Paylaş
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak önceki gün İstanbul’da Kızılay ve Kızılhaç temsilcilerinin katıldığı bir uluslararası toplantıya hitap ederken yine bu temayı işledi ve “İlk aşamada halen ülkemizde yaşayan yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacının, kendi evlerine dönebilecekleri güvenli bölgeler oluşturmayı hedefliyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin 2017 Şubat ayı sonu itibarıyla kontrolüne aldığı Fırat Kalkanı bölgesindeki Azez, El Bab ve Cerablus ile 2018 Mart ayı sonunda kontrolüne aldığı Afrin’de kurulan güvenli bölgelere dönen Suriyeli mültecilerin sayısı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından 22 Aralık’ta 291 bin 790 olarak verilmişti. Erdoğan, önceki günkü konuşmasında bu sayıyı 300 bine yuvarlayarak, “Güney sınırımız boyunca tesis edeceğimiz güvenli bölge ile inşallah bu sayının milyonları geçeceğine inanıyorum” dedi.
*
Cumhurbaşkanı’nın, güvenli bölge müzakerelerinin bir taraftan ABD, diğer taraftan Rusya ile sürdüğü bir dönemde yaptığı bu açıklama, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda kurmak istediği bölgenin gerekçesinde yer alan terör boyutuna ikinci bir gerekçe ekliyor. Aslında resmi söylemde güvenli bölgelerin kurulması ihtiyacı ile mültecilerin Suriye’ye dönüşlerinin teşvik edilmesi geçmişte de doğrudan ilişkilendirilen bir konuydu. Fark, bu temanın son günlerde Erdoğan’ın söyleminde giderek artan bir vurgu almaya başlamasıdır.
Suriyeli mültecilerin Türkiye’de sayıca ulaştığı büyüklük ve bunun beraberinde getirdiği sorunların ağırlığı karşısında, güvenlik bölgesi üzerinden bu sorunların çözümü ya da en azından belli ölçülerde hafifletilmesi arayışının bu vurgunun gerisindeki saiklerden biri olduğunu düşünebiliriz.
Mülteciler meselesinin özellikle yoğun göç alan illerde yerel düzeyde hassasiyetlere sahne olabilmesi, zaman zaman bazı olayların patlak verebilmesi konunun göz ardı edilmemesi gereken bir boyutudur. Buna ek olarak, Suriyeli mültecilerin iç politikada bir tartışma konusu haline dönüşmeye başlaması da bu faktörler arasında sıralanabilir.
Bu çerçevede MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de 7 Eylül 2018 tarihinde “Parti olarak ülkemizde misafir edilen Suriyelilerin aşama aşama ülkelerine dönmelerini milli beka ve demografik istikbalimiz açısından mecburiyet gördüğümüz de bir gerçektir” şeklindeki çıkışının bu tartışmalarda önemli bir etki yarattığı teslim edilmelidir.
*
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 24 Ocak 2019 (geçen perşembe) tarihli resmi verileri, Fırat Kalkanı bölgesi ve Afrin’e son iki yılda 300 bine yakın mültecinin dönmesine karşılık, bu eksilmenin Türkiye’ye Suriyeli girişindeki artışı frenlemede yeterli olmadığını, mülteci toplamının buna rağmen arttığını gösteriyor.
Bu rakamlara göre, 2017 sonunda 3 milyon 426 bin olan geçici koruma kapsamındaki kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 2018 sonu itibarıyla 3 milyon 623 bine yükselmiştir. Yani 197 bin kişi daha artmıştır. Bu sayı 24 Ocak 2019 itibarıyla 3 milyon 636 bine çıkmıştır.
Bu toplam içinde yalnızca 143 bin 68 mülteci geçici barınma merkezlerinde kalmaktadır. Bu durumda mültecilerin ezici çoğunluğunun (yüzde 96) kentlerde yaşadığını anlıyoruz.
Türkiye’nin nüfusunu 81 milyon olarak kabul edersek, nüfusun yüzde 4.5’i orandaki bir mülteci kitlesi bu toplama eklenmiştir. Meseleye şöyle de bakabiliriz: Suriye’nin nüfusu için iç savaşın başladığı 2011 yılı itibarıyla Dünya Bankası’nın verdiği 20.8 milyon rakamını esas alırsak, güney komşumuzun 2011’deki nüfusunun yaklaşık yüzde 17’sinin bugün Türkiye’de yaşadığı gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.
*
Bu arada, en çok Suriyeli mülteci barındıran il olan İstanbul’da sayının yarım milyonu geçerek 557 bine gelmiş olması dikkat çekicidir. Suriyeli mültecilerin il nüfusuna oranı açısından bakıldığında, mülteci yoğunluğunun en yüksek olduğu il Kilis’tir. Bu ilin 136 bin olan nüfusuna 114 bin Suriyeli mülteci eklenmiştir. Mültecilerin nüfusa oranı yüzde 84.3’tür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği güvenli bölge kurulursa bu mültecilerin ne kadarının buraya geçeceğini zaman gösterecektir. Ancak Türkiye’nin yine de mültecilerin önemli bir bölümünün sınırın bu tarafında kalma ihtimalini dışlamaması ve şimdiden buna göre zihinsel hazırlığını yapmasında yarar vardır.
Paylaş