Paylaş
İmamoğlu’nun bu sorumluluğu üstlenmesi, neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye’de siyasetin akışı, kuralların, kurumların işleyişi ve Türk demokrasisinin yolculuğu açısından pek çok hayati sonucu içinde barındırıyor.
Öncelikle, sandıklar üzerinde pek alışagelmedik boyutlar kazanan itirazlarla ilgili bütün süreçlerin demokratik sabırla yürütülmesi kayda değer bir olgunluk sınavı olmuştur. Bütün tartışmalara, yaşanan gerilimlere karşılık kurallar işlemiş ve İstanbul İl Seçim Kurulu mevzuata uygun bir şekilde seçimin galibine yetki belgesini takdim etmiştir.
Demokrasiler meşruiyetlerini ve gücünü iktidarın siyasi rakipler arasında sandıkta tecelli eden iradeye saygılı bir şekilde barışçı yoldan el değiştirebilmesinden alır. Türkiye’de 1950’de iktidarın seçim yoluyla CHP’den Demokrat Parti’ye geçmesi, keza 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığı’na Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın gelmesi nasıl demokrasi tarihimizin önemli dönüm noktaları olduysa, dün İstanbul Belediye Başkanlığı makamında gerçekleşen devir teslim töreni de aynı ağırlıkta bir siyasi hadisedir.
Türkiye’nin kültürel ve ekonomik başkenti olan en büyük kentinin belediyesi 25 yıla yakın bir süre muhafazakâr dünya görüşünün yönetiminde kaldıktan sonra sosyal demokrat muhalefetin kontrolüne geçmektedir, ülkenin başkenti Ankara ve diğer büyük metropollerde de yaşandığı gibi.
*
Kuşkusuz, AK Parti’nin yaptığı itiraz çerçevesinde Yüksek Seçim Kurulu’nun önümüzdeki günlerde İstanbul’la ilgili alabileceği bir seçim yenileme kararının tümden ihtimal dışı olmadığını not etmemiz gerekir. Ancak 15 milyonluk bir dünya şehrinde seçilmiş bir belediye başkanının koltuğa oturmasından sonra seçimin iptalinin yol açacağı sonuçları herkes büyük bir hassasiyetle tartmak durumundadır.
Bütün dünya ve kabul edelim ki Türk kamuoyunun da çok geniş bir kesimi, İmamoğlu’nun bu seçimi bileğinin hakkıyla kazandığına ikna olmuştur. Yaratılabilecek bir mağduriyet algısı İmamoğlu’nu muhtemelen daha da güçlendirecektir.
Konunun en hayati yönü şahısların ve partilerin çok üstündedir. Türkiye, 31 Mart 2019 itibarıyla bütün dünyaya demokrasisiyle ilgili bir başarı öyküsü sunmuş bulunmaktadır. Üzerinde yaşadığımız gezegende demokrasi rüzgârlarının hız kestiği, demokrasi güçlerinin zemin kaybettiği bir döneminin içinden geçiyoruz.
İşte böyle bir karamsarlık döneminde Türkiye, demokrasisini sandıkta etkili bir şekilde işletebilen, önde gelen metropollerinde köklü bir değişimi sandıkta barışçı yoldan hayata geçirebilen bir doğru demokratik model olarak bütün dünyayı şaşırtmıştır.
Türkiye’nin demokrasisindeki kusurlar nedeniyle sıkça eleştiriye uğraması alışageldiğimiz bir durumdur. Bu kez bu trafiğin tersi söz konusu. Yaşanmakta olan süreç aslında Türkiye’nin ‘yumuşak gücü’nün kendi içindeki başarısıdır. Bu yönüyle Türkiye’nin yumuşak gücü üzerinden bölgeye ve dünyanın dört bir köşesine kuvvetli bir demokrasi mesajı yayılıyor.
Özellikle Türk ekonomisinde son zamanlarda birbiri ardına meydana gelen kırılganlıklar dikkate alındığında, uluslararası finans sistemiyle bir güven ilişkisinin yeniden tesis edilmesi ihtiyacının belirdiği bir dönemde kuralların işlediği demokratik bir ülke görüntüsü Türkiye’nin elindeki en önemli kozdur.
*
Hayatta hiçbir şey başarının yerini tutmuyor. Bu çerçevede Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü gibi kısmen bir çevre ilçenin belediye başkanlığından gelerek neredeyse hiç tanınmadığı dev bir kentte bu kadar kısa bir zaman içinde kendisini anlatıp, görünürlük kazanarak seçimi kazanmış olması siyaset kitaplarında çok benzerine rastlanan bir öykü değil.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 Kasım 2018 tarihinde Hürriyet’te yayımlanan mülakatında arkadaşımız İpek Özbey’e İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylığı için Ekrem İmamoğlu’na sıcak baktığını açıkladığı ana kadar, doğrusu kendisi üzerinde konuşulan bir aday da değildi. Dahası, pek çok insanın bilmediği, duymadığı bir isimdi.
Dolayısıyla CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklandığında bir hayli riskli bulunan, eleştiriye uğrayan bu kararındaki siyasi öngörüsünün hakkını teslim etmek gerekir.
*
Türkiye’nin özellikle ekonomide ve dış politikada ivedilikle el atılması gereken bir dizi devasa sorunu göğüsleyebilmesi için öncelikle içte bir normalleşme dönemine girilmesi şart. Siyasi krizin sürdürülmesi, kutuplaşmanın derinleşmesi Türkiye’nin bu sorunlarla baş edebilme yeteneğini ciddi bir şekilde sınırlayacaktır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde dün gerçekleştirilen devir teslim töreninin, Türkiye’de yeni bir çatışma hattını yaratmaya değil, ülkenin her bakımdan fazlasıyla ihtiyaç duyduğu bir uzlaşı ve huzur ortamının başlangıcına vesile olması temenni edilir.
Paylaş