Paylaş
Bu saldırılarda son 10 gün içinde biri asker, ikisi DSİ görevlisi olmak üzere üç vatandaşımız şehit oldu. Bu hadiseler “Türk Silahlı Kuvvetleri neden İdlib’de” ve “İdlib’de ne oluyor?” sorularına yanıt aramamızı gerekli kılıyor.
Baştan belirtelim, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’e gitmesi, Türkiye’nin kendi başına üstlendiği bir inisiyatif değil. TSK, ‘Astana Süreci’ olarak adlandırılan, Rusya, Türkiye ve İran arasında Suriye’de ateşkes sağlanması için anlaşmaya varılmış olan bir mutabakat zemini üzerinde hareket ediyor.
Bu üç ülkenin 2016 sonunda vardıkları anlaşmanın ardından Astana’da yürütülen bir seri toplantıda, Suriye’de ateşkes ilan edilmesi, bunun denetlenmesi ve yardımların ulaştırılabilmesi gibi insani meselelerin çözümü için üçlü bir mekanizmanın kurulması kararlaştırıldı.
Bu çerçevede Suriye’de dört ayrı alanda ‘çatışmasızlık bölgeleri’ ilan edildi ve bu bölgelerde ateşkesin denetimi için ‘gözlem noktaları’ kurulmasına karar verildi. Bu gözlem noktalarının sorumluluğunu da Astana sürecinin üç aktörü üstlendi. Türkiye’nin sorumluluğuna Suriye muhalefetinin kontrolündeki İdlib bölgesinin bazı bölümleri düştü.
Türkiye, İdlib’de toplam 12 gözlem noktası kurma sorumluluğunu aldı ve müzakerelerle kararlaştırılan ilk üç gözlem noktasını geçen ekim ayında fiilen devreye soktu. Bunlar, PYD/YPG’nin kontrolündeki Afrin bölgesi ile İdlib’i ayıran sınır çizgisine neredeyse bitişik olan üç nokta. Bunlardan haritada (1) olarak işaretlediğimiz Şeyh Akil gözlem noktası, PYD/YPG bölgesinin yaklaşık 500 metre güneyinde. Diğer iki gözlem noktası (2 ve 3) ise bir kilometre kadar yakın PYD/YPG bölgesine.
Burada yapılan yer seçiminin TSK’ya yalnızca İdlib bölgesini değil, aynı zamanda PYD/YPG denetimindeki Afrin’in gözlenmesi açısından da önemli bir stratejik avantaj sağladığını söylemek pekâlâ mümkün.
Güneye doğru inildiğinde karmaşık bir tablo karşımıza çıkıyor. Bir kere, İdlib bölgesi resmen muhalefet olarak tanımlanan gruplara ek olarak, El Kaide’ye bağlı El Nusra gibi BM tarafından terörist kategorisine alınan gruplara da ev sahipliği yapıyor. Astana sürecinde, ateşkes sürerken terörist gruplara karşı önlem alınmasında engel bir durum yok.
Bu noktada Astana sürecinin en kritik tartışması başlıyor. Beşar Esad’a bağlı rejim güçleri ve Rusya ateşkesi bozduklarında, terör gruplarını hedef aldıklarını belirterek, Astana süreci içinde hareket ettikleri savunmasını getiriyor.
Sonuçta İdlib coğrafyası, Rusya’nın, İran’ın Devrim Muhafızları’nın, çoğu İslamcı-cihatçı çizgide sayısız muhalif grubun, resmen terörist olarak kabul edilen El Nusra gibi örgütlerin ve ayrıca terörist PKK/PYD/YPG unsurlarının da at koşturduğu, sınırda da rejim güçlerinin Rusya’nın desteğiyle sürekli muhalefetten toprak kazanmaya çalıştığı, bütün bu yönleriyle muazzam bir kaosa sahne olan bir bölge.
İşte bu ortamda TSK’ya ait -tanklar da dahil olmak üzere- onlarca askeri araçtan ve DSİ’nin destek unsurlarından oluşan bir konvoy İdlib bölgesindeki altı numaralı gözlem noktasını kurmak üzere 29 Ocak günü Reyhanlı’dan Suriye’ye giriş yaptı. Konvoy, kuş uçuşu 45 kilometrelik bir yol kat ederek rejimin kontrol ettiği bölgenin üç kilometre kadar karşısında olan El Ais’e (Grafikte 4 no’lu) gitmeyi hedefliyordu.
Konvoy, El Ais’e yaklaşmakta olduğu sırada Esad rejiminin havan ateşi ile karşılaştı. Bunun üzerine 20 kilometre kadar kuzeybatıdaki Al Atarib’e doğru geri çekildi. Ertesi akşam El Atarib’de konvoyu hedef alan bir saldırıda gözlem noktasının altyapı hazırlığına yardımcı olmak üzere gruba dahil edilen greyder sürücüsü DSİ görevlisi Yasin Tanboğa hayatını kaybetti. Yaralanan diğer DSİ görevlisi Mahmut Pakyürek de geçen pazartesi günü öldü. Bu saldırıdan sonra konvoy Reyhanlı’ya döndü. Genelkurmay, saldırının PYD-PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu.
Yaklaşık bir haftalık aradan sonra konvoy geçen pazartesi günü yeniden İdlib bölgesine giriş yaptı ve bu kez bir sorunla karşılaşmadan El Ais’e varabildi, burada gözlem noktasını kurma faaliyetine girişti. Bu noktaya önceki gün düzenlenen saldırıda bir TSK mensubu şehit olurken, 5 asker ve ayrıca bir sivil görevli personel de yaralandı. Genelkurmay’ın açıklamasında saldırıdan bu kez genel bir ifadeyle “terör örgütleri” sorumlu tutuldu.
Türkiye, Astana sürecinin üç aktöründen biri olarak çatışmasızlık bölgelerinin denetiminde rol üstlenerek Suriye’de barışın tesisi için elini taşın altına koyarken, aynı zamanda çözümde söz sahibi olduğunu da gösteriyor.
Bununla birlikte, kurulan gözlem noktaları, Türkiye’yi Beşar Esad rejimiyle coğrafi olarak karşı karşıya getirirken, pek çok aktörün at koşturduğu kontrolsüz bir coğrafyada önemli risklere de açık hale getiriyor. Bu arada, Esad rejiminin önümüzdeki günlerde toprak kazanmak üzere batıya doğru hamleler yapması halinde TSK unsurlarıyla kafa kafaya gelmesi, dışlanmaması gereken bir olasılıktır.
Paylaş