Paylaş
AYM’nin bu kararı, ‘terör propagandası’ suçlamaları karşısında Türkiye’de ifade özgürlüğünün sınırlarını özgürlükçü bir anlayışla kuvvetli bir şekilde tanımlamış olması bakımından büyük önem taşıyor.
*
Yüksek mahkeme, aslında bu yöndeki içtihadını 9 Mayıs 2019 tarihli ‘Ayşe Çelik Kararı’yla önemli ölçüde ortaya koymuştu. Hatırlayalım, Beyazıt Öztürk’ün ünlü ‘Beyaz Show’ programına 8 Ocak 2016 akşamı Diyarbakır’dan canlı yayında bağlanan öğretmen Ayşe Çelik, Türkiye’nin doğusunda, güneydoğusunda meydana gelen çatışmaları gündeme getirerek, bu olaylara sessiz kalınmamasını istemiş “İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” diye konuşmuştu.
Ayşe Çelik, bunun üzerine ‘terör örgütünün propagandasını’ yaptığı iddiasıyla yargılanmış, 1 yıl 3 aya hapse mahkûm olup cezaevine girmişti. AYM İkinci Dairesi, 9 Mayıs 2019 tarihinde aldığı kararında Ayşe Çelik’in mahkûmiyetinde ‘hak ihlali’ bulmuştu.
Bu bir daire kararıydı ve bu bölümdeki beş üyenin oybirliğine dayanıyordu. Buna karşılık, ‘barış akademisyenleri’ ile ilgili kararında, AYM’nin toplam 16 üyesinin katılımıyla aldığı bir genel kurul kararı söz konusudur. Oylama sonucu 8/8 olsa da, ‘İhlal var’ diyen Başkan Prof. Zühtü Arslan’ın oyu eşitlik halinde çift sayıldığı için karar ihlal yönünde çıkmıştır.
Son tahlilde AYM, ‘Ayşe Çelik Kararı’nda ortaya koyduğu içtihadı bu kez bir genel kurul kararına dönüştürerek daha kuvvetli bir çerçeveye yerleştirmiş olmaktadır.
*
Kararın dikkat çekici bir tarafı, AYM’nin akademisyenler bildirisine katılmadığını eleştirel ifadeler kullanarak kayda geçirmesidir. “Ancak...” deniliyor kararda: “Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir şekilde içeriğine katılmadığı sözler de ifade özgürlüğü kapsamında kalabilir. Bir ifade ya da açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilirken söz konusu ifadelerin doğru ya da rahatsız edici olup olmadıkları belirleyici olmaz.”
Peki belirleyici olan nedir? AYM’nin odaklandığı nokta, ifadelerin “terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olup olmadığının değerlendirilmesidir”. Bunlar, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda da tanımlanmış olan ana kriterlerdir.
AYM, bildiriyi tek yanlı ve içeriği itibarıyla sorunlu bulmakla birlikte, bu metinde terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin savunulduğunu değerlendirmemiştir. AYM, “imzalamasında güdülen amaçlar ne olursa olsun, hangi dil ve üslup kullanılırsa kullanılsın, nihai olarak bildiride o tarihlerde sürmekte olan çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğunu değerlendirmiştir”.
*
AYM kararının önemli gördüğümüz iki boyutunu özellikle vurgulamak istiyoruz. Bunlardan birincisi, “bildirideki düşüncelerin toplum çoğunluğunun düşüncelerinden farklı olması”dır. AYM, “Tam da bu sebeple bu tür açıklamaların korunması noktasında daha hassas davranılması gerekir” diyor.
“Çünkü...” diye devam ediyor AYM, “bu tür müdahaleler (imzacıları cezalandırma) kamuoyunun ülkede meydana gelen son derece önemli olaylar hakkındaki farklı bakış açılarını -onların büyük çoğunluğu için bu bakış açısının kabul edilmesi ne kadar zor olursa olsun- öğrenme hakkına bir sınırlama getirmektedir”.
Görüleceği gibi, kararda vurgu olarak azınlıkta kalan görüşleri koruma gereği, farklı bakış açılarını öğrenme hakkı ön plana çıkıyor.
*
Altını çizeceğimiz ikinci boyut, konunun akademik özgürlükler açısından değerlendirilmesidir. “Türkiye’de ve dünyada devlet ve toplum hayatına ilişkin her türlü gelişmenin akademisyenlerin ilgi alanında bulunduğunda ve akademisyenlerin kanaatlerini kamuoyuyla paylaşmasının ifade özgürlüğünün bir parçası olduğunda kuşku yoktur” diyor AYM kararı.
Bu noktada akademisyenlerin ifade özgürlüğünün korunması ihtiyacı üzerine ayrıntılı bir gerekçelendirme yer alıyor kararda. AYM, “Şüphesiz akademisyenlerin her söylediklerinin mutlak anlamda doğru olduğu iddia edilemez” demekle birlikte, “alternatif bakışların herkes için daha doğru düşünme imkânı sağladığına” dikkat çekiyor, akademisyenlerin bu bağlamda yerine getirdikleri işlevi “bir toplum ve ülke için hayati derecede önemli” görüyor.
*
AYM’nin demokrasi açısından şu temel ilkeleri vurgulamış olması özellikle hatırlatılmalıdır:
“Son derece tartışmalı ve kamusal önemi yüksek meselelere ilişkin düşünce açıklamaları söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplum için yaşamsal olduğu ve demokrasinin temel değerlerini teşkil ettiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Demokrasinin temeli, sorunları açık bir tartışmayla çözebilme gücüne dayanmaktadır. Terör ve şiddeti teşvik ile nefret söylemi dışında ifade özgürlüğünün kullanımına yönelik müdahaleler demokrasiye zarar vermekte ve onu tehlikeye atmaktadır.”
AYM, sonuçta yapılan müdahalenin “Demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı” sonucuna varmıştır.
Paylaş