Paylaş
Gerçi MHP’nin “revize edilmiş parlamenter sistemden yana” olduğunu belirtti fakat iktidarın önereceği başkanlık sistemi konusunda “millete gidilmesini” de söyledi.
MHP Meclis’te buna evet diyecekse sübjektif olarak parlamenter sistemi benimsemesinin bir anlamı kalır mı?
Bahçeli kendi deyişiyle, “AKP’nin anayasa hazırlığını TBMM’ye getirmesi, ilke ve hassasiyetlerimizi gözetmesi halinde, sağlıklı ve makul bir neticenin alınacağına inanıyor”.
İlke ve hassasiyetler nedir? Anayasa’nın ilk dört maddesi...
Parlamenter sistem de MHP’nin “ilke ve hassasiyetleri” içinde midir?
4 Ocak 2016’da Başbakan Davutoğlu başkanlık sistemine dayalı anayasa önerdiğinde Bahçeli, müzakere bile etmeden “Biz başkanlık sistemine karşıyız” diyerek reddetmişti.
Şimdi “ilk dört madde”yi içeren bir başkanlık sistemini Meclis’ten geçirecek mi?
Cevabı henüz netleşmemiş sorulardır bunlar.
İKTİDARIN YETKİSİ Mİ EKSİK?
Baştan beri parlamenter sistemin reforme edilmesini savunan ve sistem değiştirmeye karşı çıkan Bahçeli yeni ne oldu da farklı bir pozisyon aldı?
Bu konudaki polemikler bir tarafa, Bahçeli Türkiye’de parlamenter anayasamıza aykırı bir “fiili durum”un olduğunu söylüyor. Fakat Bahçeli yakın zamana kadar başkanlık sistemini reddederken de bu “fiili durum” vardı ve Bahçeli çok sert sözlerle eleştiriyordu.
PKK terörüne karşı operasyonlar da yeni değil, ta 2015’in Temmuz’unda başlamıştı.
Yeni olan, 15 Temmuz’daki kanlı darbe teşebbüsüdür, Fırat Kalkanı harekâtıdır, Musul’daki gelişmelerdir.
Fakat iktidar FETÖ’yle, darbeyle, terörle mücadelede; Irak ve Suriye politikalarında hiç yetkisizlikten ve “iki başlılık”tan yakınmıyor ki...
Hatta içinden geçtiğimiz “konjonktür”ün bu sorunları o kadar ağırdır ki, iktidar 15 Temmuz’dan beri başkanlık sistemi kampanyasını bırakmıştı, tamamen terör, FETÖ, Suriye, Irak ve ekonomi konuşuyordu.
Bu durumda başkanlık sistemi için niye acele ediliyor?
KONJONKTÜR VE ANAYASA
Daha önemlisi, gerçekten çok kritik olan böylesine bir sorunlar yumağıyla uğraşırken, bir de sistem gerilimlerini ateşlemek “rasyonel” bir tavır olur mu?...
Türkiye’nin dikkatini ve toplumsal enerjisini dağıtmadan gündemin yakıcı sorunlarına odaklanmak gerekmez mi?
“Konjonktür” elbette son derece önemlidir. Eski Başbakan Prof. Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi:
“Anayasa konusunu kişiselleştirmemek lazım. Konjonktüre teslim etmememiz lazım... Her ihtilal konjonktürel sonuçlar doğurdu... Gelin konjonktürel şeyleri bir kenara koyalım... Öyle bir sistem kuralım ki bizim torunlarımız, onların torunları bununla yaşayabilsin.” (30 Aralık 2015)
Davutoğlu, doğru bir tespitle yeni anayasanın “zinhar konjonktürel olmaması” uyarısında da bulunmuştu. (29 Mart 2016)
Bilimsel araştırmalarda da anayasaların konjonktürel değil, gelecek nesilleri kapsayacak evrensel ilkelere göre yapılması gerektiği belirtilir.
KONJONKTÜRÜN ETKİSİ
İşte bir konjonktürde 1982 Anayasası “milli irade”nin yüzde 91.4 oyuyla kabul edilmişti!
Daha bir yıl önce 7 Haziran ve 1 Kasım sonuçları konjonktüre göre çok farklı olmuştu.
Siyasi konjonktür elbette değişir, devamlılığı sağlayan faktör anayasal kurallar ve temel kurumlardır.
Anayasayı da konjonktüre göre yapmak ileride başka sorunlar yaratır. Hele de kutuplaşarak anayasa yapmaktan sakınmak, hatta ülkenin geleceği adına korkmak lazımdır.
Kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, hak ve hürriyetler gibi temel ilkelere dayanan parlamenter sistem de başkanlık sistemi de demokratiktir. Hangi sistem meselesinden daha önemlisi; “konjonktür”e kapılmamak, sakin kafayla ve mutlaka uzmanlık bilgileriyle anayasa yapabilmektir... Anayasanın evrensel demokratik standartlara uygun olmasıdır.
Paylaş