Paylaş
Peki geçen beş gün içinde ne oldu? Öncelikle, uluslararası alanda Rusya’ya karşı çok kuvvetli tepkiler ortaya kondu. Bu süreçte 1 Kasım Salı günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Lideri Putin arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Bunu Erdoğan’ın ertesi gün (2 Kasım) Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodomir Zelensky ile görüşmesi izledi.
Bu arada Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın da Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile 31 Ekim ve 1 Kasım tarihlerinde olmak üzere iki kez görüşmesini, 31 Ekim’de Ukrayna Savunma Bakanı Oleksii Reznikov ve Altyapı Bakanı Oleksandr Kubrakov ile konuşmasını da bu trafiğe dahil etmeliyiz.
Ve 2 Kasım Çarşamba günü Rusya Lideri Putin anlaşmaya döndüğünü açıkladı.
Rusya’nın bu anlaşmayı askıya alma ve ardından mutabakata dönme kararları arasında ne gibi gelişmelerin yaşandığı, Putin’in bu hamlesiyle hangi hedeflere yöneldiği, bu hadisenin Rusya’nın pazarlık pozisyonu açısından ne anlama geldiği, ne gibi sonuçlara yol açtığı gibi başlıklarda uluslararası medyada sayısız haber ve yorum çıktı.
Öyle anlaşılıyor ki bu yorumlar daha bir süre devam edecek. Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, Türkiye’nin krizin aşılmasında oynadığı rol nedeniyle Erdoğan ile Putin arasındaki ilişkinin kazanmakta olduğu boyutların özellikle Batı medyasındaki yorumların hepsinde kuvvetli bir vurgu almakta oluşudur.
KORİDORUN AÇIK TUTULMASI PUTİN’İ GERİLETTİ Mi?
Yaşanan krizle ilgili sıkça belirtilen görüşlerden biri, Türkiye ve BM’nin, Rusya’nın kararına rağmen Karadeniz’deki bu koridordan Ukrayna tahılını taşıyan gemilerin trafiğini teşvik ederek güzergâhı açık tutmalarının, alınan sonuçta belli bir rol oynamış olmasıdır.
Bu değerlendirmelere göre, Putin tahıl koridorunun kendisine rağmen işlemesi karşısında hamlesini uzun zaman sürdürmesinin isabetli olmayacağını görmüş ve geri adım atmıştır.
Kuşkusuz, gıda gibi dünyanın her kıtasında her toplumu yaşamsal bir şekilde ilgilendiren bir konu üzerinden yüksek risk içeren böyle bir manevraya girişmesi, uluslararası alandaki Rusya algısı üzerinde çok kötü bir iz bırakma potansiyeli taşıyordu. Küresel bir gıda krizinin sorumluluğunun üstüne kalması, Putin açısından oldukça problemli bir görüntü yaratacaktı.
Bu durum Putin’in krizi daha fazla tırmandırmadan anlaşmaya dönmeye yöneltmiştir.
RUSYA’nın üç başlıkta güvence talebi
Rusya’nın açıklamasına bakılırsa, anlaşmaya Ukrayna’nın verdiği güvenceler üzerine dönülmüştür. Ukrayna tarafı ise anlaşmaların dışına çıkan yeni bir güvence verilmediğini, zaten var olan taahhütlerin tekrarlandığını söylüyor.
Rusya, anlaşmayı askıya alma kararına gerekçe olarak 29 Ekim’de Karadeniz’de Sivastopol’daki Rus donanmasına Ukrayna tarafından düzenlenen saldırıyı göstermiş, Ukrayna’nın Karadeniz üzerindeki emniyetli tahıl koridoru güzergâhını savaş amaçlı kullandığını ileri sürmüştü.
Putin, ayrıca bu anlaşmayla Ukrayna’dan yapılan tahıl sevkıyatının Afrika ülkelerine değil, daha çok Batı ülkelerine gitmesini de bu hamlesine bir diğer gerekçe olarak göstermişti. Rusya lideri, BM ile yapılan düzenlemenin diğer ayağını oluşturan Rusya’dan uluslararası pazara gübre ve tahıl ürünleri sevki projesinin yürümemesinden de şikâyetçi olmuştur. Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasına göre, Ukrayna’nın güvenlik koridorunu askeri amaçlı kullanmayacağı yolunda verdiği güvence üzerine anlaşmaya dönülmüştür. Rus tarafı, bu egzersizle somut bir kazanım elde ettiği görüşündedir.
ERDOĞAN’DAN PUTİN’E HAK VEREN İFADELER
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın açıklaması da bu yöndedir. Kalın, 4 Kasım akşamı CNN Türk’te“Cumhurbaşkanımızın görüşmesinden sonra Putin Ukrayna’dan bu saldırıların yaşanmaması için garanti istedi. Tabii Ukrayna ile müzakereler sürdü. Ukrayna tarafının yapıcı tutumunu da takdir etmek önemli, çünkü Rusya’nın istediği bu güvenceyi verdi” şeklinde konuşmuştur.
Kalın, Ukrayna ürünleri tercih edilince Rusya’nın tahıl ürünleri ve gübresinin koridor üzerinden yapılan sevkıyata dahil edilmemesinin Putin açısından meselenin bir diğer yönünü oluşturduğuna da dikkat çekiyor. Kalın’a göre, burada yaşanan sorunun nedenlerinden biri, Batı merkezli liman ve gemicilik hizmeti yapan şirketlerin Rusya’nın ürünlerini almaları durumunda (ABD ve AB tarafından) ikincil yaptırımlarla karşılaşmaktan korkmalarıdır.
Bu arada Erdoğan’ın daha önce 2 Kasım akşamı ATV/A Haber’e mülakatında kullandığı bazı ifadeler de Putin’in bu olayda attığı adıma hak verdiğini gösteren bir bakışı yansıtıyor.
Erdoğan, “Siz bir lider olarak bu şekilde size saldırılsa buna eyvallah eder misiniz? Etmezsiniz. Bana yapsanız da aynı şeyi ben de etmem. Gereği neyse bunu yaparım. Sayın Putin’in yaptığı bu. Dünyada en saygın 3-5 ülkeden bir tanesi olan Rusya’nın başı olacaksınız, her türlü imkâna sahipsiniz ve kalkıp böyle saldırılara da ‘Evet’ diyeceksiniz. Mümkün değil” diye konuşuyor.
Keza Erdoğan’ın Rusya’nın gübresinin sevkinin yapılması konusunda da mutabakata varıldığını, ayrıca Cibuti, Somali, Sudan gibi Afrika’da açlık yaşanan yerlere tahıl naklinin planlanacağını söylemesi de dikkat çekicidir. Cumhurbaşkanı’nın bu ifadeleri de aslında Putin’in getirdiği gerekçelere anlayışla yaklaştığını açıkça ortaya koyuyor.
PUTİN HANGİ SAİKLERLE HAREKET ETTİ?
Alınan bilgiler, krizin seyri içinde Rusya’nın Ukrayna’dan talep ettiği güvenceler konusunda kanal olarak Türkiye devreye girerken, gübre ve tahıl ürünlerinin uluslararası pazara sevkinde karşılaştığı sıkıntıların aşılması konusunda da Birleşmiş Milletler kanalı üzerinden bazı güvenceler aldığına işaret ediyor.
Bütün bu boyutlarıyla bakıldığında, Putin de kendi çıkarları açısından birden çok hedefe yöneldiği bir egzersize girişmiştir. O da kendi hesabına bazı güvenceler elde ederek bu manevradan kazançlı çıktığı görüşündedir.
Bu noktada Türkiye ve BM’nin koridoru açık tutmalarının, Rusya’nın bu egzersizi daha fazla uzatmadan sonuçlandırması yönünde bir etki icra ettiği düşünülebilir.
Sonuçta, bütün bu faktörlerin krizin seyrinde değişen oranlarda rol oynamış olması muhtemeldir.
Tabii Rusya Lideri Putin, bütün bu hadisenin akışı içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasında işleyen kanalı bir kez daha işlevsel kılarak, Türk muhatabının Ukrayna krizi bağlamında uluslararası alanda biraz daha zemin kazanmasına yardımcı olmuştur.
Batı basınında bu yönde kuvvetli yayınların yapıldığını görüyoruz. Meselenin bu kısmı ayrı bir değerlendirmenin konusudur.
DÜZELTME: Dünkü yazımızda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’in açıklamasında, Anayasa Mahkemesi’nde AK Parti’ hakkında kapatma davasının açılma tarihi tarafımızdan sehven 14 Mart 2018 şeklinde yazılmıştır. Doğrusu 14 Mart 2008 olacaktır.
Paylaş