Paylaş
Tarihçiler bugünlere ait gazete sayfalarını çevirirken, önce 22 Temmuz 2019 tarihinde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Fırat’ın doğusunda kurulacak ‘güvenli bölge’yi görüşmek üzere geldiği Ankara’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile birlikte gösteren bir fotoğrafla karşılaşacaktır.
Bu fotoğrafın hemen yanında bir başka fotoğraf dikkatlerine takılacaktır. ABD’nin Ortadoğu’dan da sorumlu olan Merkezi Komutanlığı’nın (Central Command) başındaki en üst düzey askeri yetkili Orgeneral Kenneth McKenzie, aynı günlerde ABD’nin müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) komutanı Mazlum Kobani ile birlikte -kuzey Suriye’de bir noktada- samimi bir şekilde yürürken görülmektedir.
Sonra Kobani adındaki üniformalı bu şahsın gerçek adının Ferhat Abdi Şahin olduğunu, Türkiye’de aranan PKK’lı teröristler listesinde yer aldığını, ABD’nin de terörist olarak tanıdığı PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG örgütü üzerinden SDG’nin komutanlığını üstlendiğini öğreneceklerdir.
*
Ankara’daki ‘güvenli’ bölge müzakereleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye sınırında gerçekleştirdiği ciddi bir askeri yığınağın ve Türk yetkililerin Fırat’ın doğusundaki bölgeye dönük askeri harekât söylemlerinin gölgesi altında gerçekleşiyor.
Savunma konularında uzmanlığıyla tanınan Metin Gürcan’ın Al Monitor’da yazdığına göre, TSK, Suriye sınırında Suruç’tan Akçakale’ye kadar uzanan hat boyunca ikisi mekanize, ikisi zırhlı ve ikisi de komando olmak üzere toplam altı tugay kaydırmıştır.
Yaklaşık 60 kilometkrelik bir hat üzerinde konuşlanan kolordu büyüklüğünde bir askeri güçten söz ediyoruz. Suruç’un karşısında Kobani, Akçakale’nin karşısında ise Tel Abyad’ın bulunduğunu, her iki yerleşimin de Şahin’in komuta ettiği SDG tarafından kontrol edildiğini hatırlarsak, burada yükselmekte olan tansiyonu kolaylıkla okuyabiliriz.
İlginç bir gelişme, sosyal medyaya düşen görüntülere bakılırsa, hafta başından itibaren ABD’li askerlerin hem helikopterler hem de –SDG katılımıyla- kara unsurlarıyla Fırat’ın doğusundaki bölgede sınır boyunca devriyeye çıkmasıdır. Jeffrey, Ankara’da ‘güvenli bölge’yi müzakere ederken, ABD ordusu da sınır boyunca“Biz buradayız” diye bayrak göstererek, TSK’nın muhtemel bir hamlesine karşı caydırıcılık yaratmaya çalışmaktadır.
*
Sınır boyunca bu sıcaklık yaşanırken Washington’da Başkan Donald Trump, önceki gün Cumhuriyetçi Parti’den 40 kadar senatörü Beyaz Saray’a davet ederek S-400 dosyasını görüşmüştür.
Amerikan sisteminde 100 üyeli Senato’nun neredeyse yarısının Beyaz Saray’da toplanması pek sık tanık olunan bir durum değildir ve Türkiye meselesinin Başkan ile Kongre arasındaki ilişkilerde ne kadar ciddiyet kazandığına işaret eden çarpıcı bir görüntüdür.
Başkan Trump, Türkiye’yi F-35 programından çıkarma kararından sonra Türkiye’ye yeni yaptırımlar uygulanması konusundaki bütün isteksizliğine karşılık, Kongre’nin yaptırımları bir an önce devreye sokmasına dönük baskısı altında sıkışmaktadır. Bu yönüyle, Ankara’ya gelen S-400’lerin tetiklediği süreç Washington’da Trump ile Kongre arasında bir bilek güreşine de yol açmıştır.
Trump ne kadar isteksiz olsa da Kongre’nin baskısına sonuna kadar direnebileceği şüphelidir.
*
Bu noktada Trump ve Washington’da yönetimdeki diğer karar vericiler, Türkiye’ye yaptırım uyguladıkları takdirde bunun doğurabileceği sonuçları da hesaba katmak zorundadırlar. Yaptırımların kuvveden fiile çıkması Türk kamuoyunda ABD aleyhtarlığını daha da güçlendirirken Ankara’yı da bir şekilde misilleme yapma baskısı altına sokacaktır.
Ankara da elindeki kartları masaya koymaktadır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen pazartesi günü TGRT’de “Bizim de elimizde İncirlik var, diğer konular var. Biz nihai noktada atılması gereken adım olursa atarız o ayrı bir şey...” diyerek İncirlik üssü kartını telaffuz etmesi bir ilktir.
Türk yetkililer, ayrıca F-35 savaş uçağı projesinden çıkıldığı takdirde başka kaynaklara yönelme ihtiyacının belireceğini vurgulamaktadır. Keza Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya ile savunma işbirliğinde “daha ileri gidileceğini” söylemektedir.
Bütün bu açıklamaların altyazısı, yaptırım uygulanırsa Türkiye’nin daha fazla Rusya’ya yaklaşacağı, dolayısıyla ABD’nin de bundan zarar göreceği mesajıdır. Her halükârda Amerikan tarafında bütün olumsuzluklara rağmen ‘Türkiye’yi kaybetmeme’ düşüncesinin ciddi bir mülahaza olarak ele alındığı söylenmelidir.
*
Görüleceği gibi, herkesin elindeki kartları masaya açtığı, A) Bir taraftan ABD Başkanı ile Kongre’nin Türkiye’ye yaptırımlar konusunda çekiştiği, B) Diğer taraftan yönetimin Suriye’deki müttefiki YPG ile Türkiye arasında ‘güvenli bölge’ için zor bir dengeyi bulmaya çabaladığı, C) Bir başka düzlemde Ankara’nın attığı ve atacağını söylediği yeni adımlar karşısında D) Washington’da Türkiye’yi Rusya’ya tümüyle kaybetmeme arayışının hissedildiği bir kördüğüm var karşımızda.
Bu kördüğümün nasıl çözüleceği kuşkusuz Türkiye’nin gideceği yön açısından da önem taşıyor.
Paylaş