NATO’nun yeni 'Stratejik Konsept' belgesinde demokrasi vurgusu

Geçen hafta Madrid’de düzenlenen NATO Zirvesi sırasında Türk kamuoyunun dikkati, daha çok Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvurularını veto etmesiyle ilgili tartışmalara, Türkiye’nin beklentilerinin karşılanmasına dönük müzakerelere ve sonunda üçlü mutabakat belgesinin imzalanması hadisesine odaklandı.

Haberin Devamı

Yürütülen tartışmalar ağırlıklı olarak üçlü mutabakat metni üzerindeki tahliller, masaya konan talep listesi ile alınan ödünlerin karşılaştırılması, alınan sonucun bir diplomatik zafer mi yoksa geri adım mı olduğu gibi soru başlıkları üzerinden şekillendi.

Bütün bu münazaranın örttüğü perdeyi kaldırdığımızda, Madrid Zirvesi’nin NATO açısından tarihi önemde kararlara sahne olduğunu, ittifakın geleceğini ilgilendiren bir dizi kritik adımın atıldığını görüyoruz.

Zirveye damgasını vuran en kritik gelişmelerden biri, Finlandiya ve İsveç’in üyeliğe davet edilerek yeni bir genişleme hamlesi yapılması,  diğeri ise NATO’nun önümüzdeki döneme ilişkin kavramsal yol haritası olan “NATO 2022 Stratejik Konsepti”nin onaylanmasıydı.

Stratejik Konsept”in önemi, NATO’yu içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ikinci çeyreğine taşıyacak bir vizyon belgesi olması noktasında beliriyor. Bu belgede getirilen bakış, ortaya konan perspektif ve hedefler, ittifakın oldukça uzun bir zaman kesitine uzanacak yolculuğundaki yol gösterici çerçeve olacaktır.

Haberin Devamı

Madrid Zirvesi’nin bir bu kadar önem taşıyan tarafı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden dört ay sonra yapılması, bu yönüyle uluslararası alanda yeni bir soğuk savaş dönemine girildiği bir dönemin başlangıcına rastlamasıydı.

DEMOKRASİYE DAHA GENİŞ VURGU

Türkiye’nin de altına imza attığı ve kendisini bağladığı bu metnin pek çok yönden analizi yapılabilir. Hepsini tek bir yazının sınırları içinde değerlendirebilmek mümkün değil. Bugünkü yazımda belgenin önemli gördüğüm ve sınırlı istisnalar dışında yeterince vurgu almadığını düşündüğüm bir boyutunu irdelemek istiyorum.

Kanaatimce “NATO 2022 Stratejik Konsept”inin altı çizilmesi gereken bir boyutu, ittifakın geleceğine bakarken kuvvetli bir demokrasi söylemini ortaya koymuş olmasıdır. Evet, belge tehditlerden, güvenlikten, askeri stratejiden uzun uzun söz etmektedir ama son tahlilde bütün bu egzersizlerin hepsi  resmi söylemde demokratik değerlerin korunmasının, yaşatılmasının bir aracı olarak ortaya çıkmaktadır.

Hacim olarak 10 sayfa tutan bu belgede, demokratik ilke ve değerlerin NATO’nun 2010 yılındaki Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen bir önceki “Stratejik Belge”ye kıyasla biraz daha geniş yer tuttuğunu ve daha kuvvetli vurgu aldığını söylemek mümkündür.

Haberin Devamı

DEMOKRATİK SÜREÇLERE YAPILAN MÜDAHALELER NATO’YA TEHDİTTİR

Belgede demokrasi referansı tam sekiz ayrı yerde geçiyor. Kuşkusuz, NATO Antlaşması’nın dibacesinde yer alan “Antlaşmanın tarafları, demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta kararlıdırlar” ifadesindeki temel ilkelere her NATO bildirisinde değinilmesi zaten eşyanın tabiatı gereğidir.

Ancak önsöz ile daha sonra ana ilke ve hedeflerdeki klasik atıflardan sonraki bölümlere baktığımızda şu tespitleri yapabiliriz. Belgede “Stratejik Ortam” başlığı altındaki bölümde bugüne dönük tehdit değerlendirmeleri yapılırken, “Avrupa-Atlantik bölgesi barış içinde değildir” denilerek, “Otoriter aktörlerin NATO ülkelerinin çıkarlarına, değerlerine ve demokratik yaşam biçimlerine meydan okudukları” belirtiliyor.

Haberin Devamı

İlginç bir nokta, bu tehdit anlatılırken, önce söz konusu aktörlerin konvansiyonel ve nükleer askeri yeteneklere, füzelere yaptıkları yatırımlar hatırlatıldıktan sonra, “(Bu aktörler) Doğrudan ya da vekiller aracılığıyla hibrit taktiklerle demokratik süreçlerimize ve kurumlarımıza müdahale etmekte ve vatandaşlarımızın güvenliklerini hedef almaktadırlar” deniliyor.

Demokratik süreçlere yapılan müdahaledeki kasıtlardan birinin Rusya’nın bir takım sosyal medya platformları üzerinden ABD’de 2020 yılındaki başkanlık seçimine örtülü bir şekilde müdahale etmesi hadisesi olduğu şüphesizdir. Özetle, Rusya’nın demokratik süreçlere müdahaleleri de ittifaka dönük bir tehdit olarak değerlendiriliyor NATO belgelerinde.

Haberin Devamı

NATO İLE AB ARASINDA YAKIN İŞBİRLİĞİ

Dikkat çekici olan bir nokta, “İttifakın değerlerini paylaşan bütün Avrupa demokrasilerine kapının açık durduğu” hususunun tekrarlanmasıdır. Ukrayna’nın NATO’ya üyelik adaylığının Rusya Lideri Vladimir Putin’in söyleminde bu ülkeyi işgal gerekçelerinden birini oluşturduğu hatırlandığında, NATO gelecekte de genişleme politikasından geri adım atmayacağı mesajını vermektedir Kremlin’e.

Bu noktada soğuk savaşın bitiminden sonra NATO’nun genişlemesi ile AB’nin genişlemesinin birbirine paralel bir şekilde seyrettiği de unutulmamalıdır. Bugün itibarıyla 30 NATO ülkesinden 21’i zaten AB’ye tam üye durumdadır. Toplam 27 üyesi olan AB’nin iki üyesinin daha NATO’ya katılmasıyla AB’nin NATO kimliği önümüzdeki dönemde daha da kuvvetlenecektir.

Haberin Devamı

Yeni “Stratejik Konsept”te NATO ile AB arasında işbirliği konusunda güçlü bir taahhüde yer verilmesi önemlidir. 2010 belgesinde de benzer bir perspektif yer alıyordu. Bu kez de AB NATO’nun “Stratejik Ortağı” olarak tarif ediliyor. AB için NATO açısından “Benzeri olmayan temel bir ortak” nitelemesi yapılıyor. NATO ülkeleri ve AB ülkelerinin aynı değerleri paylaştıkları belirtilerek, aslında iki örgütün uluslararası barış ve istikrarı desteklemeye dönük rollerinin “birbirini tamamladığı” kaydediliyor.

Yeni konsept, önümüzdeki yıllarda NATO ile AB’nin daha yakın bir işbirliği yürüteceklerini haber veriyor bize. Meselenin bu boyutu kuşkusuz NATO’ya üye olan ancak AB genişlemesinin dışında kalan Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor.

DEMOKRATİK YAŞAM BİÇİMİNİ KORUMA TAAHHÜDÜ

 “Stratejik Konsept”te demokrasi vurgusunun en kuvvetli ifadesini bulduğu bölümlerden birini belgenin sonunda görüyoruz. Özellikle en sonda 49’uncu maddesindeki “Demokratik yaşam biçimi” hedefine dönük taahhüt dikkat çekicidir. Şöyle deniyor bu maddede:

NATO, Avrupa-Atlantik güvenliği için vazgeçilmezdir. NATO, barışımızı, özgürlüğümüzü ve refahımızı garanti eder. Müttefikler olarak güvenliğimizi, değerlerimizi ve demokratik yaşam tarzımızı savunmak için birlikte durmaya devam edeceğiz.”

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte demokrasilerle otoriter rejimler arasındaki çatışma ekseni uluslararası alanda daha da belirgin hale gelirken, NATO’nun gelecek vizyonunda demokrasi değerleri ve demokratik yaşam biçimi konusunda kuvvetli taahhütlerde bulunması kuşkusuz önemlidir.

Buna karşılık daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, NATO’nun geçmişte kendi bünyesinde demokrasiden uzaklaşan hareketler karşısındaki kayıtsızlığının yol açtığı mirasın ağır yükü tarihin arşivinde kayıtlı durmaktadır. NATO’nun, yeni dönemde demokrasi konusundaki söyleminde inandırıcılık kazanabilmesi ancak bütün NATO ülkelerinin demokrasi konusunda yüksek standartları gözetmeleriyle mümkün olabilecektir.

Geçmişin yükünü aşmanın yolu, hiç olmazsa gelecekte NATO’nun kendi bünyesinde bir doğrultu tutarlılığının yerleşmesiyle mümkündür. NATO ülkelerinde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları alanlarındaki sorunlu uygulamalar ve ihlaller ittifak açısından ciddi bir inandırıcılık meselesi yaratma potansiyeli taşıyor. NATO stratejik konseptler üretip geleceğe bakarken, artık bu mesele üzerinde de kafa yormak zorundadır.

Yazarın Tüm Yazıları