Paylaş
Keza, 9 Şubat tarihli “Türkiye ile ABD artık iki hasım ülke” başlıklı yazı, Ankara’dan yapılan “Menbiç’e müdahale ederiz” şeklindeki açıklamaların ardından buraya giden bir ABD’li generalin “Eğer bize vurursanız, biz de agresif bir şekilde karşılık veririz” çıkışının yarattığı gerginliği konu alıyordu.
*
Bu tehlikeli tırmanış, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın geçen şubat ayının ortasında Ankara’ya yaptığı ziyaretle birlikte kontrol altına alındı. Tillerson’ın, Türk tarafına PYD/YPG’yi Menbiç’ten çekecekleri sözünü verdikleri halde bu sözü tutmadıklarını itiraf etmesi iki ülke arasında yeni bir müzakere sürecini tetikledi. Yaklaşık üç buçuk ay süren görüşmeler sonunda Tillerson’ın halefi Mike Pompeo ile Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arasında geçen hafta Washington’da varılan mutabakatla, Menbiç dosyası sonunda olumlu bir sonuca bağlanmış bulunuyor. Varılan anlaşma, kuşkusuz Türk tarafının Washington üzerinde yarattığı baskının doğurduğu bir sonuçtur.
Belirlenen yol haritasına göre, uygulama ilk aşamada Menbiç’te kontrolü elinde tutan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki PKK uzantısı PYD/YPG unsurlarının bu bölgeden çekilmesiyle başlayacaktır. Bunu izleyen süreçte Menbiç’teki askeri konsey ve yerel yönetim organlarının yapısı yeniden şekillendirilecek, bu kurullardan ayrılan YPG’lilerin yerine yeni görevlendirmeler yapılacaktır. Ve bu adımları tamamlayan bir düzlemde, Menbiç’te güvenlik ve istikrarın gözetimini Türk ve ABD askerleri üstlenecektir.
Bir başka ifadeyle, üç dört ay öncesindeki tehdit açıklamalarının ardından Türk-ABD askerleri şimdi Menbiç’te sahada işbirliğine girecektir.
*
Kuşkusuz, yol haritasının başarı derecesi uygulamada görülecektir. Buradaki potansiyel sorunlardan biri şu noktada belirebilir: Ağırlıklı olarak Arap nüfusa sahip olan Menbiç, 2014 yılında IŞİD’in eline geçmiş, 2016 yılında da ABD ordusu ve YPG ağırlıklı SDG güçleri tarafından kurtarılmıştı. Bunun ardından YPG mensubu Kürt şahsiyetler kentin yönetiminde kilit noktalara gelmiş ve Menbiç, zamanla ABD’nin himayesi altında YPG’nin nüfuz alanına dönüşmüştü.
YPG kadroları yönetim kademelerinden çekildiğinde yerlerine gelecek isimlerin Türk ve ABD makamları arasında karşılıklı bir ‘tarama’dan geçeceği anlaşılıyor. Bu aşamanın da kritik geçmesi beklenebilir.
*
Mutabakatın uygulanmasıyla, Hatay’ın kuzeybatısından başlayıp Fırat’ın Suriye topraklarına girdiği Cerablus’a kadar -kuş uçuşu 120 kilometrelik- sınır hattının altında Türkiye’nin kontrolündeki güvenlik bölgesinin bitişiğindeki Menbiç bölgesi YPG’den tümüyle arındırılmış olacaktır.
Menbiç bölgesi bu çerçevede Türkiye ve ABD’nin ortak sorumluluk üstlendikleri bir coğrafya haline gelecektir.
Burada önemli bir mesele daha var. YPG unsurları Menbiç’ten çıkıp Fırat’ın doğusuna gittikleri takdirde Türkiye açısından sorun kapanmış olmuyor. Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar kuş uçuşu yaklaşık 400 kilometre tutan sınırın güneyi olduğu gibi PKK’nın Suriye kolu YPG’nin kontrolündeki bir bölge. O zaman yanıt bekleyen soru şu: Menbiç meselesi aşıldığında, bu bölgedeki YPG unsurları ne olacak?
Çavuşoğlu, geçen hafta yaptığı bir açıklamada, Menbiç’teki yol haritasının Fırat’ın doğusunda da uygulanacağını belirtti. Ancak ABD tarafından bu yönde -en azından kamuoyuna- henüz bir açıklama yapılmış değil.
*
Aslında Menbiç mutabakatı çok ilginç bir paradoksa da işaret ediyor. Şöyle ki, Türkiye Afrin’in hemen altında bulunan İdlib’deki çatışmasızlık bölgesinde, Rusya ve İran’la bir ortak anlayış içinde hareket ediyor. TSK, bu çerçevede İdlib’de muhalefetle rejim arasındaki sınır hattı boyunca 12 askeri gözlem noktası kurdu.
Burada Rusya ve İran’la işbirliği yapan Türkiye, İdlib’in 100 km kadar kuzey doğusundaki bir alanda ise sahada ABD ile birlikte çalışacak. Salt bu görüntü bile Suriye’nin hiçbir kalıba sığmayan son derece çelişkili bir ittifaklar düzenine sahne olduğunu anlatıyor bize.
Paylaş