Paylaş
Soru şu: Karabağ sorununun çözümünde anlamlı bir ilerleme olursa, bu gelişme Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerde bir normalleşmenin önünü açabilir mi?
İlişkilerde normalleşmeyi Karabağ meselesinin çözümü ile ilişkilendiren bu gibi soruların, önermelerin Erivan’da pek sıcak karşılanmadığını en baştan belirtelim.
Mnatsakanyan, bu konuda şunları söylüyor:
“Zürih protokollerini parlamentoya götürdük ama sonra metinlerde olmayan bir önkoşul ile karşılaştık... Zürih protokolleri artık yok ama bu bizim yüzümüzden değil. Bu konuda net olalım. Siz (eski) Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın bu protokollerin hükümsüz olduğu yolundaki açıklamasını hatırlatıyorsunuz. Ama muhtemelen daha kâğıdın üzerindeki mürekkep kurumadan diğer taraf bunu hükümsüz bıraktığı için bu böyle... Çünkü, hiçbir zaman protokollerin hayata geçirilmesi yönünde bir ilerleme sağlanamadı. 2009’dan 2018’e kadar masamızda durdu, şimdi en başa döndük sanırım.”
Büyükelçi Mnatsakanyan, New York’ta Ermenistan’ın BM Daimi Delegesi olarak görev yaparken, geçen ilkbaharda Erivan’da gerçekleşen ‘kadife devrim’den sonra Nikol Paşinyan’ın kurduğu ulusal uzlaşı kabinesinde kendisini birden dışişleri bakanlığı koltuğunda bulmuş.
Paşinyan’ın ezici zaferiyle sonuçlanan pazar günkü seçimden sonra kurulacak hükümette yerini koruması beklenen Mnatsakanyan’ın yanıtları, ilişkilerin normalleştirilmesi başlığında yeni dönemde de bir değişikliğin olmayacağına işaret ediyor.
Geçen mayıs ayında işbaşına gelen ve pazar günü seçmenden yeniden yetki alan kadronun Türkiye ile ilişkiler konusundaki standart pozisyonu “Önkoşul olmaksızın görüşmeye hazırız” sözlerinde yatıyor. Oyların yüzde 70’ini alarak muazzam bir siyasi güç kazanan gazeteci kökenli Başbakan Nikol Paşinyan’ın seçimden sonraki basın toplantısında Türkiye hakkında ilk beyanı da bu doğrultuda oldu.
Paşinyan, “Daha önce de defalarca söyledim. Türkiye ile önkoşul olmadan doğrudan ilişki kurmaya hazırız. Umarım Türkiye de buna hazırdır” diye konuştu.
“Normalleşme önkoşula bağlı olamaz” mesajı, Türkiye’nin Erivan ile ilişkilerin önünün açılmasını Karabağ sorununun çözümüne bağlayan resmi pozisyonuna yanıt niteliği taşıyor. Burada ortaya çıkan anlaşmazlık, iki ülke arasında 9 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan ancak parlamentolarda onaylanmadığı için kadük kalan ‘diplomatik ilişkilerin kurulmasına’ ilişkin protokollerin başına gelenlerle yakından ilişkili.
Ermenistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasından bugüne iki ülke arasında diplomatik ilişki tesis edilmiş değil. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Azerbaycan sınırları içindeki Karabağ Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Ermenilerin bağımsızlık ilanı, ardından patlak veren savaşta Ermenistan’ın -Karabağ bölgesi dışında- ayrıca Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 14’ünü işgal etmesi büyük bir uluslararası krize dönüştü. Türkiye, bu gelişmelere tepki olarak 1993 yılında Ermenistan’la olan sınır kapısını kapattı. Buna karşılık, Ermenistan 1995’ten bu yana Türk hava sahasını kullanabiliyor.
Diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngören iki protokolün 2009 yılında dönemin iki ülke dışişleri bakanları Ahmet Davutoğlu ile Eduard Nalbantyan tarafından imzalanması, bu bakımdan önemli bir dönüm noktasıydı. Bu gelişme, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesine en çok yaklaşıldığı andı. Ancak iki ülkenin parlamentolarından geçmediği için protokoller hiçbir zaman yürürlüğe girmedi.
Metinlerin neden onaylanmadığı, süregelen bir tartışmanın konusudur. Ermenistan tarafı, Mnatsakanyan’ın da tekrarladığı gibi, Karabağ meselesinin protokollerde yer almadığını söylüyor. Buna karşılık, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, protokollerin imzasından beş ay önce 14 Mayıs 2009 tarihinde Bakü’ye yaptığı resmi ziyarette Azerbaycan Milli Meclisi’ne hitaben konuşmasında normalleşme ile Karabağ sorununu doğrudan ilişkilendirmiş, “Ne zaman ki Yukarı Karabağ tamamıyla Ermenistan’ın işgali altına girmiştir, ondan sonra kapılar kapanmıştır. Dolayısıyla bu ortadan kalktığında o zaman kapılar açılır veyahut biz Azeri kardeşlerimizle bu noktada mutabık kalmadığımız sürece bir adım atamayız. Bunlar birbirleriyle bağlantılıdır, ayrı düşünülemez” demişti.
Protokollere Erdoğan’ın bu tutumu almasından sonra imza atıldı. Türkiye bu çizgisini protokoller imzalandıktan sonra da kuvvetli bir şekilde korudu. Ermenistan ise normalleşmenin koşula bağlanamayacağını belirterek, protokollerin onay işlemini başlatmadı. Buna paralel bir şekilde TBMM’de bir adım atılmadı ve dosya böylelikle kilitlendi. Ve en son geçen mart ayında dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın protokolleri parlamentodan çektiklerini açıklamasıyla konu tümüyle kapanmış oldu.
Bu çerçevede Paşinyan’ın “İlişkileri önkoşulsuz normalleştirelim” demesi “Karabağ’ı ilişkilerimizde bir koşul olmaktan çıkarın” mesajını taşıyor. Türkiye’nin özellikle Azerbaycan ile ilişkilerinin yakınlığı ve yoğunluğu, ayrıca siyasi konjonktür dikkate alındığında, Ankara cephesinde böyle bir tutum değişikliğini beklememek gerekiyor.
Sonuçta, iki tarafın tutumları değişmeyince, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerdeki tıkanıklık sürüyor. Erivan’da aldığım izlenimler, bu kilitlenmenin artık Erivan cephesinde de yerleştiğini, süreklilik kazandığını gösteriyor. Kampanya döneminde Karabağ konusunda halkın onay vermeyeceği hiçbir çözümü kabul etmeyeceği hususunda kendisini bağlayan Paşinyan’ın en azından kısa dönemde bu başlıkta önemli bir esneklik göstermesini beklemek gerçekçi görünmüyor.
Bu durumda ilişkilerde kilitlenmenin gözle görülebilir bir gelecekte devam edeceğini objektif bir tespit olarak belirtmeliyiz. Normalleşmenin akıbeti bu aşamada meçhul bir alana girmiş gibi görünüyor.
Paylaş