Paylaş
Bu da grafiklerde her seferinde sert bir yükseliş, pik noktasına çıkış ve düşüş eğrisi şeklinde kendisini gösteriyordu.
Bu çerçevede salgın 2020 Mart ayında ilk patlak verdiğinde, özellikle nisan ayındaki tırmanışın ardından mayıs ayında kayda değer bir düşüş gözlenmişti. Daha sonra 2020 sonbaharında kasım ve aralık aylarında ikinci dalganın yükselişine tanıklık ettik. Alınan kapanma önlemleriyle birlikte salgının baskılanmasıyla başlayan normalleşmede bu yılın nisan ayında, kendimizi bu kez üçüncü dalganın içinde bulduk.
Temmuz sonundan itibaren girdiğimiz dördüncü dalgada ise bundan önceki dalgaların hareketlerine uymayan farklı bir örüntünün belirdiğini izliyoruz. Salgın, özellikle 2020 sonbaharındaki ikinci dalganın pik dönemindeki yoğunluğa yakın bir çizgide sabit kalarak, inişe geçmeden düz bir plato şeklinde ilerlemektedir.
Bunu COVID-19 salgınının yüksek bir eşikte kronikleşmesi hali olarak tanımlamakta hata olmaz.
VAKALARDA TEHLİKELİ 30 BİN EŞİĞİ GEÇİLDİ
Şimdi buraya kadar söylediklerimizi rakamlarla daha yakından göstermeye çalışalım. Ancak bunu yaparken öncelikle bir olgunun altını çizelim. Geçen yaz aylarına göreceli olarak rahat bir şekilde girilmesine karşılık, özellikle 19 Temmuz’da başlayan Kurban Bayramı haftasıyla birlikte vakalarda yeniden bir patlama yaşanmıştır. Bir sonraki hafta vakalar birden iki katına çıkmış, zaten bir daha da inişe geçmemiştir.
İçinde bulunduğumuz süreci “dördüncü dalga” kabul edersek, bunu 2020 sonbaharındaki ikinci dalgayla karşılaştırdığımızda çok yakın sayılarla karşılaşıyoruz. (Geçen nisan-mayıs dönemindeki üçüncü dalgada vaka ve ölümler çok daha yüksek pik noktalarına çıkmıştır.)
İkinci dalgada günlük vakalarda en yüksek sayı 8 Aralık 2020 tarihinde 33 bin 198 olarak çıkmıştı. Dördüncü dalgada geçen hafta ilk kez günlük vaka sayısında 30 bin eşiğinin üstüne geçilmiştir. 6 Ekim Çarşamba günü günlük vaka sayısı 30 bin 438 olarak açıklanmıştır.
Haftalık toplama baktığımızda da benzer bir durum söz konusudur. Geçen haftanın 206 bin dolayındaki vaka toplamı, bir yıl önceki ikinci dalganın en yüksek olduğu 30 Kasım-6 Aralık 2020 haftasının 220 bin 667 olan toplamına bir hayli yaklaşmıştır.
HER SAAT DİLİMİNDE DOKUZ KİŞİ COVID’DEN ÖLÜYOR
Yine geçen sonbahardaki ikinci dalgada bir gün içinde en yüksek ölüm raporlaması 23 Aralık 2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından 259 olarak yapılmıştı. Kayıplar, ardından düşüşe geçmişti.
Vefat sayılarının bu dalgadaki seyrine baktığımızda, temmuz ayının sonundan itibaren başlayan yükselme trendinin ağustos sonunda tepe noktaya geldikten sonra bir miktar azalıp son dönemde haftalık toplamda 1500-1600 arasındaki bir eşikte yerleşmekte olduğunu görüyoruz.
Bu arada içinde bulunduğumuz dalgada kaydedilen günlük en yüksek kayıp rakamının 1 Eylül’de 290 olarak kayda geçtiğini ve ikinci dalgadaki en yüksek 259 rakamının üstüne çıktığını da hatırlatalım.
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vaka ve özellikle vefat rakamlarının sıhhat derecesiyle ilgili tıp çevrelerinde ve kamuoyunda ciddi tereddütler belirtilmekle birlikte, bu haliyle bile kamuoyuyla paylaşılan verilerin son derece düşündürücü bir tabloyu karşımıza koyduğunu vurgulamalıyız.
Durumun ciddiyetini en yalın şekilde şöyle anlatabiliriz. Geçen hafta COVID-19’dan kaynaklanan günlük ortalama insan kaybı sayısı 217’dir. Demek ki, Türkiye’de hayat normal akışı içinde sürüp giderken, her gün her saat zarfında dokuz vatandaşımız COVID-19 nedeniyle hayata gözlerini kapamaktadır.
Sonuçta rakamların gidişatına baktığımızda ve geçen sonbaharla karşılaştırdığımızda, ciddi boyutlarda tehlikeli bir durumun yaşanmakta olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü günlük vakalar, özellikle bayram sonrasındaki sıçramanın ardından girilen yükselmede, özellikle eylülle birlikte, bir uçağın burnu yukarı dönük bir şekilde irtifa kazanmasında olduğu gibi düzenli bir artış yönelişi izliyor.
Bu yönüyle dördüncü dalga önceki dalgalardan ayrılıyor. Salgın, yeni seyrinde artık yüksek bir eşikte inişe geçmeden yoluna devam ediyor.
SALGININ SEYRİNDE KİLİTLENME DURUMU ORTAYA ÇIKTI
Burada gördüğümüz, ciddi bir kilitlenmenin ortaya çıkmış olmasıdır. Sorun şurada ki, geçmişte kademeli kapanma gibi önlemlere başvurulması, her seferinde salgının kısa zamanda kontrol altına alınabilmesini mümkün kılabilmekteydi.
Ancak gözlendiği kadarıyla, bu kez benzer önlemlere gidilmemesi, mevcut yönelişin kalıcılaşmasını beraberinde getiriyor. Üstelik, okulların açılmış olması ve toplumun azımsanmayacak bir kesiminde beliren rahatlamayı da bu çerçevede önemli faktörler olarak kayda geçirmeliyiz.
Ayrıca, Türkiye’nin küresel sıralama içindeki konumuna baktığımızda çok dikkat çekici bir durumun altını çizmeliyiz. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) COVID-19 verileriyle ilgili paylaştığı tabloda, Türkiye, bugüne dek toplam vaka sayısında ABD, Hindistan, Brezilya, Birleşik Krallık ve Rusya Federasyonu’ndan sonra 7 milyon 446 bin dolayındaki vaka sayısıyla dünyada altıncı sırada yer alıyor. Dün saat 16.00 itibarıyla paylaşılan verilerde Türkiye’den hemen sonra 6 milyon 835 bin vakayla Fransa geliyordu.
Yine WHO sıralamasında, ABD ile ilgili güncel yeni veri bulunmamakla birlikte, Türkiye, hafta sonunda Birleşik Krallık (39 bin 413) ve Rusya’dan (28 bin 647) sonra gelmekteydi günlük vakalarda. Türkiye’yi Hindistan izliyordu.
Bu tabloya bakıldığında, yeniden ciddi önlemler alınmadığı ve aşılama konusunda vites artırılmadığı takdirde, Türkiye’nin salgının yüksek bir eşikte seyretmesini kanıksadığı gibi bir durumu kabullenmemiz gerekiyor.
Bakın, salgının geçen yıl kasım-aralık dönemindeki tırmanışı sırasında ülkeyi kaplayan tedirginlik ve kriz hali ile yakın rakamlar üzerinden bugün gözlediğimiz durumun olağanlaşması hali arasındaki tezat yeteri kadar çarpıcı değil mi?
Paylaş