Paylaş
Üzerinde yaşadığımız gezegeni ağır ağır kaplayan, sinsice yerkürenin her noktasına yayılan bir kâbusun içinde savruluyoruz.
Pek çoğumuzu korunaklı mevkilerimizden söküp alan o büyük dalganın bizi nereye savuracağı hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bir korku filminin içine rehin düşmüş gibiyiz ve biliyoruz ki ekranın kumandası bizim elimizde değil.
Gelecek, artık hepimiz açısından bir boşluk halinde çoğalan koyu bir belirsizliğin adıdır. O düşünceyi aklımızdan ne kadar uzak tutmak istesek de, daha sıkıntılı günlerin, yaşanacak büyük acıların biraz uzağımızda bizi beklediğini pekâlâ biliyoruz.
Yirminci yüzyılın dünya savaşlarını daha önce kitaplardan okuyarak öğrenmiştik. İzlediğimiz belgesellerde geçmişe ait bir parantezin içinde, çok uzağımızdaydılar. Bu kez yaşıyoruz.
Her akşam rutin bir şekilde güncellenen vaka ve ölüm istatistikleri, küresel grafiklerde inatla yukarı doğru tırmanan ölüm eğrileriyle birlikte bir karabasan halinde bizi kuşatmaya, içine doğru çekmeye devam ediyor.
*
Herkesi bir şekilde eşitliyor. Kıtaları, ülke sınırlarını, şehirleri, kasabaları, köyleri hiçbir engel tanımadan aşıyor ve insanları rengine, cinsiyetine, yaşına, statüsüne, sosyal sınıfına bakmadan tek tek vuruyor.
Zengin ile fakir aynı noktada buluşuyor; aynı korku eşiğini paylaşıyorlar. Ayakta kalabilmek, kendini koruyabilmek dürtüsü, beka kaygısı herkesi aynı ortak paydanın içine sokuyor.
Kitlesel felaketler, salgınlar yakın zamana kadar uzak kıtalarda, daha çok da Afrika’da yaşandığını bildiğimiz, duyduğumuz hadiselerdi. Akşamları evlerimizde televizyon bültenlerinde karşımıza çıktığında daha renkli, daha eğlenceli bir kanala geçmek için hemen atlamayı tercih ettiğimiz haberlerdi bunlar. Bakın, şimdi hepimiz aynı kanalda buluştuk.
Tıbbın en ileri olduğu gelişmiş ülkeler de ona rehin düşüyor, tıbbi imkânları yetersiz az gelişmiş ülkeler de. Küresel bir ortak kırımın içinden geçiyoruz.
*
Bugünkü şiddetli depremi atlatabildiğimiz takdirde, bütün belirsizliklerine rağmen yine de yeni bir geleceğe adım atabilmeyi ümit edeceğiz.
Meçhul bir tarihte başlayacak olan bu gelecek kapılarını bize yavaş yavaş açacak. Belki çok uzun bir süre kaotik bir zeminde seyredecek. Belki de yaşanacak bütün sert sarsıntılara rağmen ağır bir seyir içinde yeni bir dengenin yerleşeceği bir zaman kesitine gireceğiz insanlığın tarih içindeki yolculuğunda.
Kurulabilirse, pek çok şey farklı olacak, bugüne ait her şey tersyüz olacak o yeni geleceğin evreninde. Birçok alanda, disiplinde genel doğru kabul edilen ölçülerin, normların tersyüz olduğuna tanıklık edeceğiz. Ekonomi adına, yönetim adına yerleşik öğretilerin, düşünce kalıpların çoğu bir tarafa bırakılacak.
Devletin bizzat kendisinin, sosyal görevlerinin, bu çerçevede refahın paylaşımının, devlet ile vatandaş arasındaki ilişkinin yeni baştan tanımlanacağı bir dönem olacak bu. Muhtemelen bugünden öngöremediğimiz toplumsal işbirliği mekanizmaları ve organizasyonlar ortaya çıkacak. İyimser olursak, bilimin daha çok önemsendiği, bilim adamlarına daha çok kulak verildiği, onların daha çok saygı gördüğü bir dönem...
Geleceğin içinde neler sakladığını bilmiyoruz insanlık için. Her şeye rağmen gelecek soyut bir özne değil. Onu şekillendirecek, yaratacak olan da yine bizleriz.
*
Ancak geleceğe uzanmadan önce aşmamız gereken bir köprü var. Yakalandığımız felaketi göğüslerken bütün insanların zorlu bir sınavdan geçeceğine şüphe yok. Öncelikle de insanlık ölçülerimiz, değerlerimiz bu sınavdan geçecek.
Toplumsal dayanışmanın, yardımlaşmanın, zorda olanlara sahip çıkmanın her zamankinden daha çok önem kazanacağı, ön plana çıkacağı bir sınav olacak bu. Bu sınavı nasıl vereceğimiz aynı zamanda yeni geleceği inşa etme gücümüzü de belirleyecek.
Bunu yaparken öncelikle umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Virüs metabolizmamıza, hücrelerimize girse bile, onun umutlarımıza nüfuz edebilmesini önleyebilmek bizim elimizde.
Şimdi umutlarımıza her zamankinden daha kuvvetli bir şekilde sarılma zamanıdır.
Paylaş