Paylaş
Geçen ay Fast Company adlı trend dergisi Ulukaya’yı kapağına taşıdı. Ardından ABD’nin en çok izlenen TV programı 60 Minutes Ulukaya’ya prime-time’da geniş bir şekilde tanıttı. Ve geçen hafta Time Dergisi Ulukaya’yı En Etkili 100 İsim arasında gösterdi. Ama Ulukaya bu hafta bütün bu başarılarıyla değil, mülteci düşmanlığına ve İslamofobi’ye açtığı savaşla gündeme geldi. Anlatayım.
SIRADIŞI BİR İŞ İNSANI!
Önce kısaca Hamdi Ulukaya’yı tanıyalım. Bir kere son derece başarılı bir iş insanından sözediyoruz. Ulukaya’nın kurduğu Chobani beş yıl gibi kısa bir sürede sıfırdan 1 milyar doların üzerine satış rakamı yakalayarak en hızlı büyüyen marka kabul ediliyor. Bu başarının temel nedeni inovasyon! Tam da bu nedenle Chobani gıda markalarıyla değil, Google, Apple, Facebook gibi teknoloji markalarıyla beraber anılıyor. Zaten Fast Company tarafından açıklanan "2017 Dünyanın En Yenilikçi Şirketleri" listesinde Chobani, hem "Gıda" hem de "Sosyal Fayda" kategorilerinde ilk sırada yer alıyor ama genel kategoride ilk 10’a giren teknoloji dışı tek marka.
Göçmen. CEO. Milyarder. Hamdi Ulukaya Fast Company’nin kapağında
DEVRİMCİ BİR MİLYARDER!
Ulukaya, ticari başarısı kadar toplumsal sorumluluğu da ciddiye alan bir isim. O nedenle 2015 yılında "The Giving Pledge”i (Bağış Taahhüdü) imzalayarak servetinin büyük bir kısmını küresel mülteci krizine çözüm bulunmasına adaması gayet doğal. Ama Ulukaya’yı o listedeki diğer milyarderlerden farklı kılan başka bir boyut var. O da bu toplumsal sorumluluğu yaptığı işin DNA’sına kodlaması. Nitekim, Ulukaya geçtiğimiz yıl bir ilke imza atarak tüm çalışanları, sadece yöneticileri ya da kurucuları değil, fabrikada çalışan en alt seviyedeki işçiden en üst yöneticiye kadar herkesi, şirketine ortak etti. Aynı şekilde Chobani bugün Amerika’da yeni çocuğu olan anne (ve babalara!) en cömert finansal destek sunan marka. Ancak Chobani’nin son dönemde gündeme gelmesinin nedeni bütün bunlar değil, mültecilere sunduğu iş olanakları.
AMERİKA’DA MÜLTECİLERE KUCAK AÇMANIN MALİYETİ YÜKSEK!
Chobani, Amerika’da en fazla mülteci çalıştıran markalardan biri. Pek çok şirketin özellikle son dönemde artan mülteci düşmanlığı nedeniyle uzak durduğu bu kesime Ulukaya kapılarını sonuna kadar açtı. Bugün Afganistanlı, Iraklı, Suriyeli yüzlerce mülteci çalışıyor Chobani’de. Ulukaya bu alandaki çalışmalarını kurumsallaştırmak için bir de vakıf kurmuş. Tent, yani Çadır Vakfı’nın misyonu mülteci krizine iş dünyasının inovatif çözümler geliştirmesini sağlamak. Aralarında Airbnb, Google, Ikea, LinkedIn, UPS ve MasterCard’ın da bulunduğu 70 dev şirketi bir araya getiren Tent, bu alanda kurulmuş en başarılı işbirliği platformu kabul ediliyor. Buraya kadar her şey çok güzel!
HİÇBİR İYİLİK CEZASIZ KALMAZ!
Ulukaya bu hafta ne ticari başarıları ile ne de bir kısmını paylaştığım yardım faaliyetleri ile gündeme geldi. Hamdi Ulukaya bu hafta Amerika’nın gündemine ırkçı bir radyocuya açtığı dava ile geldi. Müslüman ülkelerden gelen mültecileri tecavüzcü olarak niteleyen, onları tüberkülöz hastalığını yaymakla itham eden bu ırkçı radyocuya herkesin göz yumduğu bir ortamda Ulukaya itiraz etti. Bu davanın ‘son dakika’ manşetiyle basında geniş bir şekilde yer bulmasının nedeni ise ilk defa yalan haber yayan birinin böyle bir büyük davaya konu olması. Adına ‘hakikat-sonrası toplum’ denen bir dönemde hızla yaygınlaşan ‘fake news’ yani sahte haberlere karşı mücadelede önemli bir aşama olarak kabul ediliyor Ulukaya’nın açtığı dava. En azından Müslüman ve mültecilere karşı her önüne gelenin yalan yanlış hurafe uydurmasının önünde ciddi bir caydırıcı güç olacak bu dava.
“HER ŞEYİN BİR SINIRI VAR!”
“Neden böyle bir dava?” diye kendisine sorduğumda Ulukaya’nın verdiği yanıt gayet yalın: Her şeyin bir sınırı var! İslamofobinin tırmandığı, mülteci düşmanlığının arttığı bir dönemde Ulukaya’nın bu konuya sessiz kalmamış olması son derece anlamlı. Anlamlı çünkü kıymetli olan zor zamanda konuşmaktır!
Paylaş