ise Kürtler belirli bölgelere kapanmıştır. Hem Arap ve Fars ayırımcılığı hem etnik eyalet sistemi yüzünden.
Bağdat’ta, Tahran’da, Isfahan’da bizim İstanbul, Antalya ve İzmir’deki gibi Kürt yoktur.
Bu sebepledir ki, PKK Türkiye’de umduğu genişlikte zemin bulamadı; hendek terörizmi bu zemini daha bir daralttı.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Dört ülkedeki Kürtlerin siyasi tercihleri ve yaşam tarzları farklıdır fakat bir Kürt duygudaşlığı vardır. Ankara Barzani konusunda konuşurken bizim Kürtlerimizi hiç akıldan çıkarmamalıdır.
Barzani hareketi devlet ve coğrafya amaçlı bir harekettir. Kerkük’e haksız olarak el koymaktadır. Fırsat bulduğunda Türkmenlere karşı etnik temizlik yapıyor. Özgüveni arttıkça çıtayı daha da yükseltecektir!
Zira “gecikmiş milliyetçilik” olgusunun tabiatında vardır bunlar.
Onun için Türkiye’nin endişeleri haklıdır.
Fakat taşkın hamasi sözler Kürt milliyetçiliğini körüklemekten başka bir işe yaramaz.
Türkiye diplomatik dille konuşmalı, dünya ile ilişkilerini iyileştirmelidir. Hukuk devleti ve ekonomik gelişmeyle bu ülkenin vatandaşı olmanın çekiciliğini güçlendirmelidir. Kuzey Irak’ın Kürt, Türkmen ve Araplarla “çok etnili” bir toplum olduğunu, bölgesel barışın buna bağlı bulunduğunu dünyaya anlatmalıdır.
Yaratıcı ve becerili politikalara ihtiyacımız var.
Paylaş