Paylaş
Güler’in TBMM’deki açıklamaları, gerek önümüzdeki on yıllarda Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçağı envanterinin nasıl bir görüntü kazanacağı sorusu, gerek Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemleri meselesine bulunacak çözüm konusunda da önemli ipuçları içeriyor.
Bu tespitlerimizi şu başlıklar altında açabiliriz:
*
Türkiye’nin 2024 yılı başında İsveç’in NATO’ya katılımına dönük vetosunu kaldırması, Biden yönetiminin bunun üzerine Türkiye’ye F-16 satışı konusunda Kongre’ye olurunu bildirmesinin ardından değindiğimiz dosyalardaki gelişmeler süratli bir seyre girmişti.
Türkiye, ABD’ye A) Toplam 40 adet ‘4.5’uncu nesil’ yeni F-16 Block Viper uçağı, B) Envanterindeki mevcut F-16’ları modernize etmek üzere 79 adet VIPER kiti ve C) Aynı zamanda bu uçaklarla bağlantılı olarak muhtelif mühimmat ve yedek parça talebinde bulunmuştu.
Geçen haziran ayında Türkiye ile ABD arasında bu taleplerle ilgili bir çerçeve anlaşma imzalanmıştır. Güler, önceki gün komisyonda F-16’ların başlangıç ödemesi olarak ABD’ye 1.4 milyar dolar yatırıldığını da bildirmiştir.
Bu konudaki mutabakat yapıldığında çıkan muhtelif haberlerde bütün paketin büyüklüğü 23 milyar dolar olarak hesaplanmaktaydı. Buna karşılık Güler, önceki akşam komisyonda yaptığı açıklamada, 79 adet F-16’nın ABD’den sağlanacak kitlerle Türkiye’de modernize edilmesi planından vazgeçildiğini duyurmuştur.
Güler, “Bu 79 taneden şunun için vazgeçtik: F-16 modernizasyonunu TUSAŞ tesislerimiz, kendisi yapabilecek durumda. Dolayısıyla onları oraya devrettik” diye konuşmuştur.
Bu durumda Güler’in belirttiğine göre, paketin daraltılmış yeni şeklinde 40 F-16 uçağı ve bir de “özellikli mühimmat” söz konusudur. “Onları alacağız” diyen Güler, paketin “tamamının 6.5-7 milyar dolar olacağını” söylüyor.
Güler, paketin son halinde yeni F-16 uçaklarıyla gelecek yedek uçak motor sayısı meselesine girmiyor. Bu sayı yüksek tutulduğu takdirde, Milli Muharip Uçağı KAAN’ın en azından başlangıç dönemindeki motor sorunu da pekala çözüme kavuşabilir.
*
Neresinden bakılırsa bakılsın, paketin küçülmesiyle bu durumda maliyet 23 milyar dolardan 7 milyar dolara inecektir. Aradaki fark, 16 milyar dolara karşılık geliyor.
Peki F-16 paketinden ayrılacak olan bu kaynak nereye gidecektir?
Milli Savunma Bakanı’nın açıklamalarında, bu sorunun yanıtlarının bir bölümünü bulmak mümkün.
Bir kere, ortaya çıkacak bu kaynağın belli bir bölümünün modernize edilecek F-16’ların yeni AESA radarlarının ve görev bilgisayarlarının Türkiye’nin kendi imkanlarıyla üretilmesine dönük projelere tahsis edileceğini tahmin edebiliriz.
Bir diğer önemli harcama kalemi olarak İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya konsorsiyumunun imal ettiği ‘4.5’uncu nesil’ Eurofighter uçaklarının alımı beliriyor. Toplam 40 uçaklık bir paket üzerinde duruluyor.
Hava Kuvvetleri’nde bir “çeşitlilik istendiğini” belirten Güler, konsorsiyumdaki ilk üç ülkenin olurunu bildirmesine karşılık Almanya’nın tutumu nedeniyle sıkıntı yaşandığını hatırlattıktan sonra “Almanya ile ilgili izinleri çıkardıklarını ifade ettiler. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor” diye konuşuyor. Yani bu proje de olumlu bir çerçeveye girmiştir.
*
Türk Hava Kuvvetleri’nin geleceğine dönük planlamasında bir diğer önemli kalem olarak ‘Beşinci nesil’ F-35 savaş uçakları beliriyor.
Hatırlanacaktır, Türkiye 2019 yılında Rusya’dan S-400’leri aldığı için aynı yıl ABD yönetimi tarafından ortak üreticisi olduğu F-35 programından çıkartılmıştı. O tarihte F-35’lerin yüzlerce parçası Türkiye’de imal edilmekteydi.
Bu konudaki kayda değer bir değişiklik, F-35’lerin yeniden gündeme girmiş olmasıdır. Bakan, ABD’yi kastederek “Onlar şimdi kendileri F-35 verebileceklerini söylüyorlar” diye konuşuyor. Bakana göre, bunun nedeni “Türkiye’nin kendi milli uçağını yapabileceğini ve bunun uçtuğunu görmeleridir.”
Güler, “Şimdi biz hem üretim payımızın tekrar bize verilmesinde ısrar ediyoruz. Hem de toplam 40 tane de F-35 almak için isteğimizi bildirdik” diyor.
*
Milli Savunma Bakanı’nın sözleri yepyeni bir durum yaratıyor; özellikle kendisinin geçmişte F-35 uçaklarına mesafeli baktığı göz önünde bulundurulduğunda.
Örneğin, bundan bir yıl önce aynı komisyonda 16 Kasım’da yapılan yine bakanlık bütçesi görüşmelerinde F-35’lerde yaşanan teknik problemleri hatırlatarak, “Bu F-35 konusu hakikaten Türkiye’de bizim oturup düşünmemiz gereken bir konu” diye konuşmuştu Güler.
Bakan, daha sonra Türkiye’nin kendi (Beşinci nesil) milli savaş uçağını (KAAN) imal etme alanında sağladığı gelişmelere dikkat çekerek, şöyle devam etmişti:
“Biz hakikaten F-35 almalı mıyız, yoksa biz KAAN uçağı için biraz daha sabretmeli miyiz? Kendi yerli, milli uçağımızı kullanmak dururken, F-35’i kullanabilir miyiz, kullanmalı mıyız? Benim şahsi görüşüm şu: kesinlikle alma taraftarı değilim...”
Türkiye, bir yıl zarfında bu çizgiden, ABD’den 40 adet F-35 satın alma talebinde bulunma noktasına gelmiştir. Bunun önemli bir nedeni, Biden yönetimi geçen ocak ayında Kongre’ye Türkiye’ye 40 yeni F-16 savaş uçağı ve modernizasyon kitleri için bildirimde bulunurken, Yunanistan’a da ‘Beşinci nesil’ F-35 savaş uçağı verilmesi için başvurmasıydı.
Bu durumda, Türkiye ‘4.5’uncu nesil’ F-16 yeteneklerini kazanırken, Yunanistan ‘görünmezlik’ özelliğine sahip olan bir sonraki ‘Beşinci nesil’ F-35’lere sahip olacaktır.
Türkiye’nin ‘Beşinci nesil’ kategorisindeki kendi milli savaş uçağını yapmasına kadar geçecek zaman süresi içinde, Yunanistan’ın aynı nesil savaş uçaklarında F-35’ler nedeniyle Türkiye karşısında belli bir avantaj kazanacak olmasının, Ankara’nın F-35’lere bakışındaki değişiklikte oynadığı tahmin edilebilir.
*
Dikkat çekici olan, yalnızca yeni F-35 alımı talebi değildir. Güler’in açıklaması, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 aldığı için çıkartıldığı F-35 ortak üretim programa beş yıl sonra geri dönmek istediğini de gösteriyor.
Buradaki muhtemel bir sıkıntı, Türkiye’nin programdan çıkartılmasından sonra yapılan yeni bir üretim planlamasıyla Türkiye’deki bir dizi firmanın ürettiği parçaların imalatının başka ülkelere kaydırılmış olmasıdır.
Yeniden aynı eski üretim modeline dönülebilmesinin çok kolay gözükmediğini söylemek hata olmaz.
Ayrıca, gerek F-35 üretim programına dönüş gerek bu uçakların doğrudan alımı için, bir şekilde S-400 meselesinin de çözüme bağlanması gerekecektir. Bakan, bu konuda şunları söylüyor:
“Şimdi bu son Amerikalılarla görüşmelerimizde S-400’lerle ilgili de işte ‘şunu yapacaksınız, bunu yapacaksınız...’, hepsini reddettik. Şu anda halen bizim kabul ettiğimiz merkezde olmak kaydıyla Amerikalıların da herhangi bir itirazı kalmadı S-400’lerle ilgili...”
Güler’in bu ifadesinden ABD tarafının S-400’lere çözümü bir “kayıtla”, yani koşulla kabul ettiği anlaşılıyor. “Kabul ettiğimiz merkez” ifadesiyle, bugün S-400’lerin bulunduğu Ankara Mürted Üssü kastediliyor olmalıdır.
*
Bakan’ın sözlerinde bu yönde bir açıklık olmamakla birlikte, ABD ile bir süredir yürütülen müzakerelerde S-400’lerin Türkiye’de bulundurulması, ancak faal hale getirilmemesi yolunda bir formül üzerinde durulduğu diplomatik çevrelerde konuşuluyor.
Buna göre, ABD’nin bu yönde bir güvence olarak yorumlayabileceği Türk tarafının bir beyanı karşılığında, ABD Savunma Bakanlığı Bütçe Kanunu’na eklenecek bir madde ile mevcut kısıtlama yumuşatılarak F-35’lerin Türkiye’ye verilmesinin önünün açılaması üzerinde duruluyor.
Kuşkusuz, burada bulunacak formülün ABD’nin 2020 yılında Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına alma kararının kaldırılmasını içermesi de gerekecektir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen eylül ayında AA’ya bir açıklamasında CAATSA yaptırımları, F-35 meselesi konularında ABD ile görüşmeler yürütüldüğünü belirterek “Yaratıcı formüller, çözümler neler olabilir, onlar üzerinde duruyoruz” diye konuşmuştu.
ABD seçim sonrasında yönetim değişikliğine hazırlanırken, Güler’in açıklamaları bir izlenim olarak Fidan’ın sözünü ettiği “yaratıcı formüller” üzerinde bir hareketliliğin yaşandığına işaret ediyor.
Paylaş