Paylaş
Bu sürpriz, Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemlerinde Avrupa seçeneğine dönebileceğine, daha doğrusu dönmekte olduğuna ilişkin bir açıklamaydı.
Erdoğan’ın bu çıkışı, pazar akşamı düzenlediği basın toplantısında İtalya Başbakanı Mario Draghi ile görüşmesinin sonuçlarını anlatırken geldi.
Cumhurbaşkanı, Draghi ile buluşmasından sonra İtalya ile ilişkilerin geleceğini nasıl gördüğüne ilişkin bir soruyu yanıtlarken aynen şunları söyledi:
“Bugün yaptığımız görüşmelerden sonra da şunu gördüm: Yani İtalya ile iyi şeyler düşünüyorum. Bundan sonraki süreçte de başta savunma sanayii olmak üzere SAMP-T konusunda Fransa, İtalya, Türkiye üçlüsü olarak bu konuda olumlu adımlar atacağız ve bu olumlu adımlarla birlikte de ardımızda şu andaki ticaret hacmini çok daha yukarılara çıkarmak durumundayız. En az 30 milyar dolar gibi bir rakama ulaşmayı hedefliyoruz.”
AVRUPA SEÇENEĞİ KUVVEDEN FİİLE ÇIKIYOR
Erdoğan, Roma’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de buluşmuştur. Buna karşılık Fransız muhatabıyla görüşmesini gazetecilere anlatırken SAMP-T dosyasına girmemiştir.
Bununla birlikte Draghi ile görüşmesinin aktarımında, SAMP-T füze savunma sistemleri konusunda Türkiye, İtalya ve Fransa arasında üçlü bir mutabakat çerçevesinde ileri doğru bir hamle yapılacağından kesine yakın ifadelerle söz ediyor Cumhurbaşkanı.
Her halükârda, kendisinin bu ifadelerinden bir dönem Türkiye’nin gündeminde olan ancak Rusya’dan S-400 sistemlerinin tercih edilmesi ve araya giren başka bir dizi siyasi nedenle gündemden düşen Avrupa seçeneğinin yeniden Ankara’nın gündemine yerleştiğini anlıyoruz.
EUROSAM SEÇENEĞİ BAŞINDAN BERİ MASADAYDI
Konuyu izleyenlerin hiç de yabancı oldukları bir mevzu değil SAMP-T dosyası. Hatta 2000’li yılların başlamasıyla, Türkiye’nin yüksek menzilli hava savunması için yürütülen çalışmalar sırasında ilk baştan itibaren Çin Halk Cumhuriyeti (FD-2000), Rusya (S-400) ve ABD (Patriot) seçenekleriyle birlikte masada olan başlıca dört adaydan biriydi.
Özellikle ortak üretim koşulunu büyük ölçüde karşılaması, İtalyan-Fransız ortaklığı EUROSAM’ı yapılacak tercihte şanslı bir konuma getiriyordu. Geçmişte ABD’den Patriot alımı bir dizi nedenle kilitlenir, Rus seçeneğinin siyasi nedenlerle tercih edilmeyeceği tahminleri yapılırken, bu işin eninde sonunda Avrupa konsorsiyumu üzerinden sonuçlanacağını mümkün görenlerin sayısı hiç de az değildi.
Bir Rus savaş uçağının 2015 yılında Türkiye tarafından düşürülmesi, ardından 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı siyasi ortam gibi bir dizi gelişme, bu kararı etkileyen konjonktürü ciddi bir şekilde değiştirdi. Sonuçta S-400 seçeneğinin ağır basması ve 2019 Temmuz ayında Rus sistemlerinin iki bataryasının Ankara Mürted Hava Üssü’ne gelmesiyle konu farklı bir seyre girdi.
Buradaki ilginç bir nokta, Türkiye’nin S-400 tercihini yaparken bile EUROSAM dosyasının kapağını hiçbir zaman tümüyle kapatmamasıydı. Örneğin, Erdoğan’ın 2018 yılı başındaki Paris ziyareti sırasında SAMP-T projesi için fizibilite çalışması başlatması konusunda bir anlaşma da imzalanmıştı. Gelgelelim Türkiye ile Fransa, özellikle Erdoğan ile Macron arasındaki ilişkilerde esen sert rüzgârlar bu çalışmaların akamete uğramasına yol açmıştı.
SAMP-T GELİRSE İKİNCİ PARTİ S-400’LER NE OLACAK?
Ve Erdoğan’ın geçen pazar günü Roma’daki açıklamasıyla konunun yeniden ciddiyet kazanması bütün denklemi sarsmış ve bir dizi soruyu karşımıza çıkarmıştır.
Yakın zamanlarda Türkiye ile Rusya arasında ikinci parti S-400’ler konusundaki görüşmelerin sürdüğüne ilişkin bir dizi açıklama yapılmıştı. Bu durumda, Erdoğan’ın beyanından Türkiye’nin hava savunmasında bundan sonrası için Rusya seçeneğinden tümüyle vazgeçtiğini ve artık yüzünü olduğu gibi Avrupa’ya çevirdiğini mi anlamamız gerekiyor?
Türkiye’nin başından beri hassas olduğu konulardan biri, ortak üretim ve teknoloji transferi gibi taleplerinin karşılanması meselesidir. EUROSAM’ın teklifinin Türkiye’nin beklentilerini karşılamaya daha yakın durduğu eskiden beri bilinen bir husustur. Bu konuda müzakere edilen ikinci pakette Rusya ile ne ölçüde ilerleme sağlandığı sorusunun yanıtını bilmiyoruz.
Bu aşamada yanıt bekleyen pek çok soru var. Ancak aşikâr görünen husus, Türkiye gerçekten SAMP-T projesine imza atacaksa, bu takdirde aynı zamanda Rus seçeneğine de devam edilmesinin hem siyasi hem de ekonomik açıdan izahının kolay olmayacağıdır.
Şöyle ki... Rusya’dan S-400 alımı zaten Türkiye’nin stratejik kimliği konusunda Batı dünyasında genelde büyük tartışmalara yol açmıştır. ABD cephesinde Türkiye F-35 programından çıkartılmış, ayrıca CAATSA yaptırımlarına maruz kalmıştır. ABD ile ilişkiler bir bütün olarak türbülansın içine girmiştir. Rus füzeleriyle yola devam edilmesi bu sarsıntıların daha da sertleşmesini beraberinde getirecektir.
Tabii, meselenin çok kritik bir yönü, haklı olarak Türk vergi mükelleflerini yakından ilgilendiriyor. Rusya’dan alınan ilk parti S-400’ler için toplam 2.5 milyar dolar ödeme yapılmıştır ve bu sistemlerin henüz operasyonel hale getirildiklerine dair bir işaret söz konusu değildir. Depoda kalması muhtemel sistemlere yapılacak yeni harcamalar için kamuoyunu ikna etmek, özellikle ekonomik sıkıntıların yaygınlaştığı bir dönemde karar vericiler açısından riskli görünüyor.
S-400’LER KONUSUNDAKİ SIKINTILARI HAFİFLETEBİLİR
Türkiye’nin Avrupa seçeneğine yönelmesinin azımsanmayacak bir avantajı, bu sistemlerin NATO sistemine entegre edilebilmesi nedeniyle ittifak içinde büyük bir memnuniyetle karşılanacak olmasıdır.
Daha önemlisi, S-400’lerin yarattığı soru işaretlerini belli ölçülerde dağıtarak Türkiye’nin yüzünü yeniden Avrupa’ya, Batı’ya doğru çevirdiği gibi bir algılamayı beraberinde getirecektir. ABD Kongresi’nde Hindistan’ın Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle CAATSA yaptırımlarından muaf tutulması yönünde ciddi hazırlıkların yürütüldüğü bir dönemde, Türkiye’nin Avrupa seçeneğine yönelmesi, S-400 konusunda ABD cephesindeki sıkıntıların aşılmasını da kolaylaştırabilir.
Ancak söz konusu projenin hayata geçirilebilmesi Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin yumuşak bir zeminde seyretmesiyle mümkündür. Bunun için Türkiye’nin Avrupa karşısında farklı bir söyleme yönelmesi gerekecektir. Özellikle Fransa ile Türkiye arasında her iki ülkenin birbirine karşı çok daha özenli olması gereken yeni bir dilin yerleşmesi şarttır.
İŞBİRLİĞİNİN TAŞIYACAĞI SEMBOLİZM
Bu arada Fransa, Avustralya ile yaptığı 60 milyar dolar dolayındaki denizaltı satış anlaşmasını ABD’nin araya girip kendisini devre dışı bırakması nedeniyle kaybettiği için büyük bir şok yaşıyor. Bu zamanlamada Türkiye ile daha küçük ölçekte de olsa savunma sanayi alanında böyle bir projenin başlatılması Fransa açısından üstü çizilecek bir konu değildir.
Askeri kontratlardan daha önemli bir yönü daha var meselenin. Yeni ABD yönetimi stratejik önceliğini Avrupa’dan Çin Halk Cumhuriyeti’ne doğru çevirirken, bazı Avrupalılar kendi gelecekleri üzerinde şimdiden bir fikir egzersizine başlamış bulunuyor. Avrupa önümüzdeki dönemde savunma alanında özerk arayışlara girecekse, bölgesel etkisi ve gücü çerçevesinde Türkiye’yi yanına almak, kendisini çok daha güçlü kılacaktır. İşte böyle bir konjonktürde Türkiye-Fransa ve İtalya arasında savunma alanındaki kuvvetli bir işbirliğine girişilmesinin anlamı, kabul edelim ki muazzam bir sembolizm taşıyacaktır.
Bu çerçevede projenin ilerlemesi, genel anlamda siyasi alanda Türkiye ile Avrupa arasında daha yakın bir işbirliğini zorunlu kılıyor. Bunun için Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkileri kilitleyen insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi başlıklardaki sorunların yarattığı olumsuz iklimin bir şekilde aşılması bu süreci kolaylaştıracaktır. Demek istediğim, Avrupa’ya doğru yöneliş sadece ortak füze projeleriyle gerçekleştirilecek bir şey değil.
Paylaş