Paylaş
Muazzam yetenekli grubu The Sensational Space Shifters eşliğinde sahneye çıkan Plant’ın konserinden bir miktar müzikal ve sosyolojik bilgi paylaşmak istiyorum bugün.
69 yaşındaki ünlü solist aslında Led Zeppelin’le tanındığı için, genç yaşlı herkes Led Zeppelin tişörtünü kuşanmış, “Umarım Led Zeppelin’den çok şarkı çalar” umuduyla saatler öncesinden konser alanına akmıştı.
Dile kolay 5 bin kişi ve onların beklentilerinden bahsediyorum.
Nitekim konseri Led Zeppelin’in “The Lemon Song”u ile açarak kitleyi sakinleştirdi ünlü isim.
“Going to California” ile devam etti, “Bring It On Home” ve “Whole Lotta Love” potburisi ile de final yapıp minimum hayal kırıklıklarıyla geceyi noktaladı.
Seyircinin yaş ortalaması haliyle yüksekti. Nereden mi anladım, konseri çekmek yerine tam konsantre izlemelerinden!
Çok küçük bir grup cep telefonuyla çekim yaptı, diğerleri ise resmen kendinden geçti.
Konseri iki ayrı noktadan izleme fırsatı buldum bu arada.
Merdiven biletiyle ve sahnenin sağında kalan A Blok’ta.
Konser büyük bir saygı ve sevgi içinde gerçekleştiğinden, Plant konuşurken muazzam bir sessizlik, baladlarda huzur hakimdi. Amaaa... Tam slow şarkılardan birinde, merdivende olanlar İstanbul Kart kullanarak tuvalete girenlerin “dığnın” sesiyle resmen gülme krizine girdi.
“Akbil”le tuvalete girmek, konser alanı için çok talihsiz bir durum. Gitti konsantrasyon!
Metrobüste gibi hissettim bir anda.
Kaç kişi girdi onu bile saymaya başlamıştım ki konserin temposu yükseldi, hızlı bir parçaya girdi.
Gecenin sonunda akla şu geliyor: Dinleyicilerle sanatçıların arasındaki bağ, ortaya çıktıkları dönemde gizli.
Düşünsenize internet, sosyal medya yok; ucuz uçak bileti ve konser bileti yok, müziğe kolay ulaşmak hiç yok.
Bu şartlar altında, binbir zorlukla bilet alıp ayıla bayıla dinlediğin birini unutman nasıl mümkün olabilir ki?
O bağı kim koparabilir?
Gerçi Robert Plant konuştukça, bu sevgiyi ne kadar hak ettiğini daha iyi anlıyorsunuz. Samimi, içten, neşeli, genelde esprili...
Konser sonunda söylediği “Yeniden görüşürüz”ü söz olarak aldığımızı menajeri tarafından kendisine iletilirse seviniriz. Zira kendisi zamansız, bizde modası geçmez...
Bu albüm de “Böyleydi”
Geçen haftalarda radarıma takılan Drunk High Jinks, ikinci albümü “Böyleydi”yi yayınladı.
İnanmazsınız ama grup ilk albümünü de şubat ayında çıkarmıştı.
Apartman dairesinde kaydettikleri bu albüm sırasında komşularının polise gitmemiş olması, şükredilesi bir durum!
Drunk High Jinks’in albümde yer alan 8 şarkısı da son derece enerjik ve neşe dolu.
Gece yarısı bir ormanda geçen albüm
“Yemen Türküsü”ne getirdiği yorumla kalbimi çalan Glasxs, “Mavi Toz Ormanda” albümünü yayınladı.
Indie-electronica türündeki albümde, Ankara merkezli grubun sihirli sözleri ve dingin müziği dinleyeni cezbediyor.
Özellikle albüme adını veren “Mavi Toz Ormanda” ve Deniz Tekin ile yaptıkları “Sonsuza Kadar” favorim. “Kimse Bilmez” ise yeni yorumuyla sizi duygu durum değişikliklerine sürükleyecek, hazır olun.
Radar
Kufura’dan bugüne kadar haberim olmamasına inanamıyorum. Tokyo’dan bildiren Kufura, “Don’t Die on Me” ile hem Tokyo havası aldırıyor hem de trap rap’i yaşatıyor.
Uzun Havalar
Müziği Berlin’in özgürlükçü havasından fazlasıyla nasibini alan Gözen Atila, 5 yıl aradan sonra, Anadol adıyla “Uzun Havalar” albümünü çıkardı.
Şehrin havasını etnik elementlerle birleştiren Anadol projesi, synth pop temelleri üzerinde yükseliyor.
Albümde yer alan 7 şarkıyı yer yer karamsar bulduysam da eğlenceli yanları yok değil.
Albümde emeği geçmeyen yok gibi... Lale Kardeş, Alican Tezer, Aşkım Kırın, Serkan Emre Çiftçi’nin eli değmiş bu çalışmaya.
Paylaş