Paylaş
Birincisinde, İstanbul’da düzenlenen gösterişli bir törende Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya lideri Vladimir Putin bir araya gelerek Rus doğalgazını Karadeniz üzerinden Türkiye’ye ve oradan Avrupa’ya taşıyacak olan ‘TürkAkım’ boru hattının vanasını temsili olarak açtılar. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov da vanayı sahnede onlarla birlikte çevirdiler.
İstanbul bu toplantıya ev sahipliği yaparken, yine çarşamba günü Mısır, Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (KRY) dışişleri bakanları, Libya ile imzaladığı anlaşmalar nedeniyle Türkiye’ye tavırlarını ortaya koymak üzere Kahire’de toplanmışlardı.
Erdoğan’ın İstanbul’daki törende yaptığı konuşma TürkAkım’ın yanı sıra Doğu Akdeniz’deki enerji meselelerine ilişkin mesajlar da içerdi. Aynı gün Kahire’de yayımlanan dörtlü bildirinin konusu da zaten Türkiye’yi yeni dönemde artan ölçüde meşgul edeceği belli olan Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları üzerinde Türkiye ile yaşanan anlaşmazlıktı.
Tabii, Karadeniz’deki yetki alanları Türkiye’nin Rusya, Bulgaristan, Ukrayna ve Gürcistan ile imzaladığı kıta sahanlığı anlaşmalarıyla belirlendiği için çözüm bulunması gereken herhangi bir sorun da yok ve işler bu denizde sıkıntı olmaksızın yürüyor. Oysa Doğu Akdeniz’e gelince, tam 10 ülkenin kıyıdaş olduğu bu coğrafyadaki yetki alanları üzerinde patlak veren anlaşmazlık, hızla yüksek bir basınç alanına dönüşmektedir. Meselenin temelinde ihtilaflı bölgelerde denizin altındaki doğal kaynaklardan kimin ne kadar pay alacağı sorusu yatıyor.
KAHİRE’DEN TÜRKİYE’YE DÖRTLÜ MEYDAN OKUMA
Kahire toplantısından sonra açıklanan 10 maddelik bildiriye bakıldığında, metnin Türkiye ile Libya arasında geçen kasım ayı sonunda biri ‘Deniz Yetki Alanlarının Sınırlanması’, diğeri ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği’ alanlarında olmak üzere imzalanan iki anlaşmanın eleştirisi üzerine kurulu olduğu görülüyor.
Bakanlar, her iki anlaşmanın da BM Güvenlik Konseyi kararları ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve hükümsüz olduğunu ileri sürüyor. Bildiride, Türkiye’nin Kıbrıs Adası çevresindeki “eylemleri”ne dönük bir “kınama” da yer alıyor. Türkiye’nin araştırma gemilerinin donanma eşliğinde faaliyet yürüttüğü bu alanlar KRY’nin ‘münhasır ekonomik bölgesi’ olarak kabul ediliyor bildirinin imzacıları tarafından.
İlginç bir nokta, İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio’nun Kahire’deki bu toplantıya ‘istişari’ bir çerçevede katılması, ancak bildiri metnine imza atmamış olmasıdır. İtalya’nın dengeli bir çizgide durarak Doğu Akdeniz’deki bu cepheleşmede taraf olmak istemediği anlaşılıyor.
Buna karşılık Fransa, açıkça Türkiye’ye meydan okuyan bu metne katılmakta bir sakınca görmemiştir. Mısır, Yunanistan ve KRY üçlüsü, enerji konularında işbirliği amacıyla kurdukları üçlü bir mekanizma üzerinden Türkiye’ye karşı ortak bir hareket tarzı yürütürlerken, Fransa’nın da bu cepheye dahil olması Ankara ile arasının artık iyice açılmakta olduğuna işaret ediyor.
Yunanistan ve KRY’nin üçlü bir mekanizmayı İsrail ile de yürüttüklerini hatırlatalım. Zaten İsrail’in kıta sahanlığındaki doğalgazın Kıbrıs’ın Rum kesimi ve Girit Adası güzergâhı üzerinden Yunanistan’a ve oradan Avrupa’ya aktarılmasını öngören ‘EastMed’ projesine ilişkin anlaşma da geçen hafta 2 Ocak tarihinde düzenlenen bir törenle bu üç ülke tarafından imzalanmıştı. Bu boru hattının Türkiye’nin kendisine ait olduğunu duyurduğu ekonomik yetki bölgesinin üzerinden geçirilmesinin planlanması daha şimdiden sıkıntı yaratan bir konudur.
ERDOĞAN BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞBİRLİĞİ İSTİYOR
Kahire’ye dönersek, Mısır-Fransa-Yunanistan-KRY dörtlüsü geçen çarşamba günü Türkiye’ye kuvvetli bir dille yüklenirken, Erdoğan, Putin’in yanından hangi mesajları veriyordu?
Erdoğan’ın Doğu Akdeniz mesajları iki boyutluydu. Birinci bölümde, “Türkiye’nin dışlandığı hiçbir projenin ekonomik, hukuki, diplomatik bakımdan yaşam şansı olmadığını” söyleyerek sertlik çizgisini tekrarladı. Hemen ardından Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelere işbirliği çağrısında bulundu.
Cumhurbaşkanı, “Gelin tarih boyunca medeniyetlere beşiklik yapmış Akdeniz’i çatışma değil, işbirliği sahasına dönüştürelim. Bize bir adım gelene çok daha fazlasıyla gitmeye hazırız. Karşılıklı saygı ve hakkaniyet temelinde her türlü işbirliğine varız... Muhataplarımızdan beklentimiz Türkiye’nin uzattığı bu samimi işbirliği elini geri çevirmemeleridir” diye konuştu.
Aslında Erdoğan bu mesajları ilk kez vermiyor. Cumhurbaşkanı, daha önce 9 Aralık tarihinde TRT’de yaptığı bir açıklamada Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni hariç tutarak “Bölgede tüm kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarını sınırlamak için müzakerelere hazır olduğumuzu vurguluyoruz. Hakça bir çözüm için tüm ülkelere diyalog çağrımız sürmektedir. Beraber bu çalışmaları yürütebiliriz” diye konuşmuştu.
ANCAK DİYALOG OLMAYAN ÜLKELERLE İŞBİRLİĞİ NASIL OLACAK?
Erdoğan’ın işbirliği ve ‘Masaya oturalım’ çağrıları muhatap olarak kuşkusuz Suriye’nin yanı sıra İsrail ve Mısır’a da gidiyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’e sahildar bu ülkelerle müzakere yapma arzusu taşıdığını en üst düzeyde ifade etmiş oluyor.
Ancak böyle bir işbirliği ortamının yaratılabilmesi, bu sorunların çözümü amacıyla müzakere masasına oturulabilmesi için öncelikle bu ülkelerle ilişkilerde asgari düzeyde bir normalleşmenin tesis edilmesi gerekiyor. Diyaloğunuz olmayan ülkelerle nasıl işbirliği yapacaksınız? Bu durum İsrail ve Mısır açısından özellikle geçerlidir. Türkiye’nin bugün Kahire ve Tel Aviv’de büyükelçisi bile yoktur.
Bu iki ülke ile ilişkilerde geride bıraktığımız yıllarda ciddi bir gerilemenin yaşanması, 2020’li yılların başında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kendisini bir kuşatılmışlık içinde bulmasında yabana atılmayacak bir faktördür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği işbirliği mesajlarının uygulama imkânı bulabilmesi için öncelikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e dönük diplomasisinin ayarlarının gözden geçirilmesi ihtiyacı vardır.
Paylaş