Paylaş
Seçimlerin 26 Eylül 2021 tarihinde yapılmasına karşılık Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar arasındaki hükümet pazarlıkları ve koalisyon protokolünün müzakeresi uzayınca Scholz’un koltuğu Merkel’den devralması 8 Aralık tarihini buldu.
Merkel, iki buçuk ayı bulan bu geçiş sürecinde yerine geçmesi büyük ölçüde kesinleşmiş olan Scholz ile yakın bir diyalog içinde oldu, hatta kendisini bazı yabancı devlet adamlarıyla yaptığı görüşmelere de davet etti. Örneğin, geçen ekim ayının sonunda Roma’da yapılan G-20 zirvesine onunla birlikte geldi. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Roma’daki ikili görüşmesine Scholz’u da yanında götürüp kendisiyle tanıştırdı.
Kuşkusuz, Merkel’in bu tutumu, rakip partiden de olsa, halefinin başbakanlığa hazırlanması, özellikle Almanya’nın önündeki dış meselelerle aşina hale gelmesine yardımcı olması bakımından yapıcı, olgun bir devlet yöneticiliği anlayışını temsil ediyor.
‘İNSAN HAKLARI KONUSUNDA GÖRÜŞ AYRILIĞIMIZ VAR’
Geçiş döneminin ardından iktidar koltuğuna Yeşiller’le koalisyon ortağı bir sosyal demokrat başbakan oturdu. Bu yeni siyasi gerçekliğin, Almanya’yı Türkiye politikasında özellikle demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi sorunlar karşısında daha yüksek sesli bir çizgiye yöneltmesi ihtimali, genel bir beklenti olarak ortaya çıktı.
Scholz’un geçen pazartesi günü Ankara’ya yaptığı ilk ziyaret kendisinin bu başlıklardaki duruşunu görmek bakımından önem taşıyordu.
Burada öncelikle vurgulamamız gereken bir nokta, Scholz’un Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen basın toplantısında bu konuları gazeteciler sormadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında doğrudan kendisinin açmış olmasıdır.
Erdoğan’ın ardından konuşan Scholz, yaptığı değerlendirmede iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi hedefinden ve Erdoğan’la bu konudaki mutabakatlarından söz ettikten sonra “Tabii ki ifade edilmesi gerekenler arasında görüş ayrılıklarımız da var” diye başladı ve devam etti:
“İnsan hakları, hukuk devleti meseleleri söz konusu olduğunda farklı görüşlerimiz var.”
SCHOLZ HANGİ KONUDA ÇÖZÜM BEKLİYOR?
Scholz, ayrıca Türkiye’de ev hapsinde tutulan, ülke dışına çıkış yasağı uygulanan ya da cezaevindeki Alman vatandaşları ile ilgili de “bakış farklılıkları bulunduğunu” anlattı ve “Bizler bunların büyük bir bölümüne yakın bir zamanda çözüm bulunmasını umut ediyoruz. Bu konu hakkında da konuştuk” diye ekledi.
Bu durumda kaç kişi var? Deutsche Welle’nin 31 Ağustos 2021 tarihli haberine göre, Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın Alman Parlamentosu’nda Sol Parti Milletvekili Gülay Akbulut’un bu konudaki soru önergesine verdiği yanıtta -o tarih itibarıyla- bu sorunun yanıtı var. Bakanlık, bundan altı buçuk ay önce verdiği yanıtta, 61 Alman vatandaşının Türkiye’de tutuklu bulunduğunu, 58 Alman vatandaşının ise yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle Almanya’ya dönemediğini bildirmiş.
Haberde adli makamlar tarafından bu durumdaki Alman vatandaşlarının ne kadarına siyasi, ne kadarına diğer başlıklarda suçlama yöneltildiği hususunda açıklık olmadığı vurgulanıyor. Bu kişilerin ağırlıklı olarak Türkiye kökenli Alman vatandaşları olduğu anlaşılıyor. Bunlar arasında Türkiye’de Cumhurbaşkanı’na hakaret ya da sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör propagandası suçlamasıyla soruşturmaya uğrayan kişilerin de olduğu aynı haberde belirtilmiş.
SİLAH AMBARGOSU NE OLACAK?
Bir başka dikenli konuya gelelim. RTÜK’ün Almanya’nın kamu yayıncısı Deutsche Welle’den Türkiye’ye yönelik internet yayınları için lisans başvurusunda bulunmasını talep etmesi, DW’nin de bunu kabul etmemesi üzerine patlak veren sorun da Erdoğan-Scholz görüşmesinin gündemindeydi. Scholz, bir soru üzerine bu konuyu Erdoğan ile ele aldığını doğrulayarak “Onların bağımsız bir şekilde yayın yapmalarını sağlamak istiyoruz. Amacımız bunu sağlamak” dedi.
Ayrıca, konu tank motorları dahil olmak üzere Almanya’nın birçok askeri malzeme için Türkiye’ye uygulamakta olduğu silah ambargosuna gelince, Scholz en azından bu aşamada cesaretlendirici bir dil kullanmadı. Almanya’nın savunma ihracatı konusundaki politikasının kuralların çok kesin olduğunu belirtti, “Yasayla tespit edilen bir çerçeve içinde hareket etmek zorundayız” şeklinde konuştu.
‘MERKEL’E HAKSIZLIK YAPIYORSUNUZ, ONU BURADA KORUYACAĞIM...’
İlginçtir ki Scholz’un basın toplantısında karşılaştığı sorulardan biri de doğrudan selefi Merkel’in Türkiye karşısında izlediği politikanın insan hakları boyutunu konu aldı.
Bir gazeteci sordu: “Selefiniz göçmen mutabakatı nedeniyle Türkiye’deki insan hakları konularına gözlerini yummakla suçlanıyordu. Siz gelecekte nasıl bir tutum takınmak istiyorsunuz? Daha sert bir tutum takınmak mı yoksa, belki de silah ihracatına daha sık yeşil ışık mı yakmak mı?”
Basın toplantısının en çok iz bırakan anlarından biri Scholz’un bu soruya yanıtında Merkel’i kuvvetle sahiplenen bir tutum sergilediği sırada yaşandı. “Öncelikle selefime tam anlamıyla haksızlık yapıyorsunuz. İnsan hakları sorunlarına asla gözlerini yummadı. Böyle bir değerlendirmeyi kabul edemem. Burada Şansölye Merkel’i korumam gerekiyor. Bu gerçek değil” dedi Almanya’nın yeni başbakanı.
Ardından Merkel’in inisiyatifiyle Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016 tarihinde varılan ünlü Göç Mutabakatı’nı da kuvvetli ifadelerle savundu Scholz.
Bu arada Scholz’un Türkiye-AB Göç Mutabakatı’ndan söz ederken, mülteciler konusundaki şu ifadeleri altı çizilerek not edilmelidir:
“Bizim gerçek görevimiz sadece ülkelerimize mülteciler geldiğinde değil, dünyanın her yerinde mülteci sorunu olduğunda sorumluluk üstlenmektir. Sadece komşularımızda değil, Afrika’da da bu tür olaylar yaşanıyor. ‘Bize gelmedikçe bu sorun biz ilgilendirmiyor’ diyemeyiz. Bu nedenle Türkiye ile yaptığımız şekilde mutabakatlara ihtiyacımız var.”
Kabul edelim ki Scholz’un bu sözleri Batılı siyasetçiler arasında çok sık duyduğumuz bir bakışı yansıtmıyor.
RUSYA’NIN İŞGALİNE KARŞI DEMOKRATİK İŞBİRLİĞİ
Ziyaretin demokrasi boyutuyla ilgili son bir noktaya gelelim. Scholz’un açıklamalarının dikkat çekici bir yönü, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verilen karşılığın anlamını demokratik ülkelerin dayanışması çerçevesinde ortaya koyması, bu çerçevede hukuk, demokrasi, insan hakları değerlerini ön plana çıkartmasıydı.
Konuşmasında şöyle dedi Almanya Şansölyesi:
“Şu an önemli olan, bizlerin demokratik Batılı devletler olarak işbirliği yapmamızdır. NATO’daki işbirliğimiz de bunun için önemli bir zemin oluşturuyor. Transatlantik ilişkilerin bir kez daha güçlü bir şekilde ağırlık kazandığına inanıyorum. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın, AB’nin, NATO’da bir araya gelmiş devletlerin, ki Türkiye de dahil buna, yakın işbirliği yapmaları, güvenlikleri, hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları söz konusu olduğunda, önem atfettikleri değerleri savunmak zorunda olduklarının bilincinde olmaları iyi bir şey.”
Bu ifadeler, Batı dünyasının Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verdiği karşılıkta demokrasi temasının önümüzdeki dönemde kuvvetli bir ortak paydayı oluşturacağını anlatıyor hepimize.
Paylaş