Paylaş
Associated Press Ajansı’nın dün ‘Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne dayanarak geçtiği habere göre, El Kaide çizgisindeki Heyet Tahrir Üş Şam (HTŞ) ile silahlı Suriye muhalefetinde yer alan Nureddin Zengi Hareketi arasında bu bölgede 1 Ocak’tan sonra meydana gelen çatışmalarda ölenlerin sayısı 31’e yükseldi.
Bu habere göre, HTŞ militanları İdlib’in kuzeyindeki Dar et İzze kasabasının kontrolünü tümüyle ele geçirdi, ayrıca dört köye de hâkim oldu.
Savaşla ilgili gelişmeleri anlık bir şekilde duyuran ‘Suriye Savaş Haritası’ adlı web portalında dün yer alan bir haberde ise İdlib’de Halep’in hemen batısındaki Urum El Kubra yerleşiminde HTŞ’nin muhalif Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden 8 kişiyi infaz ettiği ileri sürülüyordu. Bu 8 kişinin ajans haberindeki 31 ölü toplamının içinde olup olmadığı açık değil.
Bu haberler yan yana getirildiğinde, İdlib’de HTŞ ile Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplar arasında sahada alan hâkimiyetine ilişkin kıyasıya bir çatışmanın yaşandığı ortaya çıkıyor.
Soçi Mutabakatı çerçevesinde kurulan ‘silahsızlandırma bölgesi’, Esad rejimi ile muhalifler arasında bir set çekip Suriye ordusunu İdlib’e dönük bir askeri harekâttan alıkoyarak, bir insani felaketi önleme anlamında etkili bir sonuç yarattı.
Bununla birlikte, İdlib coğrafyasında HTŞ ile Özgür Suriye Ordusu bünyesindeki muhalif gruplar arasında var olan sorunların aşıldığını söyleyebilmek mümkün değil.
Aslında Esad rejiminin İdlib’i hedef alan bir askeri harekâta girişmese de, bir süredir bölgenin güneyi ve batısındaki sınır hatlarını sürekli topçu ateşi altında tuttuğunu hatırlatmak gerekiyor. Ancak bu topçu ateşi, sahadaki sonucu değiştirecek bir yoğunluk taşımayan, daha çok İdlib’i baskı altında tutmayı, bayrak göstermeyi amaçlayan bir askeri faaliyet olarak görünüyor.
Şiddetli çatışmaların yaşandığı Dar et İzze, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolündeki Afrin bölgesinin hemen altında, Afrin’den gelen yolun Halep’e doğru kıvrıldığı stratejik bir mevkide yer alıyor. Bu kasabanın bulunduğu bölgede TSK’nın dört ayrı gözlem noktası var.
Bu arada, yine olayların yaşandığı Urum El Kubra yerleşimi, Halep’ten çıkan ve İdlib’e girdikten sonra Hama’ya doğru güneye kıvrılıp Şam’a doğru devam eden M5 otoyolunun 6-7 kilometre kadar batısında bulunuyor.
İdlib’deki gelişmelerden söz ederken, Soçi Mutabakatı’nın otoyollarının açılmasıyla ilgili sekizinci maddesinin uygulanması durumuna da kısaca göz atmak gerekiyor. Mutabakatın sekizinci maddesinde açık bir ifadeyle “M4-M5 otoyolu güvenliği yıl sonuna kadar sağlanacak ve trafiğe açılacak” hükmü yer alıyor.
M5 yolunun önemli bir yönü, İdlib’deki Sarakep yerleşimi kavşağında batıya doğru M4 otoyoluna da çıkış vermesi. M5’ten çıkan M4 otoyolu Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’ye kadar gidiyor.
Halep, Lazkiye ve Hama şehirlerinin hepsi bugün Esad rejiminin kontrolünde bulunuyor. Halep’in karayoluyla Lazkiye’ye ve ayrıca Hama- Humus üzerinden Şam’a bağlanabilmesi, M4-M5 otoyollarının açılmasıyla mümkün olabilecek. Bu maddenin uygulanması öncelikli olarak rejimi rahatlatacak, ancak aynı zamanda İdlib’de ekonomik hayatın canlanmasına yol açarak, burada normalleşmeyi de beraberinde getirebilecek.
Gelgelelim varılan mutabakata karşılık, bu yolun açılışı henüz hayata geçirilebilmiş değil. Burada ciddi bir güçlüğü, M4-M5 otoyollarının büyük ölçüde HTŞ’nin kontrol ettiği topraklardan geçmesi yaratıyor.
Geçen cumartesi günü Moskova’da yapılan üst düzey görüşmelerden sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “İdlib muhtırası gerçekten sükûnetin sağlanması ve siyasi sürecin işlemesi bakımından çok önemli bir mutabakattı. Bunun da uygulanması ve aksaklıkların giderilmesi konusunda da mutabıkız” diye konuştu. Bakan, bu sözleriyle uygulamada bazı “aksaklıklar”ın bulunduğunu kabul etmiş oluyor.
İdlib’deki duruma bakarken son bir noktanın altını çizmeden geçmeyelim. ABD’nin Suriye’den çekilme kararının ertesinde Türkiye’nin ilgisinin Menbiç’e ve Fırat’ın doğusuna yoğunlaştığı bir zamanlamada HTŞ’nin İdlib’de muhalefeti hedef alan hamlelere girişmesi dikkat çekicidir.
Paylaş