Türk-Rus işbirliği Suriye’den sonra bu kez Libya’da devrede

TÜRKİYE ve Rusya bunu ilk kez yapmıyor. Her seferinde işlerin kritik bir noktaya geldiği, hatta dışarıdan bakıldığında iplerin kopmak üzere olduğu zannedilen tehlikeli aşamalarda, iki ülkenin cumhurbaşkanları yaptıkları ortak bir hamleyle krizi kontrol altına alarak süreci farklı bir zemine taşıyorlar.

Haberin Devamı

Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin’in önceki gün İstanbul’da yaptıkları ortak açıklamayla ortaya koydukları hareket tarzı, iki ülke arasında Suriye’dekine benzer bir işbirliği modelinin bu kez Libya’da vücut bulmakta olduğunu gösteriyor.

ÇATIŞARAK İŞBİRLİĞİ YAPMAK

Model aslında bir çelişki üzerine kurulu. Bir çatışma durumunda karşı karşıya gelen, hatta vekilleri üzerinden sahada birbirleriyle dolaylı olarak savaş halinde olan iki hasım taraf, sürpriz bir şekilde bir çözüm çerçevesi yaratmak üzere diplomatik zeminde işbirliğine geçiyor.

Örneğin, Suriye’deki iç savaşta Türkiye silahlı muhalefeti, Rusya ise Esad rejimini destekledi. Ancak bir aşamada 2017’den itibaren İran’ın da dahil olduğu Astana süreci içinde iki ülke yakın bir işbirliği yapmaya başladı. Bu işbirliği İdlib’le ilgili 17 Eylül 2018 tarihli mutabakat muhtırasını beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

Libya’da da benzer bir durumdan söz edebiliriz. Türkiye, Libya’daki iç savaşta BM’nin meşru otorite olarak kabul ettiği Fayez el Sarraj’ın başında bulunduğu Trablus’taki Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni destekliyor. Bu amaçla Sarraj’la güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması imzalandı, ardından kendisini desteklemek üzere Libya’ya asker gönderilmesine izin veren bir tezkere TBMM’de kabul edildi.

Rusya ise resmi açıklamalarında tarafsız gibi görünmekle birlikte, sahadaki davranışlarına bakıldığında  Trablus’taki hükümeti düşürmeye çalışan Halife Hafter’in başında olduğu Tobruk merkezli silahlı muhalefet hareketine destek veriyor. Sahada Hafter’e kritik bir destek sağlayan Rus paralı askerleri bu desteğin en açık kanıtı.

DİPLOMASİNİN ÖNÜ AÇILABİLİR

Sonuçta farklı cepheleri destekleyen iki aktörün bir araya gelmesi, krizin seyrine etki edebilecek bir kritik yoğunluk eşiği yaratabiliyor. Erdoğan ve Putin’in yaptıkları ateşkes çağrısının beklendiği gibi sonuç getirmesi ve cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı çatışmasızlığın yürürlüğe girmesi bu durumun bir sınanması olacaktır.

Bu hedefe ulaşılıp ortalığın bir nebze sakinleşmesi, zaten birçok kanalda yürütülmekte olan diplomatik çabaların önünü açacaktır. Bu gelişme, kuşkusuz hem Türkiye hem de Rusya’ya Libya krizine dönük uluslararası diplomasi denkleminde önemli bir zemin de kazandıracaktır. Bu arada, son dönemde birbiri ardına yaptığı hamlelerle Ortadoğu’da ağırlığını iyice arttırmakta olan Rusya’nın bölgedeki profilini biraz daha güçlendireceğini söylemek mümkün.

Haberin Devamı

TÜRKİYE’Yİ RAHATLATIR

Ateşkesin sağlanmasının Türkiye bakımından rahatlatıcı olacağını vurgulamalıyız. Çünkü, son zamanlarda sahada gelişmeler askeri açıdan inisiyatif üstünlüğünün önemli ölçüde Hafter’e geçtiğini gösteriyordu. Hafter güçlerinin hafta başında sahil kenti Sirte’yi ele geçirmesi tehlike çanlarını çalan bir gelişme oldu. Ayrıca Hafter’e bağlı silahlı grupların son zamanlarda Trablus’un çeperlerindeki hedefleri kolaylıkla vurabilecekleri bir menzile girmiş olmaları, kabul edelim ki Türkiye’nin ayakta tutmaya çalıştığı Sarraj hükümeti açısından sıkıntı yaratmaktaydı.

Eğer önümüzdeki çok kısa zaman dilimi içinde sahadaki askeri dengeyi dramatik bir şekilde değiştirecek bir sürpriz yaşanmaz ve ateşkes yürürlüğe girerse, mevcut durum Libya’da belli bir süre dondurulmuş olacaktır. Bu geçici statükoda Sarraj başkent Trablus’u tutmakta, buna karşılık ülkenin büyük bir bölümünde alan hâkimiyeti Hafter’de bulunmaktadır.

Haberin Devamı

Gelişmelerin bu yönde yürümesi, Libya’da endişe edilen senaryoları bir süre için bertaraf edecektir. Bununla, Türkiye’nin Libya’daki iç savaşa müdahil olup kendisini burada Hafter ve arkasındaki Rus paralı askerleri, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer aktörlerle bir çatışma içinde bulması gibi en kötü durum senaryolarını kastediyoruz.

Altı çizilmesi gereken bir nokta, varılan mutabakat çerçevesinde Türkiye ile Rusya arasında hem dışişleri, hem de savunma bakanları arasında yakın işbirliğine gidilecek olmasıdır. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Rus mevkidaşı Sergey Şoygu arasındaki işbirliği, herkesin elinde silahla dolaştığı bir arazide yaşanabilecek istenmeyen birtakım ihtimallerin önüne geçmek bakımından özellikle yararlı olabilir.

Haberin Devamı

RİSK İHTİMALLERİ AZALIR

Uygulandığı takdirde ateşkesin Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme planlarını ne yönde etkileyeceğini bu aşamada bilemiyoruz. Ancak uluslararası camiada diplomatik gelişmelere şans tanıyabilmek için krize taraf olan bütün aktörlerin gerginliği tırmandıracak hamlelerden kaçınmaları yolundaki beklentiler güçlenecektir. Bu durumda Türkiye’nin asker gönderme planlarını askıya almamakla birlikte, Libya’ya dönük angajmanını şimdilik daha mütevazı bir düzeyde tutacağı tahmin edilebilir.

Buradaki önemli bir soru, Türkiye ve Rusya’nın üstlendikleri inisiyatif ile soruna çözüm bulmak amacıyla yürütülen ve başını Almanya’nın çektiği Berlin Konferansı inisiyatifi arasında nasıl bir senkronizasyonun sağlanacağı başlığında beliriyor. Bu bağlamdaki ciddi bir sorun, üye ülkelerin kendi aralarında bölünmeleri nedeniyle AB’nin Libya karşısında ortak bir tutum belirleyememesidir. Oysa yakın zamanda yaşanan Suriyeli mülteciler krizi hatırlandığında, Libya’daki iç savaşın önlenememesi halinde bunun Akdeniz üzerinden tetikleyeceği göç dalgası doğrudan Avrupa’yı etkileyecektir.

Haberin Devamı

Libya’ya asker gönderme kararı, Türkiye’nin dış politikasında Cumhuriyet tarihinin en riskli adımlarından biridir. Bununla birlikte, ateşkesin başarısı ve Libya krizine diplomatik kanallardan çözüm bulunması yönünde ilerleme sağlanması, risk ihtimallerini aşağı çekecek olması bakımından olumlu karşılanmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları