Paylaş
Bu mutabakat, İdlib’i büyük bir insani felaketin eşiğinden döndürdüğü için uluslararası camiaya derin bir nefes aldırdı. Buna karşılık, son haftalarda Soçi Mutabakatı’nın uygulanmasıyla ilgili bazı ciddi sıkıntıların patlak verdiği gerçeği artık gizlenemeyecek bir hale gelmiş bulunuyor.
Sıkıntılı durumu sahadan gelen bütün haberlerden, Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı ateşkes rejimi ihlallerine ilişkin günlük bildirimlerden, Türk yetkililerin ve daha çok da Rus yetkililerin muhtelif açıklamalardan anlayabilmek mümkün.
Peki İdlib’de gerçekte ne oluyor? Suriye’de muhalefetin ve radikal grupların çekildiği son kale olan bu vilayette korkulan çatışmaları önleyen Soçi Mutabakatı çatırdıyor mu?
Öncelikle belirtelim: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya lideri Vladimir Putin, geçen cumartesi günü Arjantin’deki G-20 zirvesi sırasında yaptıkları ikili görüşmeden İdlib’e ilişkin mutabakatın sürdürülmesi konusunda ortak iradelerini vurgulayarak ayrıldılar.
Yine de mutabakatla ilgili uygulamadaki sorunların bu ikili görüşmede gündeme geldiği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sayın Putin’in söylediği, Türkiye güvenlik güçleri ve askeri ile İdlib’de üzerine düşeni şu ana kadar yerine getirdi. Sadece HTŞ ile ilgili konularda bazı sıkıntılar var. Bundan dolayı onlar kendilerine göre bazı sıkıntılar öne sürdüler” diyerek, sıkıntıların varlığını gizlemedi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da geçen pazar günü verdiği bir TV mülakatında, görüşmede ele alınan bu sıkıntılara açıklık getirdi. Lavrov “Türk çalışma arkadaşlarımızın aktif bir şekilde süreklilik içinde yürüttükleri operasyonlara rağmen, 20 millik silahsızlandırılmış bölgeyi terk etmeleri yolundaki talebe aşırılıkçı grupların tümünün de kulak verdiğinin söylenemeyeceğine dikkat çektik” diye konuştu. Lavrov, bununla birlikte söz konusu grupların “bu çok kritik anlaşmayı sabote etmelerinin önlenmesi gereği”ni de vurguladı.
Rus tarafı, ısrarla El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’nın uzantısı olan HTŞ, yani Heyet Tahrir üş Şam örgütünden kaynaklanan sorunları gündeme getiriyor.
Türk tarafının değerlendirmesi, mutabakat sonrasında HTŞ’nin ağır silahlarını ve militanlarının büyük bir bölümünü silahsızlandırma bölgesinden çektiği yolunda. Ayrıca, terörist çizgideki HTŞ içinden Özgür Suriye Ordusu’na doğru bazı kopmalar yaşandığı biliniyor.
Ancak yine de HTŞ kaynaklı bir dizi ateşkes ihlalinin yaşandığı da somut bir olgudur. HTŞ, her şeye rağmen İdlib’de sahada önemli bir aktör olma vasfını hâlâ koruyor.
Sahaya bakıldığında, ateşkes ihlaliyle ilgili sorunların yalnızca HTŞ değil, aynı zamanda Esad rejiminden de kaynaklandığını söylemek gerekiyor. Son haftalarda rejimin özellikle İdlib’in güneyini sistemli bir şekilde günlük top atışlarıyla taciz ettiği, bu suretle silahsızlandırılmış bölge üzerinde bir baskı kurduğu ortada.
Suriye ordusunun topçu ateşi, Rusya’nın Esad rejimini bu saldırılardan caydırmak konusunda ne kadar çaba sarf ettiği sorusunu gündeme getiriyor. Soçi Mutabakatı’nın ikinci maddesi, “Rusya Federasyonu, İdlib’de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacak ve mevcut statüko korunacaktır” hükmünü taşıyor.
Rusya, altına imza attığı bu maddeyle Soçi Mutabakatı’ndan hiçbir zaman mutlu olmayan müttefiki Esad rejimini bu tür saldırılardan alıkoymakla yükümlü. Peki, Esad rejiminin bu hareketleri Rusya’ya rağmen yaptığı bir fırsatçılık mı, yoksa Rusya’nın göz yumduğu ihlaller mi?
Rusya’nın Esad rejimine bir şekilde göz yumduğunu düşünmek için yeterli neden var.
Ancak gelinen noktada, sahadaki bütün bu sorunlara karşılık, iki tarafın mutabakatı yaşatma ve kalıcı hale getirme konusunda artık kolay kolay geri çevrilemeyecek bir kader birliğine girdiklerini de belirtmek gerekiyor.
Bunun aksini düşünmek, mutabakattan çıkılması, yani Suriye rejiminin ve HTŞ gibi unsurların ellerinin serbest kalması anlamına geliyor. Bu da İdlib’de en çok korkulan senaryonun, yani büyük felaket senaryosunun yaşanması demek. Kimsenin böyle bir riski göze almak gibi bir lüksü yok.
Sonuçta Türkiye de, Rusya da bütün olumsuzluklara rağmen -uçak zaman zaman türbülansa girse de- bu mutabakatı sürdürmek durumundalar.
Paylaş