Paylaş
Ankara’nın bu krize soğukkanlılığın ağır bastığı, köprüleri atmaktan kaçınan, diplomasiyi ön plana çıkartan kontrollü bir tepki vermesi dikkat çekiyor.
Kuşkusuz, Ankara’nın resmi tepkisini okuyabilmek açısından belirleyicilik taşıyan nokta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda ne söyleyeceğiydi.
Cumhurbaşkanı, yaptırım kararına tepkisini göstermek için dört gün bekledi ve ilk açıklamasını geçen cumartesi günü (4 Ağustos) AK Parti Kadın Kolları Kongresi’nde yaptı. Erdoğan’ın konuşması, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Singapur’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile cuma günü (3 Ağustos) yaptığı ve “yapıcı” olarak nitelendirdiği görüşmenin ertesi gününe rastladı.
Altını çizmemiz gereken bir husus, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığının ilk 100 günlük programını açıkladığı cuma günkü basın toplantısında yaptırım krizine doğrudan girmemiş olmasıdır. Erdoğan, yalnızca “Münbiç konusunda Amerika ile yürüttüğümüz ortak çalışmaların, aramızdaki diğer sorunlardan etkilenmeden sürmesini bekliyoruz” demekle yetinmiştir. Bu sözlerinden Erdoğan’ın, krizin ilişkilerin diğer alanlarına, örneğin Suriye konusundaki askeri işbirliğine sirayet etmesini önleme çabası içinde olduğunu anlıyoruz.
*
Bu genel tespitlerden sonra şimdi Cumhurbaşkanı’nın cumartesi günkü konuşmasının analizine geçebiliriz. Hemen belirtelim ki, Erdoğan konuşmasında mesajlarını iki düzlemde veriyor. Birinci düzlemde, ABD’nin yaptırım kararının eleştirisi ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde başvurulan aynı tarzdaki önlemler var. ABD’nin içişleri ve adalet bakanları için alınan benzer yaptırım kararlarını “Men dakka dukka”, yani ‘Eden bulur’ şeklindeki Arap atasözüyle açıklıyor Cumhurbaşkanı.
İkinci düzlemde, sorunun müzakerelerle aşılması ve ilişkilerin yeniden ‘stratejik ortaklık’ düzeyine çıkartılması hedefinin ağır bastığını görüyoruz.
Cumhurbaşkanı’nın tutumunu açıklarken kullandığı dil, benzer krizlerde sıkça başvurduğu çatışmacı tarza kıyasla çok daha dikkatlidir. Örneğin, yaptırım kararı için Cumhurbaşkanı “Saygısız”, “Mantıklı değil”, “Kabullenilmesi asla mümkün değil”, “Fevri tutum” gibi eleştirel, ancak yine de gerilimi tırmandırmayan, özenle seçilmiş sözcüklere başvuruyor.
*
Erdoğan’ın konuşmasında, ABD’nin bu meseleyi büyüttüğüne ilişkin serzeniş tonu da dikkat çekici. “ABD’nin çok basit bazı meseleleri bu derece büyütmesini, bu arada sapla samanı karıştırmasını da üzüntüyle takip ediyoruz” şeklindeki ifadesinde bu tonu görmek mümkün.
Ayrıca, “mantık” kavramına vurgu yapması, diplomasinin rolünü ısrarla ön plana getirmesi konuşmasının en kuvvetli mesajlarından biridir. Erdoğan, ABD’nin “aklıselime döneceğini ümit ettiğini” belirterek, “Diplomasi kanalları çok yoğun bir şekilde çalışıyor. Yakında aklın yolundan giderek aramızdaki ihtilaf konularının önemli bir bölümünü geride bırakacağımızı düşünüyorum” diyerek iyimser bir dille konuşuyor.
Erdoğan, ABD ile ‘stratejik ortaklık’ ve ‘NATO müttefikliği’ kavramlarını kuvvetle sahiplenerek, yaşanan bütün olumsuzluğa rağmen ABD ile ilişkileri bu kavramlar ve karşılıklı ortak çıkarlar üzerinden yeniden düzlüğe çıkarma önerisinde bulunuyor. Ekonomik yaptırımlara gidildiğinde iki tarafın da bundan zarar göreceğini belirten, bunun yerine “kazan kazan” yaklaşımını öneren Erdoğan, “Üzüm yemek için her türlü işbirliğine varız” diyor.
*
Sorun, Erdoğan’a göre, “Derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olanlar”dan çıkıyor. Bu noktada Erdoğan, Başkan Trump’ı yönetiminin diğer kademelerinden ayırma yoluna gidiyor. “Bu sadece Evangelist, Siyonist bir yaklaşımın tezahürüdür, olayın aslı budur. Ve burada Sayın Trump çok büyük bir oyuna gelmiştir. Oyun kurucuları da gayet iyi biliyorum, onu da söyleyeyim. Ve bu oyunu Sayın Trump’ın bozması gerekir” şeklindeki sözleri konuşmasının belki de en çarpıcı bölümüdür.
Erdoğan, Evanjelist kimliğinden yola çıkarak, bu krizin sorumluluğunu daha çok ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’e atfetme çabası içinde gözüküyor. Keza, Evanjelistlerin inancında Yahudiliğin özel bir yer tuttuğu, Evanjelistlerin de bu bağlamda İsrail ile çok sıkı ilişkileri olduğu hesaba katıldığında, Erdoğan’ın Türkiye’ye karşı bir diğer oyun kurucu olarak İsrail’i kastettiğini düşünmek mümkün.
Yaptırım kararlarına onay veren kişi olarak Trump’ın ne ölçüde bu oyunun dışında olduğu tartışmaya açıktır. Ancak Trump’ın pragmatik kimliğiyle, Erdoğan’ın yaklaşımlarında önemli bir esneklik bulacağı tartışılmaz.
Paylaş