Paylaş
Davanın Türkiye’de yargı reformu çalışmalarının ivme kazandığı, yargı bağımsızlığı, tutukluluk tedbirleri, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı, iddianamelerin kalitesi gibi konuların Türk kamuoyunun gündemine geldiği bir döneme rastlaması bir bakıma anlamlı bir tesadüftür
*
Savcılık makamı, davanın 16 sanığının hepsi hakkında başka suçların yanı sıra ‘Hükümeti devirmeye teşebbüs’ iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediyor. Pazartesi günkü ilk duruşma bu sanıklardan tutuklu olan ikisinin ilk kez hâkim karşısına çıkacak olmaları bakımından da önemlidir. Davanın sanıklarından yalnızca Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu tutuklu bulunuyor.
Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde gözaltına alınmış, 15 günlük gözaltı süresinden sonra 1 Kasım 2017’de tutuklanmıştır. Hakkındaki iddianame ise tutuklanmasından tam 476 gün sonra 19 Şubat 2019 tarihinde sonuçlanmıştır. Kavala, hakkındaki suçlamaların neredeyse tümünü iddianame açıklandığında öğrenmiştir. Tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne konmasından tam 601 gün sonra hâkim karşısına çıkacaktır.
Yiğit Aksakoğlu da aynı organizasyonun bir mensubu olmakla suçlanarak, yürütülen soruşturma çerçevesinde bir grup aydın ve sivil toplum aktivisti ile birlikte 16 Kasım 2018 tarihinde gözaltına alınmıştı. Bu gözaltı dalgasında tutuklanan yalnızca kendisi olmuştur. Aksakoğlu tutuklandığı 17 Kasım 2018 tarihinden tam 220 gün sonra mahkemeye çıkacaktır.
*
Pazartesi günü duruşma salonunun sanıklara ayrılan bölümünde ilginç bir durum yaşanacaktır. İddianamenin (1) numaralı sanığı Kavala ile (15) numaralı sanığı Aksakoğlu ilk kez tanışıp el sıkışacaklardır. İddianamede zaten ikisi arasında işbirliği olduğuna ilişkin kuvvetli bir delile rastlanmıyor. Öne sürülen tek delil, Aksakoğlu’nun Kavala’nın ofisinin sabit hattını 2012 yılında bir kez aramış olmasıdır. Delil dosyasına göre bu görüşme 35 saniye sürmüştür.
Aksakoğlu’nun sekiz aydır devam eden tutukluluğu kamuoyunda yeteri kadar fark edilmemiştir. Sivil toplum alanında çalışan, bu arada ‘şiddet içermeyen eylemler’ alanında da uzmanlığı olan Aksakoğlu, “Gezi olaylarının devamını sağlamak ve derinleştirmekle ilgili faaliyetler yürütmekle” suçlanıyor.
Hakkındaki delillere bakıldığında, Taksim Gezi Parkı hadiselerinin bitmesinden sonra 2013 yaz aylarındaki bir dizi sivil toplum etkinliğinin içinde yer aldığı görülüyor. Hakkındaki delillerin hepsi de 26 Haziran 2013 tarihinden sonraki dönemde, yani Gezi Parkı’nın 15 Haziran 2013’te boşaltılmasının ardından elde edilmiş. Sivil toplum faaliyeti çerçevesinde, şiddet içermeyen çalışmaların doğrudan ‘hükümeti devirmeye teşebbüs suçu’ olarak kabul edilmesi halinde, 2013 yazında Gezi sonrasında benzer toplantılara, forumlara katılan binlerce, binlerce insanın da aynı suçtan yargılanması gerekecektir.
*
Kuşkusuz 657 sayfa tutan iddianameyi tek bir yazının sınırları içinde değerlendirebilmek mümkün değil. Ancak önemli gördüğüm bir noktanın altını özellikle çizmek istiyorum. Kavala, iddianamede “Gezi kalkışmasının organizatörlüğü ve finansörlüğünü yapmakla” suçlanıyor. O zaman iddianamenin Kavala’nın Gezi gibi birçok büyük toplumsal hadiseyi lider konumuyla nasıl organize ettiğini, planladığını delilleriyle ikna edici bir şekilde ortaya koyması gerekiyor.
İddianamenin sıkıntılı başlıklarından biri de burada beliriyor. Bir kere, Kavala ile ilgili telefon dinleme kayıtlarının hepsi de 30 Mayıs 2013 sonrası döneme ait. Yani Gezi hadiselerinin fiilen 27 Mayıs 2013’te başlamasından sonrasını kapsıyor. Bu durum zaten Gezi’yi nasıl organize ettiği, planladığı meselesini zaten büyük ölçüde boşlukta bırakıyor.
Dünyanın muhtelif yerlerinde benzer direniş hareketlerini organize etmekle suçlanan merkezi Sırbistan’daki OTPAR adlı kuruluşun yöneticisi İvan Maroviç’in Gezi olaylarından önce İstanbul’a gelmiş olması da -dış bağlantı bağlamında- iddianamenin en tartışmalı tezlerinden biri. Ancak bu şahıs Türkiye’yi ziyaret etmiş olsa bile, kendisinin ‘Gezi’nin organizatörü’ Kavala ile görüştüğüne ilişkin hiçbir delil yer almıyor iddianamede.
*
Hatırda tutmamız gereken bir nokta da, iddianamedeki delillerin çok büyük bir bölümünün aslında 2013 yazında o tarihte görev yapan FETÖ’cü savcılar ve polisler tarafından toplanmış olmasıdır.
Gezi davası, açıklanan yargı reformu paketinde ulaşılması hedeflenen ölçütlerin sınanması bakımından da bir mihenk taşı işlevi görecektir.
Paylaş