Paylaş
AB’ye üye 27 ülkenin liderleri, topraklarını işgal eden Rusya’ya karşı savaşmakta olan Ukrayna’nın Birliğe “Tam Üye Adayı” olarak ilan edilmesini kararlaştırdılar.
Rusya’nın baskısını ve savaşın bütün basıncını üstünde hisseden Moldova da Ukrayna’nın güney sınırındaki komşusu olarak aynı statünün verildiği ikinci ülke oldu bu zirvede.
İşgal ettiği ülkenin AB’ye tam üye adayı ilan edilmesinin Batı tarafından savaş döneminde Rusya’ya verilmiş en kuvvetli mesajlardan biri olduğu hususunda tereddüt yok. Karar, Ukrayna’nın bundan sonraki doğrultusunun demokrasi, hukukun üstünlüğü değerleri ve pazar ekonomisini esas alan AB dünyasına yöneleceğini duyuruyor.
The New York Times gelişmeyi aktarırken, AB’nin bu kararının, Ukrayna’yı yıllardır Batı ile bağlarını güçlendirmekten alıkoymaya, kendi yörüngesinde tutmaya çalışan Rusya Lideri Vladimir Putin’e verilen ağır bir karşılık olduğuna dikkat çekti.
Tabii Ukrayna’nın üyeliğinin kısa zamanda gerçekleşmesi beklenmiyor. Burada önem taşıyan husus, Batı tarafından Ukrayna halkına geleceklerine dönük bu perspektifin verilmesiydi. Türkiye de AB’nin 1999 yılı sonunda düzenlenen Helsinki Zirvesi’nde tam üye adayı statüsünü almıştı.
NATO’NUN GENİŞLEME ADIMI BELİRSİZLİK İÇİNDE
AB Zirvesi’nden sonra bugünlerde kritik bir zirve daha var. Önceki günkü zirveye katılan AB liderlerinin çoğunluğu (27’sinden 21’i), önümüzdeki hafta çarşamba ve perşembe günleri Madrid’de yapılacak olan NATO Zirvesi’nde de bir araya gelecekler. Bu kez onlara masada ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Türkiye gibi AB dışındaki 9 ülkenin liderleri de katılacak.
Madrid Zirvesi’nin en hassas gündemini ise Finlandiya ve İsveç’in, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine duydukları güvenlik kaygıları nedeniyle geçen mayıs ayında NATO’ya ilettikleri üyelik başvurularının akıbeti oluşturacak.
Ukrayna’nın AB tam üye adaylığını tescil ederek önemli bir hamle yapan Batı dünyası, bu kez Madrid Zirvesi’nde bu iki ülkenin başvurularını onaylayarak Rusya Lideri Putin’e etkili bir karşılık daha vermek istiyor.
Savaş dönemine rastlamasının yanı sıra coğrafya faktörü de dikkate alındığında, Finlandiya ve İsveç’in muhtemel katılımlarının NATO tarihinin en stratejik genişleme adımlarından biri olacağı hususunda tereddüt yok. Finlandiya, Rusya ile 1.300 kilometreyi aşan bir kara sınırı paylaşıyor.
Peki, NATO önümüzdeki hafta Putin’e bu mesajı verebilecek mi?
Sorunun yanıtı bu aşamada bilinmiyor. Yanıtın hangi yönde şekilleneceği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki hafta ortasında vereceği karara bağlıdır.
TÜRKİYE BAŞVURULARIN İŞLEME KONULMASINI ASKIYA ALDI
NATO içinde tasarlanan strateji, Madrid Zirvesi’nin Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri onaylanarak ittifakın kapısından içeri alındıkları zirve olarak tarihe geçmesiydi.
Yaşanan belirsizliğin nedeni, Türkiye’nin PKK/YPG ve FETÖ gibi terör örgütlerinin Finlandiya ve İsveç’teki faaliyetlerinin sonlandırılması, bu ülkelere iletilen suçlu listelerindeki isimlerin Türk makamlarına iadesi, ayrıca silah ihracatına konan kısıtlamalarının kaldırılması gibi talepleri masaya getirerek, başvuruları veto etmesinden kaynaklanıyor.
NATO’da kararlar oybirliği ile alındığından, bir üyenin herhangi bir mutabakata katılmadığını belirtmesi ittifakın o konuda hareket edebilmesini önlüyor.
Nitekim Finlandiya ve İsveç’in 18 Mayıs tarihinde NATO’ya üyelik başvurularını resmen yapmalarından sonra ittifak içinde gerekli prosedürleri başlatmak üzere yürütülecek hazırlık çalışmaları Türkiye’nin itirazı nedeniyle askıya alınmıştır.
Ardından bir aydır Türkiye ile bu iki ülke arasında NATO ekseninde yürütülen müzakere sürecine tanıklık ediyoruz. Ancak yapılan açıklamalara bakılırsa müzakerelerde henüz Ankara’nın beklentilerini karşılayacak bir noktaya gelinmiş değildir.
İNGİLTERE KRİZİN AŞILMASI İÇİN AĞIRLIĞINI KOYMAYA ÇALIŞIYOR
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun önceki gün Ankara’yı ziyaret eden Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Elizabeth Truss ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklama en azından bir başlıkta hareketliliğe işaret ediyor.
Çavuşoğlu’nun açıklamasına bakılırsa, yeni bir gelişme önümüzdeki hafta NATO Zirvesi sırasında NATO’nun güney kanadında terörle mücadele başlığı altında bir oturum düzenlenecek olmasıdır. Bakan, bu gelişmeyi “önemli bulduklarını” belirtmiştir. Bu oturum Türkiye’ye zirve sırasında terör konusundaki rahatsızlığını, beklentilerini detaylı bir şekilde anlatma fırsatını sağlayacaktır.
Bu arada Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı’nın Truss’un Ankara ziyareti kamuoyuna genellikle Ukrayna savaşı çerçevesindeki “Tahıl Koridoru” meselesi üzerinden yansımakla birlikte, Ankara’ya NATO’da yaşanan sorun konusunda önemli bir mesaj getirdiği de görülüyor.
Truss, Çavuşoğlu’nun yanında yaptığı açıklamada “Önümüzdeki hafta yapılacak NATO Zirvesi’nin hazırlığı için Türkiye ile çalışıyoruz. İttifakın açık kapı politikası bir vazgeçilmez ilke olarak kalmalıdır. Birleşik Krallık, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğini kuvvetle desteklemektedir. Her ikisinin katılımının ortak savunma ve güvenliğimizi güçlendireceğine inanıyoruz. Şimdi güçlü olma, taahhütlere bağlılık ve birlik zamanıdır” diye konuşmuştur.
Truss, Ankara’ya Savunma Bakanı Ben Wallace ile birlikte gelmiştir. NATO’nun kilit ülkelerinden Birleşik Krallık’ın Ankara’ya dışişleri ve savunma bakanlarını birlikte göndererek, NATO zirvesinin hemen öncesinde krize çözüm bulunması yönünde ağırlığını koymaya çalıştığı anlaşılıyor.
ZİRVE MUTABAKAT OLMADAN AÇILABİLİR, ANCAK...
NATO devlet ve hükümet başkanlarını önümüzdeki çarşamba günü Madrid’de bir araya geldiklerinde ne bekliyor? NATO liderleri önlerinde bulacakları zirve bildirisine ilişkin taslakta, Finlandiya ve İsveç başvurularına yer verilecek paragrafın anlaşma olmadığı için boş bırakılması muhtemeldir.
Bütün mesele, toplantının biteceği perşembe gününe kadar bildiri taslağının bu bölümü ve bunun gerisindeki çerçevenin esasları üzerinde bir uzlaşıya varılıp varılmayacağıdır.
Bu tür zirvelerde her şeyin son ana kadar “uçurumun kenarında” giderek ortada kalması ve nefesler tutularak çözümün son dakikada bulunması karşılaşılmamış bir durum değildir.
Bununla birlikte, bir uzlaşı bulunamadığı takdirde Madrid Zirvesi’nin herhangi bir mutabakata varılmadan kapanması ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
Ancak böyle bir sonucun NATO Zirvesi açısından uluslararası camiada büyük bir başarısızlık olarak görüleceğine şüphe yoktur. NATO, Ukrayna’yı işgal eden mütecaviz Putin karşısında dayanışmasını koruyamamış bir ittifak görüntüsüyle algılanacaktır.
Bunun gibi Batı kamuoylarında, karar verici çevrelerde Türkiye’nin Batı’ya dönük stratejik aidiyetiyle ilgili önemli bir tartışmanın ortalığı kaplaması da şaşırtıcı olmayacaktır. Batı medyasında yapılan yayınlar bu aidiyeti sorgulayan bir bakışın zaten zemin kazanmakta olduğunu gösteriyor.
KRİZE MAKUL BİR ORTA YOL FORMÜLÜ BULUNABİLİR Mİ
Burada en kötü durum senaryosunu önlemek üzere son ana kadar pek çok aktörün devreye girmesi ve zirve sırasında yoğun bir ikili görüşme trafiğinin yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu arada dikkat çekici bir husus ABD’nin en azından kamuoyu karşısında bu konuda aktif bir şekilde devrede olduğu izlenimini vermekten uzak durmasıdır. Bu çizginin ABD Başkanı Joe Biden Madrid’e ayak bastıktan sonra da sürüp sürmeyeceğini bu aşamada bilemiyoruz.
Kuşkusuz, Rusya Lideri Putin’in kendisini çok yakından ilgilendiren NATO içindeki bu gerilimi pür dikkat izlediğine şüphe yoktur.
Bu noktada zirve kapanana kadar hem Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili beklentilerine karşılık veren, aynı zamanda ittifakının ortak tutum almasını tehlikeye düşürmeyecek makul bir uzlaşı formülünün geliştirilebilmesi bütün tarafların çıkarına olacaktır.
Paylaş