Paylaş
“Biz Dışişleri düzeyinde böyle bir şey yapmadık, yapmıyoruz da... Genelde mesajlar İran ya da Rusya üzerinden gidiyor geliyor, bir şey olduğu zaman...”
Dışişleri Bakanı’nın bu sözleri, Türkiye ile Suriye arasında -gerektiği zamanlarda- kurulan iletişimin Rusya ve İran kanalları üzerinden yürüdüğünün açık bir ifadesidir.
*
Çavuşoğlu, “bir şey olduğu zaman” mesajların “gidip geldiğini” söylüyor. ABD’nin Suriye’den askerlerini çekme kararını açıklamasıyla birlikte, bugünlerde Suriye’de dramatik boyutlarda “bir şeylerin olduğunu” belirtmeye gerek yok.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Suriye’de şekillenmeye başlayan yeni durumun iki komşuyu diyaloğa girmeye zorlayacak kritik bir dizi gelişmeyi tetiklemesi kaçınılmazdır.
Bir mesaj teatisi ihtiyacı, YPG güçlerinin boşaltacağı alanlara Suriye ordusunun yerleştiği bir senaryoda ortaya çıkabilir. Örneğin, Türk Silahlı Kuvvetleri ile Suriye ordusu sahada birden karşı karşıya gelebilir.
*
Ayrıca, Türkiye kendi topraklarındaki mültecilerin Suriye topraklarında sınıra bitişik bölgelere yerleşmelerini teşvik etmektedir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarından sonra Suriye’ye dönen mültecilerin sayısı 300 bine yaklaşıyor.
Hedef bu sayının çok daha yükseğe çıkmasıdır. Halen TSK’nın kontrol ettiği bölgelerdeki bu mültecilerin Suriye’de nihai bir çözümde sisteme nasıl entegre edileceği de başlı başına ele alınması gereken bir konudur.
Örnekler arttırılabilir. Her halükârda, Türkiye ile Suriye’nin, önemli bir bölümü çatışma potansiyeli taşıyan pek çok sıcak konuyu aralarında konuşmaları zorunlu hale gelebilir.
Ancak öyle anlaşılıyor ki, bu gibi durumlarda iki ülke arasındaki diyalog İran ve Rusya üzerinden yürüyecektir.
*
Bu noktada Türkiye Esad rejimi ile bir normalleşmeye kapalı duruyor. Ancak Çavuşoğlu’nun 16 Aralık tarihinde Doha’da “Eğer Beşar Esed seçilirse, onunla çalışır mısınız” sorusuna verdiği şu yanıt da değerlendirmeye alınmalıdır:
“BM gözetiminde demokratik, adil ve herkesin katıldığı bir seçim olduktan sonra onunla ilişkiler, herkes değerlendirilir...”
Bu ifade, ilişkilerde bir normalleşmenin ancak Suriye’de yapılacak -eğer yapılabilirse- adil bir seçimden sonra düşünülebileceği mesajını taşıyor.
Ayrıca resmi açıklamalara bakılırsa, seçim meselesi, Türkiye’nin ileride Suriye topraklarındaki askeri gücünü geri çekmesi için getirdiği bir kriter olarak da beliriyor. Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının önümüzdeki dönemde Esad rejimi tarafından daha kuvvetli bir şekilde gündeme getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
*
Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi faslında Türkiye açısından dikkat çekici bir başka durum şu noktada beliriyor. Türkiye’nin Suriye politikasının temel perspektifi, bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasıdır.
Türkiye’nin İran ve Rusya ile birlikte başlattığı Astana sürecindeki ana mutabakat parametrelerinden biri de Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Bu hedefin Türkiye ile Esad rejimi arasında bir stratejik ortak payda oluşturduğu aşikârdır. Ancak buradaki örtüşme Ankara ile Şam arasında ilişkilerin kopukluğu dikkate alındığında bir paradoksa işaret ediyor.
*
Türkiye’nin Esad karşısında bir manevra yapabilmesinde önemli güçlükleri vardır. Ancak bu güçlükler şu açmazı ortadan kaldırmıyor: Türkiye, Esad ile doğrudan diyaloğa girmeyi reddettiği sürece, Suriye ile ilişkisini Rusya ve İran’ın yardımcı oldukları ve kontrol ettikleri bir çerçeve içinde yürütebilecektir.
Kuşkusuz her ikisi de bu katkıyı -kendi çıkarlarını ön planda tutarak- sağlayacaktır. Rusya ve İran’ın Türkiye üstünden böyle bir rol üstlenmeleri, hem bu ülkelerin Suriye üzerindeki siyasi ağırlıklarını arttıracak, hem de Türkiye ile ilişkilerindeki pazarlık pozisyonlarını güçlendirecektir.
ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle birlikte, Türkiye’nin Esad karşısındaki politikasının artılarının-eksilerinin ciddi bir şekilde tartışılması gereken bir döneme giriyoruz.
Paylaş