Paylaş
Yapılan açıklamaya göre, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları tarafından dün itibarıyla Surman bölgesinde gözlem noktalarından 6’ncısı olan 8 No’lu gözlem noktası tesis edilmiş bulunuyor. Bu gözlem noktası da muhalefet bölgesi içinde kalıyor. Surman yerleşiminin rejim bölgesine uzaklığı 6 kilometre kadar. Yani çok yakın.
Türkiye, böylelikle son on gün içinde İdlib’in doğusunda rejimin kontrolündeki bölge ile muhalefet bölgesini ayıran sınır çizgisinin hemen bitişiğinde üçüncü gözlem noktasını da kurmuş bulunuyor. Türkiye’nin İdlib’de askeri mevcudiyetini genişletme yönündeki adımları ciddi bir hız kazanmış bulunuyor.
Türkiye, Rusya ve İran’ın katıldığı Astana sürecinde Suriye’de ‘gerilimi düşürme bölgesi’ olarak ilan edilen İdlib’de, rejimle muhalefet arasında çatışmasızlığın sağlanması için Türk Silahlı Kuvvetleri’ne önemli görevler verilmiş bulunuyor. TSK, bu denetimi kurduğu askeri gözlem noktaları üzerinden yapıyor.
Halen ‘Zeytin Dalı’ harekâtının yürüdüğü Afrin bölgesiyle İdlib’i ayıran sınır çizgisinin hemen altındaki üç gözlem noktası TSK tarafından geçen ekim-kasım döneminde kurulmuştu. Bu gözlem noktaları İdlib’in kuzeyini çevreliyor ve aynı zamanda Afrin’deki YPG unsurlarının İdlib’den içeri güneye doğru inmeleri ihtimalinin önüne de set çekiyor.
Dünküyle birlikte kurulan son üç gözlem noktası ise farklı bir hat izliyor. Bu merkezler, İdlib’in doğu sektöründe rejimle muhalefet arasındaki sınırın hemen batısında kuzeyden güneye inen bir hattın üzerinde yer alıyor.
Bunlar, en kuzeyde El Ais, altındaki Tal Takan ve dün kurulan Surman gözlem noktaları. El Ais ile ortadaki Tal Takan arasında yaklaşık 20 kilometre, Tal Takan ile güneyindeki Surman arasında yine 20 kilometre mesafe var. Böylelikle TSK’nın İdlib’in doğu sınırı boyunca konumlanmasında güneye doğru önemli bir derinlik kazanmakta olduğunu görüyoruz. Kurulan 8 No’lu Surman gözlem noktasının Reyhanlı Cilvegöz sınır kapısına olan uzaklığı kuş uçuşu 75 kilometre kadar.
Türkiye’nin İdlib’de kurması kararlaştırılan 12 gözlem noktasından altısı tamamlandığına göre, kalan altısı nerede konumlanacak?
Bu konuda yapılmış bir açıklama yok. TSK İdlib planlamasında önce kuzey hattını alıp, ardından doğu hattında güneye doğru ilerlediğine göre, önümüzdeki dönemde kurulacak diğer altı gözlem noktasının rejimle muhalefet arasındaki sınırın kalan bölümlerine yayılacağını düşünebiliriz. Bu da bizi mantıken güneyde Hama ve güneybatıda Lazkiye ile olan sınır bölgelerine götürüyor. Ancak bu sadece bir tahmin.
İdlib’in batı sınırının önemli bir kesimi zaten Hatay’a komşudur. Sonuçta, TSK’nın İdlib’de kuzeyde, doğuda -ve muhtemelen sonraki aşamalarda güney ve güneybatıda- Esad rejimi ile muhalefet güçleri arasında bir tampon oluşturmakta olduğunu söyleyebiliriz.
Bu tampon ne anlama geliyor? Türkiye, Astana süreci içinde Suriye’de sahada kendisini araya koyarak tarafların çatışmasını engelleme, ateşkes ihlallerini izleme rolünü üstlenmiş bulunuyor.
Gözlem noktalarıyla ilgili şu hususun altını da çizmemiz gerekiyor. Bu yöndeki gelişmelerin hızlanması büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin’in 31 Ocak tarihinde yaptıkları telefon konuşmasından sonra hız kazanmış bulunuyor. Zaten görüşmeden sonra yapılan açıklamada “İki liderin İdlib’de gözlem noktaları oluşturma sürecine ivme kazandırma konusunda mutabık kaldıkları” vurgulanmıştı.
Dolayısıyla, Türkiye’nin Suriye’de sıcak bir çatışma bölgesinde büyük riskler üstlenerek yaptığı bu hamlelerin Rusya lideri Putin’in de kuvvetli desteğine sahip olduğunu söylemek hatalı olmaz.
Rusya liderinin bu desteğiyle, Esad rejiminin İdlib’e saldırması halinde burada patlak verecek büyük bir çatışmanın yol açacağı olumsuzlukları en azından bu konjonktürde göze almak istemediği ve ağırlığı son Soçi toplantısında da gözlendiği gibi siyasi çözüm sürecine verdiği söylenebilir.
Dolayısıyla, Türkiye’nin sahada önemli bir sorumluluk üstlendiği İdlib’le ilgili projenin yürüyebilmesi için Rusya’nın Beşar Esad üzerinde baskısını koruyarak,
Suriye rejimini çatışmasızlık bölgesi sınırlarını ihlal etmemesi yönünde frenlemesi olmazsa olmaz bir koşul olarak beliriyor. Kuşkusuz aynı koşul Astana sürecine kefil olan İran açısından da geçerlidir.
Paylaş