Paylaş
Gerçekten de yaz başında bu çevrelerde Taliban’ın Kabil’e girerek Afganistan’ın bütününde yönetime el koymasının -dokuz ayı bulabileceği- değerlendirmesi yapılmaktaydı. Buna karşılık son haftalarda örgütün sahadaki kazanımlarıyla birlikte bu süre -üç aya- indirilmişti. ABD basınına göre, geçen hafta Kabil’in -bir ay içinde- çökebileceği yolunda tahminlere de rastlanıyordu yönetim çevrelerinde.
Çöküş senaryosuna ilişkin hesaplar son olarak bir ay tahmini, yani eylül ayına dönük yapılırken, çarşamba günkü yazımızın çıkmasından sonraki dördüncü günde, yani önceki gün Taliban Kabil’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yerleşmişti bile.
BIDEN’IN MUAZZAM BASİRETSİZLİĞİ
ABD’nin, Taliban’ın sahada bu kadar süratle ilerleyebileceğini öngöremeyerek Kabil’i bir bozgun havası içinde terk etmek durumunda kalması, neresinden bakılırsa bakılsın Biden yönetiminin işbaşı yaptığı geçen ocak ayından bu yana en büyük fiyaskosudur.
“Kabil’in düşüşü”, yalnızca Biden yönetiminin değil, muhtemelen ABD tarihinin en büyük dış politika felaketlerinden biri olarak kayda geçecektir.
Evet, Taliban’la 2020 Şubat ayında çekilme anlaşmasını yapan bir önceki Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump’ın kendisiydi. Demokrat Biden, bu anlaşmayı önünde buldu. Ancak ABD kamuoyundan gelen baskıların da etkisiyle anlaşmayı sahiplense bile, en azından Afganistan’dan çıkış stratejisini bir kaos yaratmadan, Kabil havaalanındaki o üzücü sahnelere yol açmadan düzgün bir şekilde kurgulayabilmesi gerekirdi.
Daha önemlisi, Biden’ın meseleyi aceleye getirmeyerek ABD’nin askerlerini çekmesini Afganistan’ın geleceğiyle ilgili bazı asgari güvencelere bağlaması da beklenirdi. Bu noktada muazzam bir basiretsizlikle hareket edildiği hususunda şüphe yoktur. Yaptığı açıklamalarla her halükârda çekileceğini önceden belli ederek, Taliban karşısındaki bütün pazarlık gücünü yok etmiş, sahayı köktendinci örgüte bırakmıştır.
Üstelik senatörlüğü döneminde uzun yıllar dış politika konuları üzerinde uzmanlaştığı, keza sekiz yıl süren başkan yardımcılığı sırasında yine bu alanda aktif bir rol oynadığı hesaba katıldığında, uluslararası ilişkiler Biden’ın en iddialı göründüğü başlıklardan biriydi. Bu genel kabul yerle bir olmuştur. Burada yaşanan bozgunun sorumluluğu her şeyden önce bizzat Başkan Biden’a, ayrıca dışişleri, savunma bakanları ve istihbarat camiasının yöneticilerine çıkartılacaktır.
TALİBAN’IN GÖLGESİ BIDEN’I HEP İZLEYECEK
Teknolojinin, istihbaratın, askeri yeteneklerin en ilerisine sahip olmakla övünen, ekonomik üstünlüğüne güvenen dünyanın “süper gücü” konumundaki ülkenin karar alma mekanizması, yaptığı vahim hatalarla kendisini Afganistan’da gülünç duruma düşürmüştür. Bu görüntü bütün dünyanın gözünde ABD’nin ağırlığına büyük bir darbe indirmiştir.
Bu arada unutmayalım ki Afganistan’daki yeni kaos döneminin henüz başlangıç sahnelerini izliyoruz. Önümüzdeki günlerde, haftalarda Taliban’ın icraatının ilerlemesiyle birlikte, bu ülkeden uluslararası camiaya yansıyacak tahmin edilebilir bütün görüntüler Biden’a fatura edileceği için, Afganistan’ın gölgesi bundan böyle demokrat yönetimi hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır.
DÜNYA YENİ BİR TERÖR SARMALINA GİRER Mİ?
Meselenin düşündürücü taraflarından biri, ABD’nin çekilmesinin önümüzdeki dönemde uluslararası terör faaliyetleri açısından doğurması muhtemel sonuçlardır. Taliban’ın El Kaide başta olmak üzere birçok terör grubunu himaye ettiği, Afganistan’ın bu gruplar açısından güvenli bir barınak olduğu daha çok yakın zamanda BM raporlarıyla da ortaya konmuş bir gerçektir.
Ayrıca Taliban, 2020 anlaşmasında ABD’ye çekilmesi karşılığında terör gruplarını desteklemekten vazgeçeceği yolundaki taahhüdünü de yerine getirmemiştir. Şimdi Taliban’ın bütün ipleri eline almasıyla birlikte, terör gruplarının Afganistan’da çok geniş bir hareket serbestisi elde edeceklerini tahmin edebiliriz. Bu durum dünyayı yeni bir terör sarmalının içine itebilir. Bunun sonucu olarak daha az emniyetli bir dünyada yaşamaya hazır olmalıyız.
Galiba başa dönüyoruz. Taliban, uzun iç mücadeleler ve savaşlardan sonra 1996’da Afganistan’da iktidarını ilan etmesinin ardından El Kaide’nin burada daha da rahat hareket edebildiği bir ortam doğmuştu. Bunun sonuçları El Kaide’nin 2001 yılında New York’taki İkiz Kuleler’i vurduğu saldırıya kadar uzanmıştı. Bu da ABD’nin Taliban’a savaş ilan edip Afganistan’a devasa bir askeri güç sevk etmesiyle birlikte beraberinde yirmi yıl süren bir savaşı getirmişti.
Trump yönetiminin 2020’de Taliban’ı muhatap alıp masaya oturarak yaptığı anlaşma aslında yenilgiyi kabul ettiğinin bir belgesiydi. Önceki gün Kabil’in de düşmesiyle, kâğıt üstündeki yenilgi bu kez sahada da bütün dünyanın gözü önünde çarpıcı görüntülerle tescil edilmiştir.
ABD’NİN KÜRESEL LİDERLİK İDDİASINI SAKATLADI
Buradaki meselelerden biri, ileride Taliban ya da El Kaide gibi oluşumlar karşısında yeniden bir uluslararası seferberliğe girişmek ihtiyacı duyulduğunda, ABD’nin müttefik bulmakta zorlanacak olmasıdır.
Konu sadece teröre karşı işbirliğiyle sınırlı da değildir. Afganistan’daki çöküş, Biden yönetimi açısından dış politika alanında genel bir inandırıcılık sorunu yaratacaktır. ABD’nin çıkarları gereği herkesi her an ortada bırakabilecek bir ülke olduğu algısı iyice yerleşecektir. Demokrasinin güçlendirilmesini en önemli dış politika hedeflerinden biri olarak tanımlayan Biden’ın insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerleri yüceltme politikası da bu gelişmeden dolayı sarsılacaktır.
Afganistan’ı çağdışı bir zihniyete teslim edip, bu ülkede modernleşmeden yana olan insanları ve her şeyden önce kadınları, kız çocuklarını ortada korumasız bir şekilde Taliban’ın insafına bırakan ABD’nin demokrasi, hukuk söylemleri ne kadar güven yaratabilir ki?
Genel bir sonuç olarak, son hadise ABD’nin Batı dünyasına liderlik etme iddiasını zayıflatacaktır.
SİPARİŞ VERİLEREK ORDU İNŞA EDİLEMİYOR
Son olaylar değerlendirilirken altı çizilmesi gereken bir nokta daha var. ABD’li yetkililerin Afganistan’dan çıkarken dayandıkları en kritik hesaplardan biri, kendileri çekilseler bile geçen 20 yıldır yatırım yaptıkları Afgan ordusunun ve polis örgütünün pekâlâ ülkeyi Taliban’dan koruyabileceği varsayımıydı. Bu varsayımın dayanaksızlığı, inşa edilen Afgan ordusunun bir “kâğıttan kaplan” olduğunun ortaya çıkmasıyla anlaşılmıştır.
Ayrıca, Afgan ordusunda ciddi derece yolsuzluk yapılması ve bu yöndeki tespitlerin genelde hasıraltı edilmiş olması bir diğer sorundur. Her halükârda ordunun muharebe yeteneği yeterince ölçülmeden, bütün oyun planının bu problemli askeri yapı üzerinden tasarlanması, ABD’nin Afganistan fiyaskosunda rol oynayan önemli bir faktördür.
Yabancı bir ülkede milyarlarca dolar harcayıp toparladığınız insanlara düzenli maaş ödeyerek, onları modern silah ve üniformalarla donatıp eğitim yaptırmanın, bir ordu inşa etmek için yeterli olmadığı görülmüştür. Bir ordu için vazgeçilmez olan vatan kavramı çerçevesindeki ülkü birliği, hedefe odaklanma ve adanmışlık gibi unsurlar siparişle dışarıdan monte edilemiyor. Buradan çıkartılacak ders bütün Afganistan trajedisinin en düşündürücü sonuçlarından biridir.
Paylaş