Paylaş
Bu durumda S-400 sistemi ilk kez NATO savunma ittifakına üye bir ülkenin topraklarında konuşlanmaktadır. Türkiye’nin dış politikasında ve savunma stratejisinde önemli bir kırılma yaratmakta olan bu adımın bir bölümünü bugünden kestiremeyeceğimiz bir dizi sonuçlar doğuracağı hususunda herkes hemfikir görünüyor. Kabul edelim ki Türkiye’nin stratejik kimliğinin sıkça sorgulanacağı bir döneme giriyoruz.
*
Kolaylıkla öngörülebilen bir sonuç, Washington cephesinde, yönetim kanadı geciktirici hamleler yapabilecek olsa da ABD yasaları nedeniyle bir yaptırım mekanizmasının bir noktada devreye girecek olmasıdır. Kongre kanadında bu konuda Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında tam bir mutabakatın yerleştiği anlaşılıyor. Kongre’den gelen bu baskı, siyasi gücü zaten sıkıntıda olan Trump yönetiminin elini kolunu iyice bağlayacaktır.
Yaptırım mekanizması işlediği takdirde, getirilecek kısıtlamalar Türkiye ile ABD’yi sürekli bir kriz ortamının içinde tutacaktır. Zaten PKK uzantısı PYD’ye ABD’nin sağladığı destek başta olmak üzere birçok sorunun altında ezilen ikili ilişkiler bunun sonucu iyice dibe vuracaktır.
ABD ile siyasi ilişkilerde girilecek uzun süreli bir krizin Türk ekonomisinin kırılganlıkları ile birleştiğinde bu alanda sıkıntıların belirmesi ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır. Geçen yaz Amerikalı bir rahibin tutukluluğu üzerinden kopan fırtınanın döviz kurunda tetiklediği sıçramaların etkileri zihinlerden çıkmış değildir.
*
Şimdi madalyonun diğer yüzüne bakalım. ABD’li karar vericilerin de Türkiye’ye uygulanacak yaptırımların derecesini ayarlarken Amerikan çıkarları açısından hesaba katmaları gereken bir dizi mülahaza söz konusu olacaktır.
Bunlardan birincisi, doğrudan Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmayı konu alacaktır. Türkiye’nin Rusya ile özlü bir yakınlaşmaya girdiği hususunda bugün genel bir mutabakat bulunuyor. ABD’nin S-400’ler nedeniyle Türkiye’ye karşı cezalandırıcı bir çizgiye yönelmesinin kaçınılmaz bir sonucu, Türkiye’de zaten kökleşmiş olan Amerikan aleyhtarlığının tavan yapması, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının yeni ve güçlü bir ivme daha kazanması olacaktır. Dolayısıyla Washington da tepkisinin potansiyel sonuçlarını tartmak durumundadır.
*
Ayrıca, ABD küresel bir güç olarak kalma iddiasını taşıdığı sürece Suriye dahil pek çok uluslararası meselede Türkiye ile yakın çalışmak ihtiyacını duyacaktır. Türkiye ile yaşanabilecek bir kopma çok başka alanlarda da Amerikan çıkarlarına zarar verebilir. Bu çerçevede Amerikan sistemi içinde ‘her şeye rağmen’ Türkiye’nin Batı’dan kopmayacağı bir çizgide kalması, Türkiye’nin kaybedilmemesi görüşünün taraftar bulması ihtimali yabana atılmamalıdır.
Muhtemeldir ki, Amerikalı karar vericiler ve kanaat önderleri arasında, Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı olanlarla köprüleri atmamak yanlısı olanlar arasında bütün bu artıların-eksilerin masaya konup terazide tartılacağı, yoğun bir Türkiye tartışmasının yaşanacağı bir döneme giriyoruz.
*
Buna karşılık, gelinen yol ayrımında Türkiye de S-400 kararının dış politikası açısından yaratacağı sonuçları çok iyi değerlendirmek durumundadır. Türkiye’nin önündeki temel soru, Rusya ile girilen yakınlaşmada -bu ülkenin özellikle doğalgazda da başlıca tedarikçi haline geldiği de hesaba katılarak- sınırın nerede çekileceği meselesidir.
Türkiye’nin dış politikasının ABD, Avrupa, Rusya ve bölge ülkeleri başta olmak üzere birçok ağırlık merkezine dayanması gerekiyor. Bu ağırlık merkezlerinin hiçbiri bir diğerinin pahasına değildir. Türkiye, bütün bu merkezlerle ilişkilerini belli bir denge içinde yürütebildiği, eşzamanlı olarak her bir cephede çıkarlarını en üst düzeyde gözetebildiği, genişletebildiği sürece etkili bir dış politika yürütebilir ve dünyadaki konumunu güçlendirir. Bu ağırlık merkezlerinin üzerine oturduğu sütunlardan birinin sakatlanması bütün yapıyı etkileyecektir.
Bu bağlamda bir senaryo olarak Batı ile bir kopmanın yaşanabileceği, Rusya’nın da Türkiye açısından başat bir çekim merkezi haline gelebileceği bir durum, bu çok yönlülük perspektifini sarsacaktır.
*
Bu noktada önem taşıyan bir başlık Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileridir. Özellikle ABD ile yaşanması kuvvetle muhtemel sıkıntılara karşılık en azından Batı politikasında bu olumsuz yönelişi dengeleyebilmek bakımından Avrupa ile ilişkilere yeni bir perspektifle eğilme ihtiyacı belirecektir.
Türkiye’nin NATO içindeki konumu bu gelişmeler çerçevesinde her zamankinden daha da hassas ve daha kritik bir nitelik kazanıyor. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi boşlukta gözükse de NATO Türkiye’yi Batı dünyasına bağlayan en önemli kurumsal yapıdır. NATO, Türkiye’nin karar alma mekanizmalarında eşit oy hakkına sahip olduğu en kritik Batı forumudur.
Türkiye’nin S-400 gerçeği ile NATO üyeliğinin bir arada yaşayacağı bir sentezin oluşması, yaklaşan türbülansa karşı hiç olmazsa bir güvence işlevi görecektir.
Paylaş