Sarkaç, ABD ile Rusya arasında kuzey komşumuza doğru mu kayıyor?

Geride bıraktığımız iki hafta boyunca Türkiye’nin hem ABD hem de Rusya ile ilişkilerini içine alan, merkezinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yer aldığı, sert iniş çıkışlara sahne olan oldukça hareketli günlere tanıklık ettik.

Haberin Devamı

Bu hareketlilik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu için gittiği iddialı bir New York gezisiyle başladı. Bu ziyaret, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşme imkânı bulamadığı için Erdoğan’ın kendisine dönük bir tepki açıklamasıyla son buldu. Bunu, Erdoğan’ın New York’tan Rusya lideri Vladimir Putin’e dönük sıcak mesajları ve ardından geçen çarşamba günü gerçekleştirdiği Soçi Zirvesi ve dönüş yolunda yaptığı çıkış izledi.

Değindiğimiz hadiselerin akışı içinde Erdoğan bir dizi konuşma yaptı, gazetecilere birçok açıklamada bulundu. Bu beyanların hepsi, hem ABD hem de Rusya ile ilişkileri, bu çerçevede Türk dış politikasının üzerine oturduğu ayarları, hassas dengeleri yakından ilgilendiriyor.

Bugünkü yazımda bütün bu açıklamaları izledikten sonra, hepsinden ne anladığımı, karşımda önümüzdeki günlere dönük ne gibi yönelişler gördüğüme ilişkin gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Haberin Devamı

RUSYA’YA YAKINLAŞMA ABD İLE MÜZAKERE TAKTİĞİ Mİ?

Öncelikle Erdoğan’ın New York ve Soçi ziyaretlerini birbiriyle iç içe geçen toplu bir süreç olarak görmek gerekiyor. New York çıkışlı mesajlarının çoğu eşzamanlı olarak hem ABD Başkanı Biden’a hem de Rusya lideri Putin’e gidiyordu. Keza Soçi’den dönerken yaptığı açıklamaların altyazıları da doğrudan ABD Başkanı Joe Biden ve Amerikan sistemine yöneliyordu. Erdoğan’ın ABD ile Rusya’yı adres alan bu çıkışları, bir sarkacın iki karşıt merkez arasında gidip gelmesi gibi ilginç bir devinim izliyor.

Erdoğan’ın hamlelerini doğrudan bu iki güç merkezini yani ABD ile Rusya’yı birbirine oynama çabası olarak değerlendiren çok sayıda gözlemci var. Örneğin, New York Times gazetesinin bakışı bu yönde. Erdoğan’ın Soçi’ye gittiği geçen çarşamba günü bu gazetede geziyle ilgili yayımlanan bir haber-analizde şu değerlendirme yapıldı: “Erdoğan’ın Rusya ile yürüttüğü diplomasinin çoğu Putin ile yakınlaşarak ABD’yi tehdit etmeye dönük bir pazarlık pozisyonu alma, ancak Washington’dan bir şey istediği zaman da Putin ile araya mesafe koyma şeklinde yorumlanıyor.”

Şurası açık. Erdoğan’ın ABD’ye yaptığı sert çıkışın gerisinde, New York ziyareti sırasında ABD Başkanı Biden ile bir görüşme imkânı bulamaması, istediği çalışma ilişkisini kendisi ile bir türlü tesis edememesi yatıyor. Nitekim, CBS televizyonuna verdiği mülakatta, Biden’a görüşmek için yaptığı davete olumsuz bir yanıt aldığını açıklayarak durumu gizlemedi. ABD Başkanı’nın New York’ta bulunduğu sırada Türk tarafına olumsuz yanıt verirken, Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Barham Salih’e pekâlâ zaman ayırabilmiş olması da muhtemelen bu rahatsızlıkta rol oynamıştır.

Haberin Devamı

YENİ TREND BAŞ BAŞA GÖRÜŞMELER

 Tabii, geçen iki haftanın gelişmeleri aslında önemli bir davranış kalıbının artık iyice yerleştiğini de gösteriyor. O da dış politikanın yürütülüşünde en kritik dosyaların artan ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında toplanmakta oluşudur. Bu çerçevede ABD ve Rusya gibi ülkelerin liderleriyle görüşmelerin sadece çevirmenlerin alındığı baş başa ortamlarda yapılması, heyetler halinde görüşmeler geleneğinin terk edilmesi artık standart bir uygulamaya dönüşmüştür.

Son Soçi Zirvesi’nde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın hazır bulunmaması, heyette yalnızca MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ve Cumhurbaşkanlığı’ndaki üst kademe danışmanların yer alması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Haberin Devamı

YENİ SAVUNMA PROJELERİ ABD İLE YENİ TÜRBÜLANSLARIN HABERCİSİ

Erdoğan’ın son iki hafta zarfında attığı en kritik adımlardan biri, Soçi’den dönerken Rusya ile savunma sanayii alanındaki işbirliğinin derinleştirilmesi hedefinden söz etmesi olmuştur. Cumhurbaşkanı, bu çerçevede alımı tamamlanan S-400 hava savunma sistemlerine ek olarak bir dizi yeni işbirliği alanı sıralamıştır. Bunlar arasında S-400’lerin ikinci paketi, (yeni nesil) savaş uçakları, uçak motoru, gemi ve denizaltı yapımı gibi projeler yer alıyor.

Bu açıklamanın özellikle Amerikan sistemi ve aynı zamanda NATO içinde şok dalgalarına yol açtığını tahmin etmek hiç güç değildir. S-400’lerin 2019 Temmuz ayında Türkiye’ye gelmesinin ne kadar büyük bir sarsıntıyı tetiklediği hatırlandığında, Rusya ile askeri işbirliğinin yeni projelerle genişlemesinin davet edeceği bir dizi sonuç olacaktır. Bu projelerin sözde kalmayıp gerçekleşmesi yolunda fiili adımlar atıldığı takdirde, ABD ile ilişkilerin daha da sert bir türbülansa girmesi kaçınılmazdır.

Haberin Devamı

Bunun nedeni, ABD’de yürürlükte olan “Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası”dır. Kısaca CAATSA diye adlandırılan bu yasa çerçevesinde, ABD Yönetimi, Rusya’dan silah ve askeri malzeme alan ülkelere karşı muhtelif yaptırımları devreye sokmakla yükümlü. Türkiye’ye de söz konusu yasa çerçevesinde Rusya’dan S-400 aldığı için geçen aralık ayından bu yana yaptırım uygulanıyor. Ayrıca, Türkiye aynı nedenle ABD ile yürütülen F-35 savaş uçağı ortak yapım projesinden de çıkartılmış bulunuyor.

Buradaki muhtemel bir sorun, yeni yaptırımların yanı sıra, bir NATO ülkesi olarak ittifakın ana tehdit olarak kabul ettiği Rusya ile askeri işbirliğini derinleştirmesinin, Türkiye’nin stratejik kimliği üzerinde Batı’da zaten sürmekte tartışmayı kuvvetlendirecek, bu konudaki soru işaretlerini daha da artıracak olmasıdır.

Haberin Devamı

RUSYA İLE DAHA YAKIN BİR GELECEK TASAVVURU

Bu arada, Erdoğan ile Putin arasında askeri işbirliğine dönük projelerin yanı sıra uzaya roket fırlatma platformlarından yeni nükleer santrallere kadar kapsamlı işbirliği projelerinin gündeme gelmiş olması daha az önemli değildir.

Aslında Erdoğan’ın çarşamba günkü açıklamaları bir bütün olarak, Rusya ile geleceğe dönük çok yakın bir işbirliği tasavvurunu yansıtıyor.

Bir an için Cumhurbaşkanı’nın söz ettiği askeri işbirliği projelerinin hepsinin gündemden düştüğünü varsayalım. Bu muhtemel senaryoda, savunma sektörünün dışında şekillenecek yeni işbirliği alanları da her halükârda Rusya ile işbirliğinde hatırı sayılır bir yoğunlaşmayı beraberinde getirecektir. Rusya’nın doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyan boru hattı, yapımı sürmekte olan Akkuyu nükleer reaktörü gibi projelere yenilerinin eklenmesi Moskova ile Ankara’yı daha da yakınlaştıracaktır.

RUSYA İLE İLİŞKİLER ZEMİN KAZANIYOR

Sonuçta hem ABD hem de AB ile ilişkilerinde süreklilik içinde birbirini izleyen krizler yaşarken, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, birçok kritik sorunun varlığına rağmen, göreceli olarak daha dengeli bir zeminde istikrarlı bir çizgide yürüyor. İdlib’deki görüş ayrılıkları, Libya ve Ukrayna gibi bölgesel konulardaki anlaşmazlıklar, iki ülke ilişkilerine hâkim olan bu ana yönelişi çok fazla etkilemiyor.

Kuşkusuz, ekonomik getirisi olan yeni projelerin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin kendisiyle askeri, siyasi alanlarda daha yakın bir işbirliğine girmesi, Rusya’nın kendi çıkarları bağlamında olumlu karşılayacağı bir durumdur.

Ayrıca, NATO içinde çatlakların ortaya çıkması, ABD ile Avrupa arasındaki Transatlantik bağların gevşemesi, her zaman Putin açısından önemli bir stratejik hedef olmuştur. S-400 alımı nedeniyle ABD ile Türkiye arasında sürmekte olan gerginliği, ilişkilerin kilitlenmiş halini, Putin’in Kremlin’den memnuniyet içinde izlediğini düşünebiliriz. Rusya lideri, niyeti ciddi bulması halinde, Türkiye ile savunma alanında işbirliğini ilerletmeye herhalde olumlu yaklaşacaktır.

Mevcut yönelişlerle birlikte, sarkacın devinimi içinde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin aşama aşama zemin kazanmakta oluşu
yadsınamayacak bir olgudur. Batı dünyasının bu yönelişe nasıl bir karşılık vereceği de kritik bir sorudur.

Yazarın Tüm Yazıları