Paylaş
İnsani gelişmenin en yüksek seviyesini temsil eden “hukuk devleti”ne ulaşmak ancak bütün siyasi, ideolojik ve itikadi kesimlerin ortak ve üstün değer olarak “hukuk”u benimsemesine bağlıdır.
Aksi halde iktidarı sağlam bir şekilde ele aldığını düşünenler, kendi gücünün hukukunu tesis etmeye yönelir...
Bu bizim hukuk serüvenimizin çok kısa bir özetidir: İşte vesayet yargısı, cemaat yargısı, iktidar yargısı!
DEĞİŞEN ADALET
Buna göre üç türlü HSK’mız oldu. İşte bugün HSK üyelerini iktidar bloku tayin ediyor.
Siyasi güce göre Anayasa ve Ceza Kanunu’nda değişiklikler yapıldı.
Hatta Yargıtay kararlarında temel kavramların tanımı bile siyasi devirlere göre değişiklikler gösterdi.
Evrensel hukuka en açık yargı kurumumuz olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında AİHM yönünde istikrarlı bir yöneliş olmakla birlikte, OHAL konusundaki kararı siyasi ortama göre değişti.
Adli yargı “halkı düşmanlığa teşvik, örgüt, casusluk, darbeye teşebbüs” gibi kavramlara siyasi dönemden etkilenerek farklı tanımlar getirdi.
Enis Berberoğlu’nun casus, Ahmet Altan’ın, Nazlı Ilıcak’ın darbeci sayılmasına ancak pes denilebilir.
28 ŞUBAT DERSLERİ
Hukuk elbette canlı bir organizma gibi gelişir, farklı yorumlar da olur. Sorun her devirde siyasi gücün yargıyı etkisi altına almasıdır.
“Biz” odaklı düşündüğümüz için dün ve bugün “bizimkiler”in hukuku eğip bükmesine duyarsız kalıyoruz.
28 Şubat döneminde hukukun çiğnenmesine karşı seküler kesim ne tepki göstermişti?!
Bir tek saygın adalet bakanlarımızdan Sayın Hikmet Sami Türk, belirli maddeleri taraflı uyguladığı için Yargıtay’ı eleştirmişti. (O zamanki 312. madde, ‘irticacılar’ diye damgalananlara karşı sopa gibi kullanılırdı.)
Böyle kaliteli adalet bakanlarımız olmuştu ama genelde adalet siyasete feda edilmektedir.
28 Şubat’ta adalet için yürüyen muhafazakârlar, bugün adalet için yürüyenlere nasıl davranıyor?
Hiç olmazsa bir “anlayış” çabası görülüyor mu?
DİNÇER’İN SORUSU
Bu konuda Ömer Dinçer’in yazdıkları tarihe düşülen not değerindedir.
Prof. Dinçer iktidarın reformlar döneminde başbakanlık müsteşarıydı, idari reformlarda teknik imza onundur. Bakanlık da yaptı.
Sayın Dinçer Haber Türk’te “AK Parti’nin adalet yürüyüşü ile imtihanı” başlıklı yazısında diyor ki:
“Bu olay karşısında AK Parti’nin tutumu geçmişin mağdur ve mazlumunu hiç yansıtmıyor.
AK Parti kadrolarının bütün tecrübesi, niyet okuma karşısında söylemin, devlet gücü karşısında insan hak ve özgürlüklerinin kazandığıdır. Bu tecrübeye rağmen niyet okumak, ‘Adalet’ diyen herkesi teröristlerle ve darbecilerle aynı cepheye itmek, eylemi küçümsemek ve itibarsızlaştırmaya çalışmak nasıl yorumlanmalı?”
KENDİMİZE SORMAK
Muhafazakâr kesim kendisine bunu sorduğu zaman...
Diğer kesim kendisine “28 Şubat’ta ne yapmıştık?” diye sorduğu zaman...
Hukukun siyasetten üstün olduğu konusunda .bizde de genel bir kültür gelişir.
O zaman yargının bağımsızlığı ve tarafsızığlı için, kuvvetler ayrığına dayalı yeni bir anayasa ve adli düzenlemeler yapmak gerektiği konusunda birlikte çalışmak ve mutabakata varmak mümkün olur.
Başka da yolumuz yok.
Siyasi güç için, siz-biz diyerek yeterince kavga etmedik mi?
Paylaş