Türkiye ile AB kopmayı göze alamıyor

BİR an için evet-hayır tartışmasını bir tarafa bırakarak geçen ay yapılan Anayasa referandumda en çok hasar gören başlıklara bakalım. Yanıt arayışımızda ilk sıraya Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini yerleştirmemiz isabetli olur.

Haberin Devamı

AB ile ilişkiler daha önce hiçbir seçim ya da referandum kampanyasında olmadığı ölçüde geniş bir yer tuttu 16 Nisan’a giden haftalarda. Bazı AB ülkeleriyle ikili düzeyde yaşanan krizler de –Hollanda hadisesi gibi- son tahlilde AB cephesindeki hasar envanterine dahil oldu.

AB, kurumsal olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum kampanyası boyunca söyleminde en geniş yer ayırdığı konulardan biriydi. Erdoğan, bu yönüyle kampanyasını yalnızca ‘hayır’ cephesine değil, AB’ye karşı da yürütmüş oldu.

Geri dönüp baktığımızda 16 Nisan öncesinde Erdoğan’ın AB karşısında bir hayli ağır bir dil kullandığını görüyoruz. Bu söylemi “Bugününün hasta adamı AB’dir” demeye kadar vardırıyor Erdoğan (6 Nisan/Bursa). Bu çerçevede Erdoğan’ın özellikle altı çizilmesi gereken bir ifadesi 16 Nisan’ı “Türkiye’nin, Avrupa’nın üzerine bir güneş gibi doğacağı gün” olarak nitelendirmesidir (8 Nisan/İstanbul).

***

Haberin Devamı

Bunun gibi pek çok başka örnek verilebilir. Bütün bu açıklamalarla birlikte bir kez daha gündeme yerleşen kritik soru, Türkiye-AB ilişkilerinin bu ölçüde sert bir söylemi kaldırıp kaldıramayacağıydı.

16 Nisan sonrasındaki tabloya bakarsak -müzakerelerin inandırıcılığı kaybolmuş olsa da- ilişkilerin artık bu tür sert türbülansları taşıyabilecek bir dayanıklılık kazandığına hükmetmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar sert bir söyleme başvursa da son tahlilde AB’nin de bir kopmanın risklerini göze alamadığına bir kez daha kanaat getirmiş olmalıdır.

Bu kanaati pekiştirecek bir başka gelişmeye daha dikkat çekebiliriz. Bunun için önce referandumun yapıldığı 16 Nisan akşamı AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Komisyon Genişleme Komiseri Johannes Hahn’ın yaptıkları ortak açıklamayı hatırlayalım.

Üçlü, açıklamada referandumun bildirilen sonuçlarını “not ettiklerini” belirterek, “Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemci heyetinin raporunu beklediklerini, bunun ileri sürülen usulsüzlük iddiaları açısından da geçerliği olduğunu” duyurdu.

Haberin Devamı

Bu, görüleceği gibi referandum sonucunu tanımaktan geri duran, AB’nin bu konudaki nihai tutumunu AGİT gözlemcilerinin vereceği nihai rapora bağlayan, Ankara’nın memnuniyet duymayacağı bir hayli mesafeli bir tutumun ifadesiydi.

Gelgelelim AB’nin dış politika patronu konumundaki Mogherini, 29 Nisan tarihinde Malta’da Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada “Bazı itirazlar olduğunu teslim etmekle birlikte referandum sonuçlarını saygıyla karşılıyoruz” açıklamasını yapmıştır.

Mogherini, aynı açıklamada “Anayasa değişikliklerini uygulamasının AGİT’in nihai raporun ışığında yapılmasını beklediklerini” de kayda geçirmiştir ama işin can alıcı tarafı 16 Nisan akşamı imtina edilen bir referandum sonucunu tanıma mesajının tam 13 gün sonra dünyaya duyurulmuş olmasıdır.

Haberin Devamı

“Not ediyoruz” noktasından “Saygı duyuyoruz” pozisyonuna gelinmiştir.

Yeni olan unsurlar da yok değildir AB’nin tutumunda. Örneğin, Türk makamlarının referandumda kaybeden tarafa saygı duymaya da davet edilmiş olması, ‘hayır’ oyu kullanmış olan yüzde 48.59’un AB’nin yeni dönemde Türkiye’ye bakışında önemli bir yer tutacağını gösteriyor. Gelgelelim bu gibi pozisyonların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’deki iş yapma tarzını etkileyeceği şüphelidir.

***

Buna karşılık, 16 Nisan sonrasında Erdoğan cephesinde de kopmadan uzak durma bakışının şekillenmekte olduğunu belirtmek mümkündür. Kampanya boyunca bir kum torbası gibi neredeyse her gün AB’yi hırpalayan Erdoğan, 16 Nisan sonrasında –kısmen- daha dikkatli bir dile yönelmiştir.

Haberin Devamı

Bunun ilk işareti, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Mogherini’ye 29 Nisan’daki Malta toplantısında Türkiye’nin tam üyelik hedefine bağlı olduğu mesajını iletmiş olmasıdır. Bundan bir gün önce de Cumhurbaşkanı’nın Sözcüsü İbrahim Kalın “AB’ye tam üyeliğin Türkiye için bir stratejik hedef olmaya devam ettiğini” açıklamıştır.

Erdoğan da tam üyelik müzakerelerinin sürdürülmesi konusunda “gerekirse referanduma gitme” kartını kullanmakla birlikte kısmen ılımlı mesajlar da vermeye başlamıştır.

Örneğin, 16 Nisan’dan önce Bursa konuşmasındaki “Bizim artık bunların kriterlerine falan ihtiyacımız yok” noktasından, 29 Nisan’da TÜMSİAD’da “Geçen ayki rakamlarda ihracatta da, ithalatta da ilk sırayı Almanya’nın alıyor olması, her iki ülkenin de üzerine düşünmesi gereken bir tablodur. Demek ki birbirimize ihtiyacımız var” noktasına gelmiştir Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Haberin Devamı

Bugün 9 Mayıs. Yani Avrupa Günü. Artık Türkiye-AB ilişkilerinin kopmamış olmasından teselli buluyoruz. Nereden nereye...

Yazarın Tüm Yazıları