Paylaş
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen pazar akşamı TRT’ye mülakatında yaptığı bu açıklamada ipin diğer ucundaki ‘düşman’ Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’dan başkası değildir.
Erdoğan, bu benzetmeye Türkiye ile Suriye arasında istihbarat örgütleri üzerinden alt düzeyde temasların sürdüğünü açıklarken başvuruyor. Öncesinde de aynen şunları söylüyor:
“Şu anda tabii Suriye ile bizim aramızda alt düzeyde bu dış politika yürütülüyor. Yani bu birçok yerde diyelim ki, istihbarat örgütleri bu noktada illa yani ‘Liderler ne yapıyorsa biz de onu yaparız’ havasında olamaz. Liderler kendileri birçok yerde devreden çıkar ama ne yapar? Kendi istihbarat örgütünü bu noktada ilişkileri, münasebetleri sürdürmesi bakımından bunu kullanır, değerlendirir.”
Bu ifadesinden sonra “Niye” diye sorup girişte aktardığımız ‘ip’ benzetmesini yapıyor Cumhurbaşkanı, hemen ardından “bu olaya Türkiye’nin siyasi tarihi açısından bu geleneği değerlendirerek baktıklarını” söylüyor.
Konunun Türkiye’nin tartışma alanına girmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen ay sonunda gerçekleştirdiği Moskova gezisinin muhtelif sonuçlarından biridir. Rusya lideri Vladimir Putin’in Ankara’yı ‘Adana Mutabakatı’ üzerinden Esad rejimi ile diyaloğa girmeye teşvik eden bir tutum alması ve Türk tarafının da mutabakatı sahiplenmesi, kaçınılmaz olarak uygulama için Esad rejimi ile temas kurma gerekliliğini beraberinde getirecektir.
İlk esneklik işareti de Erdoğan’dan Moskova’dan dönerken uçakta yaptığı bir açıklamada geldi. Cumhurbaşkanı’nın “Bizim, bir milyona yakın insanın ölümüne sebep olmuş, milyonları göçe zorlamış biriyle üst düzey temasımız olmaz” şeklindeki sözleri, ilk bakışta her ne kadar sert görünse de “üst düzey temas”ın altındaki temaslara kapıyı aralayan bir esneklik taşıyordu.
Erdoğan, geçen pazar akşamı TRT’de bir adım daha attı ve bu kez istihbarat örgütlerinin zaten görüşmekte olduklarını duyurdu.
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinden, Türk ve Suriye gizli servislerinin 2011’de iç savaş patlayıp Türkiye’nin Esad rejiminin karşısına geçmesinden sonra da teması koparmadıkları anlamı çıkıyor. Aslında çok uzun zamandır Ankara kulislerinde “açık sır” işlemi gören bu temas mevzusu Cumhurbaşkanı’nın sözleriyle aleniyet kazanmış olmaktadır.
Ayrıca, Dışişleri Bakanı Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçenlerde “bir şey olduğu zaman” mesajların “İran ve Rusya üzerinden gidip geldiğini” açıklaması da, temasların yalnızca gizli servislerle sınırlı kalmadığını, -gerektiğinde- siyasi düzeyde ‘üçüncü ülkeler’ üzerinden de bir mesaj trafiğinin işlediğini ortaya koymuştu.
İlginçtir ki, Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın da önceki akşam “İstihbarat birimlerinin Türkiye’nin güvenliği çerçevesinde ve Suriye sahasında yürüttükleri operasyonların emniyeti ve selameti açısından zaman zaman farklı merkezlerle temaslarda bulunabildiklerini, bunda şaşılacak bir durum olmadığını” söylemiştir. Kalın, kurulan bu temaslar için Şam’ın yanı sıra Fırat’ın doğusunda Haseke ve Kamışlı’daki rejim unsurlarını da saymıştır.
Kalın, “Ama bu direkt rejimin meşruiyetini tanıma anlamına gelmez, daha operasyonel bir ilişkidir” diyerek, temaslara siyasi bir anlam atfedilmesinin önüne geçmeye çalışmıştır.
Burada önem taşıyan, Ankara’nın Suriye ile bir şekilde temas kurulduğunu kabul etmesiyle birlikte kamuoyunda diyalog fikrinin olağanlaşmaya başlamasıdır.
Şu noktaya da dikkat çekmeden geçmeyelim. Ankara her ne kadar Esad’ın meşruiyetini tanımadığını söylese de Rusya ve İran’la bir araya geldiği Astana süreci içinde ister istemez rejimle dolaylı bir ilişki kurmuş olmaktadır. Bunun bir nedeni de, Astana’nın bünyesinde muhalefet ile rejimi bir araya getiren formatların bulunmasıdır.
Tabii Ankara’nın geleceğe dönük şu ihtimali de şimdiden hesaba katması yararlı olur. Suriye’nin Esad’ın yerine geçecek yeni bir yönetimle yeni bir başlangıç yapması kuşkusuz pek çok bakımdan tercihe şayan bir durum olacaktır. Gelgelelim sahadaki gelişmelerin Esad rejiminin meşru otorite olarak yoluna aynen devam edeceği bir senaryoya evrilmesine de hazırlıklı olmak gerekir. İpin kopmaması galiba her açıdan lazım.
Paylaş