Paylaş
Örneğin, yurtdışından siparişler iptal oldu. Adamlar gelemedi. Çünkü darbeciler Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi görüntüsüne soktu. Sokaklarda tankların olduğu, meclisin bombalandığı görüntülerden sonra gelmiyorlar. Bütün bunların tüm maliyeti orta vadede çıkacak.”
Bu sözlerin sahibi Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci. Tüfenkci’nin açıkladığı rakamın abartılı-abartısız olduğu tartışmalarını bir tarafa bırakıp, faturanın azaltılması için gecikmeden harekete geçmek gerekiyor.
Türkiye 15 Temmuz’da Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimini başarıyla atlattı. Çok önemli bir demokrasi sınavı verildi. Türkiye’de artık güçlü bir demokrasinin olduğunu iktidar, muhalefet ve halk dünyaya ilan etmiş oldu. Ancak önemli bir algı sorunu olduğu da açık. Siyasilerin açıklamalarına, şirketlerin, sivil toplum örgütlerinin dış basındaki ilanlarına rağmen, Türkiye’deki darbe girişiminin farklı yansıtılmaya çalışılması gibi bir gerçek var önümüzde. Bunu düzeltmek için siyasiler kadar ekonominin aktörlerine de rol düşüyor.
Dün Türkiye’ye yatırım yapan 200 büyük dünya şirketinin yöneticilerinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesi ve bu konuda dünyaya verdikleri mesaj oldukça önemli. Güçlü demokrasi sınavını başarıyla veren Türkiye’nin şimdi ciddiyetle güçlü ekonomi konusuna eğilmesi gerekiyor.
Dünkü Hürriyet’i okuyanlar hatırlayacaktır. Darbe girişimi sonrasında ihracatçılarımız müşterilerini siparişlerin sorunsuz ulaşacağına ikna etmek için fabrikalarının sorunsuz çalıştığını gösteren videolar göndermiş. Sadece bu gerçeklik bile dünyaya kendimizi anlatma konusunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Darbe girişimi sonrasında derecelendirme kuruluşu Moody’s’in yaptığı acele açıklamanın ve Standard and Poor’s’un (S&P) gerçekleştirdiği not indiriminin haksız olduğuna ilişkin yaygın bir kanı var. Not indirimleri ve bu olumsuz açıklamalar önemli mi? Elbette önemli ancak dünyanın sonu değil.
Ancak ekonomide işlerin yolunda gittiğini göstermemiz için normalleşmenin ötesinde yapmamız gerekenler var. Üretim ve tüketimin olağan akışına kavuşması belli ki bize yetmeyecek. Türlü sebeplerle geride bıraktığımız aylarda yaşanan düşüşlerin telafisi için ekonominin gerçek anlamda canlanması gerekiyor. Bunun için Emlak Konut, TOKİ ve GYODER liderliğinde inşaat sektöründe başlayan kampanyaların diğer sektörlere de yansıyıp yaygınlaşması gerekiyor.
Yatırım konusunu bir süredir ihmal etmiş gözüküyoruz. Ekonomi yönetiminin açıklamalarından anlaşılan önümüzdeki dönemde teşvikler konusunda da ciddi adımlar atılacak. Bu konunun alelacele çıkarılacak yasalarla değil, stratejik hesaplamalarla üzerine detaylı düşünülüp ele alınması gerekiyor. Türkiye’nin bu dönemde ‘yatırım hamlesi’ne ciddi derecede ihtiyacı var.
En önemlisine gelince... Türkiye’nin geçmişte yüzünü Avrupa Birliği’ne dönüp gerçekleştirdiği yapısal reformlar ülkeye sermaye girişini de hızlandırmıştı. Yabancıların bankalara ve Türkiye’nin önemli şirketlerine ardı ardına ortak olduğunu neredeyse her gün bu sütunlardan okurlarımıza duyurur olmuştuk. Uzun bir süredir bu konuda da tam bir sessizlik hakim. Altyapısı, yargısı, yasaları tam anlamıyla çalışan, büyüyen bir ülkeye yatırıma kimse seyirci kalamaz. Bunun için rafta bekleyen yapısal reformların zaman kaybetmeden gündeme gelmesi, tartışılıp yasalaşması gerekiyor. Varsın bizi Avrupa Birliği içine alsın, almasın...
Sözün özü, güçlü demokrasi ve güçlü ekonomi çağımızda birbirinden kopartılamayacak, neden-sonuç ilişkisindeki iki olgu.
Hürriyet, güçlü demokrasinin yanı sıra güçlü ekonomiye destek için de üzerine düşeni yapmaya, haber ve yorumlarıyla platform olmaya hazır. ‘Güçlü demokrasi, güçlü ekonomi.’ Şimdi tam sırası...
Paylaş