Paylaş
Birincisinde, Kabil Havalimanı’nda yürüttüğü görevini tamamlayarak yurda dönen Türk askeri birliğinin Esenboğa Havalimanı’nda karşılanmasına tanıklık ettik.
Gece yaklaşırken görüntü değişti. Askerlerimizin yeni ayrıldığı Kabil Havalimanı’nın kapılarından birinin önünde ve yakın çevresinde DEAŞ’ın patlattığı bombalar sonucu ölen insanların görüntüleri geçiyordu ekranlarımızdan.
Birbiri ardına bu sahnelere bakmak, muhtemeldir ki çoğumuza, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kabil’den zamanlı bir şekilde çıkarak, yayılmakta olan kaos ortamının dışında kalmasının ne kadar isabetli olduğunu düşündürmüştür.
ABD İLE HAVALİMANI MÜZAKERELERİ BOŞA GİTTİ
Uydudan çekilmiş görüntüleri neredeyse zihinlerimize yerleşmiş olan Kabil Havalimanı, çok yakın bir zamana kadar Türkiye ile ABD arasında yürütülen çetin pazarlıkların da konusuydu. Üzerinde çalışılan plan, Türkiye’nin havalimanının işletilmesinin sorumluluğunu üstlenmesi, TSK’nın da güvenliği sağlamak üzere burada kalmasıydı.
Türkiye’nin bu rolü üstlenmesi halinde uygulamanın nasıl finanse edileceği, güvenlik düzenlemelerinin nasıl yapılacağı gibi bir dizi çetrefil başlık Türkiye ile ABD arasında müzakere ediliyordu.
Aslında bu görüşmelerin sonuçları, Kabil dışında Türkiye-ABD ilişkilerini de çok yakından ilgilendiriyordu. İki ülke el sıkıştığı takdirde, bu proje yokuş aşağı giden Türkiye-ABD ilişkilerine yeniden nefes aldıracak bir sihirli kurtarıcı gibi değerlendiriliyordu; en azından Ankara cephesinde...
Böylelikle Türkiye, stratejik kimliğini sınırları dışındaki coğrafyada üstleneceği askeri bir rol üzerinden tanımlayarak, ABD ve genelde Batı karşısındaki önemini, vazgeçilmezliğini bir kez daha tescil ettirmiş olacaktı.
Bu hesabın tutmayacağı 15 Ağustos tarihinde Taliban’ın Kabil’in kontrolünü eline geçirmesiyle anlaşıldı. Hadiselerin sahadaki akışıyla, Türkiye ile ABD arasında havalimanı dosyası üzerinde aylardır sürdürülen egzersiz ve buna bağlı olarak kamuoyunda ve siyasette yürütülen bütün hararetli tartışmalar da hükümsüz kalmış bulunuyor. Bir başka deyişle, uzun bir zaman boşa kürek çekilmiş oldu.
HAVALİMANINDA SİVİL ROL OLABİLİR Mİ?
Kabil Havalimanı’nda TSK’nın varlığı üzerinden oynamak istediği rolü ABD yönetimi ile müzakere etmekte olan Ankara, dramatik bir değişiklikle karşısında yeni muhatap olarak sarıklı Taliban kadrolarını bulmuştur. Aynı rolü sürdürme arzusu yeni muhataplara bildirilmiş olsa da Taliban ülkede yabancı askeri güç istemediği yolundaki çizgisini değiştirmemiştir. Ankara da TSK birliğini Kabil’den çekmek durumunda kalmıştır.
Ancak askeri rolün gündemden düşmüş olması Türkiye’nin havalimanında sivil düzeyde bazı görevler üstlenmesi ihtimalini tümüyle ortadan kaldırmıyor. Yapılan açıklamalar, Taliban’ın, Türkiye’nin burada sivil düzeyde bir işlev görmesine kapalı durmadığını gösteriyor. Gelgelelim Türkiye’den sivil teknisyenler gittiğini varsaydığımızda bile, bu vatandaşlarımızın Kabil’de emniyetlerinin nasıl sağlanacağı sorusu karşımıza yine bir güvenlik meselesi çıkartıyor.
HERKES AFGAN DENKLEMİNE YERLEŞMEYE ÇALIŞIYOR
Her halükârda Afganistan’la ilgili geride bıraktığımız aylarda yapılan değerlendirmelerin çoğunun geçersiz hale geldiği belirsizliklerle dolu yeni bir döneme girilmiştir. Şimdi herkesin kendisini Afganistan’daki yeni gerçekliğe, sürekli gelişmekte olan kriz koşullarına uyarlaması gerekiyor.
Türkiye, eskiden beri Afganistan’ın istikrarı ile yakından ilgilenmiş bir ülke. Bundan sonraki dönemde Türkiye’nin oynayabileceği rol, daha önceden tasarlandığı gibi askeri görüntülü bir profilden çok, bu kez ağırlıklı olarak Afgan krizinin yönetimi sürecine ve buna yönelik uluslararası diplomasi faaliyetine kayacaktır.
Afganistan, beraberinde taşıyacağı muazzam sorunlarla birlikte daha on yıllarca uluslararası politikayı meşgul etmeye devam edecektir. Bu ülkenin kendisine bir yol çizip çizemeyeceği sorusu, üzerinde gideceği engebeli güzergâhta yaşanacak olan gelişmelerin sonuçları, pek çok aktörü ve aynı zamanda Türkiye’yi de yakından ilgilendirecektir.
En basitinden, ülkenin bir kargaşa ortamına kilitlenmesi sürekli göç vermesi anlamına geleceğinden, göçün serpintilerine fazlasıyla açık bir ülke olarak Türkiye devamlı teyakkuzda kalacaktır. Göç sorununun yönetimi, Avrupa da dahil olmak üzere bundan etkilenecek bütün aktörlerle Türkiye’yi diyaloğa girmeye yöneltecektir.
Uluslararası alanda söz sahibi olan ya da bu iddiayı taşıyan herkes kendi çıkarları zaviyesinden Afganistan denkleminin içine yerleşmeye çalışacaktır. Bu durum kuşkusuz Türkiye açısından da geçerlidir.
TALİBAN’DAN AHENKLİ YÖNETİM ÇIKAR MI?
Türkiye’nin Taliban ile diyaloğu da önümüzdeki dönemde hem kamuoyu hem de uluslararası çevrelerde yakından izlenecektir. Bu noktada Taliban yönetiminin makul bir çizgiye doğru adımlar atmasına dönük Ankara’daki beklentiler karşısında çok ciddi güçlüklerin bulunduğu teslim edilmelidir.
Kısa dönemdeki ilk güçlük, Afganistan’da nasıl bir yönetim yapısının şekilleneceği konusundaki belirsizliktir. Taliban, ülkedeki başka güç merkezleri ile iktidar paylaşımına giderek ümit edildiği gibi kapsayıcı olabilecek midir?
Bu çerçevede potansiyel bir sorun, Taliban’ın kendi kadrolarına ne kadar söz geçirebileceğidir. Liderlik kademeleri pragmatik gerekçelerle bazı adımlar atma ihtiyacını duysa bile, ülkenin dört bir tarafına yayılmış olan ve sokağı kontrol eden binlerce Taliban militanının Kabil ile aynı dalga boyunda hareket edeceklerinin bir garantisi yoktur. Sahadan gelecek haberler, muhtemeldir ki Kabil’de verilebilecek göreceli “mutedil” mesajları sıkça tekzip edecektir.
TALİBAN’IN KİLİTLENECEĞİ KONU TERÖR
Bir bu kadar önemli güçlük daha var: Terör... Taliban sicili itibarıyla terörden bağımsız bir örgüt değil. Yönetici kadrolarının azımsanmayacak bir bölümü zaten terör bağlantıları nedeniyle BM’nin ve ABD’nin yaptırım listelerinde yer alan isimler.
Taliban nedamet getirip terörle arasına mesafe koyacağına dair yemin de etse, bu taahhüdünü ne ölçüde gerçekleştirebileceği şüphelidir. Bunun yapısal nedenleri de var. Bir kere, Taliban ile El Kaide arasında iç içe geçmiş organik bir ilişki söz konusu. Taliban bir süre El Kaide’yi baskılasa bile, bu örgütün küresel cihat hedefinden vazgeçmesini beklemek bu aşamada gerçekçi değildir. Böyle bir senaryoda bir noktada Taliban ile El Kaide karşı karşıya gelebilecektir.
Daha vahim bir durum DEAŞ cephesinde yaşanacaktır. Taliban’ın kendisine ev sahipliği yaptığı El Kaide üzerinde sahip olduğu nüfuz DEAŞ karşısında geçerli değildir. Önceki akşam Kabil Havalimanı’nda DEAŞ kaynaklı patlamaların yol açtığı büyük facia, herkese Taliban’ın gücünün sınırlarını göstermiştir. DEAŞ, Afganistan’ın herhangi bir köşesini kolaylıkla yangın yerine çevirebileceğini ortaya koymuştur.
Önümüzdeki dönemde çok yakından izlememiz gereken bir konu, Taliban, El Kaide ve DEAŞ arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceğidir. Belli bir eşikte bütün bu gruplar arasında çatışmaların patlak verdiği şiddetli bir kaos dönemine girilmesi ihtimal dışı değildir. Sahada başka ülkelerden gelmiş ve bir bölümü kontrolden çıkabilecek binlerce yabancı cihatçının bulunduğunu da hesaba katarsanız, bu tablo iyimserliğe pek izin vermiyor. Gerçekçi olursak, bu tablodan olsa olsa daha çok kaos, daha çok terör çıkacak gibi görünüyor. Yanılmayı çok arzu ederdik.
Paylaş