Türkiye’nin Ukrayna’ya garantörlüğünde hassas çizgiler nereden geçiyor?

Ukrayna savaşının gündemimize taşıdığı konulardan biri, gelecekte bir barış anlaşması yapılması halinde Türkiye’nin Ukrayna’nın güvenliğine kefil olmak üzere “garantör” kimliğiyle çözümün bir parçası haline gelmesidir.

Haberin Devamı

Yürütülen müzakerelerde Ukrayna’nın Türkiye’nin de garantörlüğünü masaya getirdiğini, Türkiye’nin konuya sıcak baktığını, Rusya’nın da prensip olarak Türkiye’nin bu rolüne bir itirazının olmadığını yapılan bir dizi açıklamadan biliyoruz.

Ancak garantörlük dediğimizde çok hassas bir alanın karasularından içeri giriyoruz. Çünkü garantörlük düzenlemesi, Ukrayna’nın NATO üyeliği hedefinden vazgeçip tarafsızlık statüsünü benimsemesinin karşılığında, egemenliğine, toprak bütünlüğüne dönük bir saldırıdan korunmasını öngörüyor.

Ukrayna’yı kim, nasıl koruyacak?

Tabii Türkiye bunu tek başına yapacak değil. Üzerinde durulan formül, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin, yani ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve Birleşik Krallık’ın yanı sıra Türkiye ve Almanya’nın garantör olmalarıdır.

Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun İstanbul’da gerçekleşen Rusya-Ukrayna müzakerelerini esas alarak yaptığı bir açıklamaya bakılırsa, başlangıçta garantör olarak yedi ülkenin adı geçerken daha sonra İsrail, Kanada ve İtalya’nın da adları zikredilmiştir. Hatta, garantörlüğün gönüllü olarak katılmak isteyen ülkelere de açık olması konuşulmuştur.

GARANTÖR UKRAYNA’YA TEHDİDİ ENGELLEMEKLE YÜKÜMLÜ OLACAK

Garantörlüğün ne gibi sorumlulukları içereceği, kesinleştiği takdirde Türkiye’ye hangi rolleri yükleyeceği, ne gibi riskler yaratabileceği soruları kaçınılmaz olarak şimdiden siyasi ve diplomatik çevrelerde, bu çerçevede kamuoyunda tartışma konusu haline gelmiş bulunuyor.

Çavuşoğlu, yaptığı açıklamalarda “Garantörlerin Ukrayna’ya karşı bir tehdidi engellemekle mükellef olacaklarını” söylüyor. Bakan, “Bu ülkeler Ukrayna’ya yönelik tehdit oluştuğu zaman hangi adımlar atılacak? İşte BM Güvenlik Konseyi mi devreye girecek, barış gücü mü olacak, hava sahası mı kapatılacak? Yani bu tür tehditleri engelleme konusunda birlikte çalışacak” diye konuşuyor.

Aslında Bakan’ın ifadelerinde de daha çok sorular ağır basıyor. Buradan garantörlük konusunun içinin doldurulması açısından kat edilmesi gereken bir hayli mesafe olduğu söylenebilir. Savaşın bundan sonraki aşamada nasıl bir seyir izleyeceği, nasıl son bulacağı  da garantiler sisteminin şekillenmesi açısından önemli sonuçlar doğuracaktır.

Haberin Devamı

UYARI: TOPLU GARANTİ OLMAZSA TÜRKİYE TEK BAŞINA KALABİLİR

Bugün itibarıyla muhtemel görünen, ileride Ukrayna’da savaş sonrası döneme girildiği takdirde, Türkiye’nin kurulacak yeni düzende -kapsamı henüz netlik kazanmasa da- garantör kimliğiyle bir rol üstlenecek olmasıdır.

Bu noktada özellikle Dışişleri Bakanlığı kökenli tecrübeli isimlerden bu konuda gelen uyarıları kayda geçirmek, garantörlük meselesinin önümüzdeki günlerde kamuoyunda sağlıklı bir zeminde tartışılabilmesi bakımından yararlı olacaktır.

Bu isimlerden birincisi, Türkiye’nin eski Birleşmiş Milletler ve NATO Daimi Temsilcileri’nden Ümit Pamir. Büyükelçi Pamir, yaptığı açıklamada öncelikle “kolektif” ve “tekil” olmak üzere iki ayrı garantörlük kategorisinin bulunduğuna dikkat çekiyor. (*)

Haberin Devamı

Kolektif garantörlükte, bu konumda olan tüm ülkelerin birlikte karar alıp topluca hareket etmeleri gerekiyor. Buna karşılık tek başına garantörlük söz konusu olduğunda, her bir garantör ülke açısından sorumluluk doğuyor. Pamir, bu çerçevede Kıbrıs’taki garantörlük sisteminin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin birlikte ya da tek başına hareket edebileceklerini öngördüğünü hatırlatarak, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na atıfla “Nitekim İngiltere müdahaleye yanaşmayınca Türkiye Kıbrıs’a kendisi müdahale etti” diye konuşuyor.

Pamir, Ukrayna konusunda ise tek başına garantörlüğün risklerine dikkat çekip, “Türkiye için ancak kolektif garantörlüğün tartışılabileceğini” belirterek, şu uyarıyı yapıyor:

Haberin Devamı

Ülkelerin tek başına da hareket edebileceği bir garantörlük sistemi gelecekte Ukrayna’ya yönelik Rusya’nın yeni bir operasyonu halinde Türkiye’nin savaşa girmesi sonucunu doğurabilir. Birlikte veya teker teker ülkelerin garantörlüğü şeklinde bir sistem öngörülürse, adı geçen diğer ülkeler ‘Ben yokum’ dediğinde tek başınıza kalabilirsiniz.”

UKRAYNA NATO’YA ARKA KAPIDAN MI GİRMEK İSTİYOR?

Bu konuda bir başka uyarı Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon gibi merkezlerde büyükelçi olarak görev yapmış olan Hasan Göğüş’ten geldi.  “Ukrayna açık kapıdan değil, arka kapıdan” başlıklı yazısında (**) Ukrayna için istenen garantilerin öncelikle Rusya’ya karşı talep edildiğini, adı geçen garantörlerin çoğunun da NATO ülkeleri olduğunu hatırlatan Göğüş, şöyle konuşuyor:

Haberin Devamı

Bu koşullarda NATO ülkelerinden bir tanesinin bile Ukrayna’ya güvenlik garantisi vermesi, ileride olası bir Rus saldırısı halinde
NATO-Rusya savaşı anlamına gelir. Diğer bir deyişle, açık kapıdan NATO’ya giremeyen Ukrayna arka kapıdan içeri girerek NATO Antlaşması’nın beşinci maddesindeki ortak savunmadan yararlanmak istiyor.”

Göğüş, garantörlük başlığında gündeme gelen soruları şöyle sıralıyor:

Güvenlik garantileri bağlayıcılık yönünden siyasi nitelikte mi, hukuki nitelikte mi olacak? Bu konuda ayrı bir garanti anlaşması mı yapılacak? Yoksa müzakereler sonunda ortaya çıkacak barış anlaşmasının garantör ülkeler tarafından da imzalanmasıyla mı yetinilecek? Eğer ayrı bir anlaşma düşünülüyorsa, tek bir anlaşma mı? Her garantörle ayrı ayrı anlaşmalar mı akdedilecek? Garanti yükümlülüğü topluca mı yerine getirilecek? Kıbrıs örneğinde olduğu gibi garantörlerin bireysel olarak hareket etmesine imkân tanınacak mı?

‘BOŞ HAVUZA ATLAYIP KOLU BACAĞI KIRMAYALIM’

Görüleceği gibi, sorular uzayıp gidiyor.

Bu çerçevede açıklığa kavuşturulması gereken pek çok konu olduğuna dikkat çeken Göğüş, şu uyarıyı yapıyor:

Bu aşamada boş bir havuza atlayarak kolu bacağı kırmamak lazım. Mevcut bir savaşa son verelim derken kendimizi başka bir savaşın içinde bulmak da var. İkinci Dünya Savaşı’nın, Almanya’nın, İngiltere ve Fransa’nın güvenlik garantileri verdiği Polonya’ya saldırmasıyla başladığını unutmayalım. Hatırda tutulması gereken önemli bir nokta da Montrö Sözleşmesi. Savaşın tarafı haline gelecek bir Türkiye’nin Montrö’nün uygulanması konusunda eli bu kadar rahat olabilir mi?”

Sonuç olarak, Ukrayna’ya garantörlük meselesinin heyecanlanmadan, soğukkanlılıkla ve Türkiye açısından potansiyel riskleri en aza çekmeyi hedefleyen bir bakışla ele alınması isabetli olacaktır.

*

(*) Cumhuriyet, Hüseyin
Hayatsever’in haberi, 30.3.2022

(**) T-24 , 9.4.2022

Yazarın Tüm Yazıları