Paylaş
Bir gazetecinin Yunanistan ile Mısır arasında 6 Ağustos tarihinde imzalanan Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması hakkındaki sorusu üzerine, Cumhurbaşkanı aynen şöyle dedi:
“Bu konuda ben Mısır’ı anlamakta zorlanıyorum doğrusu. Çünkü Mısır bir taraftan istihbarat örgütü vasıtasıyla benim istihbarat örgütüme başka şeyler söylüyor. Yani ‘Burada yanlış anlaşılmalar var. Bu yanlış anlaşılmaları düzeltmemizde fayda var’ diyor...”
Erdoğan, hemen ardından ekledi:
“Şu anda istihbarat örgütümüz, onların istihbarat örgütüyle görüşmelerini devam ettiriyor, devam ettirecek.”
Böylelikle, kamuoyu Türk ve Mısır gizli servisleri arasında Doğu Akdeniz’deki meseleleri de içeren bir diyaloğun yürüdüğünü öğrenmiş oldu.
HALKLAR BİRBİRİNE YAKIN
Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarının önem taşıyan bir başka bölümünün de şifrelerini çözmeye çalışalım. Erdoğan, istihbarat servislerinin görüştüklerini duyurduktan sonra Mısır’a şu sıcak mesajı vermekten de geri durmuyor:
“Mısır halkına karşı Türk halkının bakışı farklı. Yani Mısır halkıyla Türk halkının birbirine bakışı, birbiriyle olan dayanışmasının, Yunan halkıyla aynı çizgide olması mümkün değil. Dolayısıyla tarihten gelen medeniyet değerlerimizin de ortaya koyduğu bu anlayışı Mısır halkından öte, yöneticilerinin fark etmesi gerekir.”
Bu sözleriyle, Erdoğan, Türk ve Mısır halkları arasındaki yakınlığı önemli bir ortak payda olarak değerlendiriyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin aslında daha yakın olması gerektiği, bunu dayatan faktörlerin bulunduğuna ilişkin bir kabul var bu ifadede.
Ancak tam bu noktada “Yöneticiler bunu fark etmeli” diyerek, ilişkilerdeki mevcut durumun sorumluluğunu ismini geçirmeden Mısır Devlet Başkanı General Abdülfettah Es Sisi’ye atfediyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
MİT SURİYE İLE DE KANAL
Sorumluluk tartışmasını bir tarafa bırakırsak, geldiğimiz noktada, istihbarat örgütlerinin bir araya gelmeleri suretiyle iki ülke arasında önemli bir diyalog kanalının açılmış olduğu ortaya çıkıyor.
Erdoğan, bu diyaloğu Yunanistan-Mısır deniz yetki alanları anlaşması bağlamındaki bir soru üzerine açıkladığına göre, olağan uygulamada dışişleri bakanlıkları üzerinden yürümesi gereken bir alanda istihbarat birimleri diyalog içindedirler. Bu diyaloğun Libya başta olmak üzere diğer bölgesel konuları içerdiğini de tahmin edebiliriz.
En kanlı bıçaklı ülkeler arasında bile istihbarat örgütlerinin kanallarını açık tutmaları sıkça karşılaşılan bir durum. Ayrıca, aralarındaki soğukluk nedeniyle birbirleriyle temas etmekten uzak duran ama görüşmeleri gereken ciddi meseleleri olan ülkeler bakımından, bazen bu gibi kanallar üzerinden hareket etmek durumu kurtaran bir formül olabiliyor.
Türkiye cephesinde ise bu uygulamanın giderek zemin kazanan bir yöneliş haline geldiği gözleniyor. Mısır örneğinde gördüğümüz Türkiye açısından bir ilk değil. Yakın zamanda Suriye ile Türkiye arasında ilişkilerin normalleşmesi tartışmaları sırasında Erdoğan, yine herkesi şaşırtan bir çıkış yaparak iki ülkenin istihbarat örgütlerinin zaten görüştüklerini açıklamıştı. Erdoğan, 3 Şubat 2019 tarihli TRT mülakatında aynen şunları söylemişti:
“İstihbarat örgütleri ‘Liderler ne yapıyorsa biz de onu yaparız’ havasında olamaz. Liderler kendileri birçok yerde devreden çıkar ama ne yapar? Kendi istihbarat örgütünü bu noktada ilişkileri, münasebetleri sürdürmesi bakımından kullanır, değerlendirir. Öyle veya böyle, düşmanınız dahi olsa ipi tamamen kopartmayacaksınız. O ip size bir zaman lazım olabilir...”
Hatırlayalım, geçen ocak MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Suriye istihbarat servisinin başkanı Ali Memlük’ün Moskova’da görüştükleri ajanslar tarafından duyurulmuş, bu haberler MİT tarafından yalanlanmamıştı.
ASLINDA KÖPRÜLER TÜMÜYLE ATILMADI
İki ülke arasında üst düzey siyasi temaslar, 2013 yılında Kahire’de gerçekleşen ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrildiği darbeyle birlikte kesilmiş, Türkiye’nin Kahire büyükelçisini geri çekmesine Mısır da aynı şekilde karşılık vermiştir. Diplomatik ilişkiler halen maslahatgüzar düzeyinde yürütülüyor. Temsil düzeyi düşük bile olsa iki ülkenin dışişleri bakanlıkları arasında karşılıklı olarak mesajların gidip geldiğini tahmin edebiliriz.
Bu arada, dikkat çekici bir noktanın altını çizelim. Mısır, Yunanistan’la imzaladığı anlaşmada münhasır ekonomik bölge sınırını çizerken 28’inci meridyenin doğusunda kalan, Akdeniz’de Türkiye ile arasındaki ortay hatta doğru uzanan bölgeyi ucu açık bırakmıştır. Bu tutumu Yunanistan’ın Meis Adası’nın Akdeniz’in ortasına kadar inen bir kıta sahanlığına sahip olduğu yolundaki tezine Mısır’ın kendisini bağlamak istemediği şeklinde yorumlanabilir.
Keza, Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, söz konusu anlaşmayı “yok hükmünde” saymakla birlikte, Mısır’ın Yunanistan’la imzaladığı mutabakatta “deniz yetki alanı kaybına uğradığını” belirtmiştir. Bu ifadenin diplomatik dildeki altyazısında, Mısır’ın Türkiye ile bir sınırlama anlaşması yapması halinde Akdeniz’in kuzeyine doğru daha çok yetki alanı kazanacağı mesajı yer alıyor.
ANKARA’DAN İLGİNÇ SİNYALLER
Son günlerde Ankara’dan Kahire’ye giden başka sinyaller de yok değil. Özellikle Libya konusunda siyasi çözüm sürecine dönük bir hareketlenme yaşanırken, Ankara’dan Kahire’ye bazı sıcak mesajların gittiği gözleniyor. Örneğin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın önceki gün Katar merkezli Al Jazeera televizyonuna verdiği demeçte, “Mısır’ın Libya’da yapıcı bir rol oynayabileceğini” belirtmesi ve “Mısır, Katar, Almanya, Rusya ve İtalya gibi herhangi bir ülke siyasi görüşmelere katkı sağlarsa bundan mutluluk duyarız” demesi dikkat çekicidir.
Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısına Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yanı sıra Mısır ve İsrail’in de yer aldığı bir ittifak halinde çıktığı hesaba katıldığında, bu cephede sınırlı da olsa bazı kapıların açılması kuşkusuz Türkiye’nin bölgedeki hareket sahasını genişletecektir.
Geçen yedi yıl içinde Mısır’la yaşanan soğukluktan sonra ilişkilerde çok sert bir manevra beklemek gerçekçi olmayabilir. Ancak böyle de olsa, Mısır ile ilişkilerde bir hasar kontrolü yapılıp, tarafların en azından birbirleriyle konuşabildikleri kontrollü bir diyaloğa girilmesi, her şeye rağmen tercihe şayandır. İpleri koparmamak, hatta biraz kuvvetlendirmek günün birinde, hatta her zaman pek çok yarar sağlayabilir.
Paylaş