Paylaş
Bütün dünya gözlerini İdlib’e çevirmiş, Suriye’de 2011’den bu yana süregelen kanlı iç savaşın final sahnesinin başlaması için perdenin açılmasını bekliyor, derin bir endişeyle...
Ülkenin batısındaki bütün silahlı muhalif grupları Rusya’nın desteğiyle yenilgiye uğratarak güneyden kuzeye, ağırlıklı olarak da İdlib’e süren Suriye ordusu, muzaffer bir ruh hali içinde muhalefete son darbeyi indirme niyetiyle günlerdir İdlib’in sınırları boyunca tahkimat yapmakla meşgul.
‘Syria.liveuamap.com’ adlı, Suriye’de sahadaki gelişmeleri görüntüleriyle birlikte anlık yansıtan web sitesinden izlediğimiz kadarıyla, güneyden gelen Dördüncü Zırhlı Tugay’a bağlı unsurlar, geride bıraktığımız günlerde İdlib’in batı sınır hattının karşısında, Lazkiye’deki dağlık alanda kuzeye doğru hareket halindeydi.
Bu askeri hareketliliğin yaşandığı coğrafya Türkiye’nin yanı başında, Hatay Yayladağı’nın hemen bitişiğindedir. Üstelik bu askeri hazırlığın gözlendiği bölgenin karşısında, sınırın diğer tarafında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birbirine 15 kilometre mesafede iki askeri gözlem noktası bulunuyor.
Esad ordusu, bir taraftan da İdlib’in güneyindeki yerleşimleri sınırın karşısından sürekli topçu ateşi ile baskı altında tutuyor. Örneğin, İdlib’in güneyde en uç noktası olan Latamina kasabasında Suriye ordusunun topçu ateşi nedeniyle geçen salı sabahı bayram namazı kılınamadı.
Sınırın doğu cephesinde de hareketlilik gözleniyor. Bütün bu adımlar Suriye ordusunun İdlib’i batı, doğu ve güneyden kuşatmakta olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde, sınırın karşı tarafında da silahlı muhalif grupların ciddi bir askeri hazırlık içinde olduğunu anlıyoruz. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin sahadan gelen raporlarına bakılırsa, Heyet Tahrir üş Şam adlı El Nusra uzantısı örgütün lideri Ebu Muhammed El Julani daha geçen salı günü İdlib’in kuzeybatısında kendisine bağlı militanların askeri hazırlıklarını denetlerken görülmüştür.
İdlib’in çevresinde nefesler tutulmuştur. Herkes, Suriye ordusunun İdlib harekâtına başlayıp başlamayacağı sorusuna odaklanmıştır. Bu sorunun yanıtı büyük ölçüde Rusya lideri Vladimir Putin’in yöneleceği hareket tarzı ile belli olacaktır.
Bu gelişmeleri en yakından izlemek durumunda olan ülke Türkiye’dir. Çünkü, İdlib’de gelişmelerin hangi doğrultuda şekilleneceğinden -başta dev bir göç dalgası ihtimali olmak üzere- sonuçları itibarıyla en çok etkilenecek ülke Türkiye’dir.
Tabii İdlib’in Türkiye açısından çok hassas şu yönü de var: Astana mutabakatı çerçevesinde İdlib’de muhalefetle Esad rejiminin kontrolündeki bölgeyi ayıran sınır hattı boyunca dağılan toplam 12 askeri gözlem noktasında, Türk askerleri, çatışmasızlığı gözetmek üzere nöbet tutuyor.
Hemen karşılarında tahkimat yapmakta olan Esad’ın ordusu, arkalarında ise benzer bir hazırlık yürüten Esad muhalifi cihatçı silahlı örgütlerin militanları var.
Her biri birer bölük büyüklüğündeki bu gözlem noktalarının beton bloklarla çevrelenmekte oluşu, Türkiye’nin askerlerini korumak amacıyla güvenlik önlemlerini sıkı tuttuğuna işaret ediyor.
Endişe edilen olur ve Esad’ın ordusu İdlib’e doğru topyekûn bir hamle yaparsa, genel kanı Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından sonraki en sert savaşın yaşanacağıdır.
BM Dünya Sağlık Örgütü’nün gözetiminde sahada çalışan sağlık kuruluşlarının ağustos ayı başındaki resmi raporuna göre, böyle bir çatışmanın tetikleyebileceği bir toplu göç hareketinde İdlib ve civarında yerinden olması beklenen insanların alt sınırı 250 bin, üst sınırı ise 700 bin olarak tahmin ediliyor.
BM’nin İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nden (OCHA) önceki gün aldığım resmi rakamlara göre, İdlib ve civarında toplam 3.9 milyon insan yaşıyor. OCHA, salt İdlib’in sınırları içinde yaşayan insan sayısını 2.4 milyon olarak veriyor. Bu sayının yarısı, yani 1.2 milyon insan, Suriye’nin başka yerlerinden buraya göç etmiş, yani yerinden olmuş kişiler.
Sonuçta 2.4 milyon insan, silahlı muhalefet örgütlerine bağlı binlerce, on binlerce militan, savaşın akışı içinde her türlü provokasyona açık bir şekilde Türkiye’nin bitişiğindeki İdlib’de sıkışmış durumdadır.
Korkulan gerçekleşir ve bir kıvılcım çakarsa ne olur?
Diplomasi ve müzakereler sonuç getirmediği takdirde, bu sorunun kapıyı araladığı ihtimallerin her biri karşımıza ürkütücü bir dizi senaryo çıkarıyor. Bu senaryoları ayrı bir yazıda ele alacağız.
Paylaş